31 Mayıs 2007 Perşembe

lafla adam döverim ben...


sene 2001,
gülhane parkının girişinde
engin ve kardeşi ile buluşacağım.
ve oldukça geç kaldılar;
geldiklerinde aramızda geçen dialog şöyleydi;
-varya böyle bir günde arkadaşını beklerken
ağaç olup can sıkıntısından yazmış olmalı
nazım hikmet o meşhur şiirini;
ben bir ceviz ağacıyım gülhane parkında
ne sen bunun farkındasın
nede polis farkında...
-oğlum ersan geç kalmayalım bu adam küfreder bize demiştim
(ben küfür mü ettim şimdi:)

30 Mayıs 2007 Çarşamba

made in USA...


neler oluyor yine memleketimim derinliklerinde
arka bahçesinde, öteki yüzünde;
irandan gelen bir yük treni, türkiyeden geçip
suriyeye inşaat malzemesi götürüyor,
bingölde muhtemelen bir gizli servis tarafından patlatılıyor
ihale pkk'ya havale ediliyor;
trenden roketler,ağır silahlar çıkıyor.
silahlar made in usa,
treni patlatan bomba made in usa,
olayın geçtiği ülkede her şey made in usa,
savaş made in usa; herkese silahı ver ortalığı karıştır,
herşey made in usa.
...
amerikan uçakları sınırımızı ihlal ediyor (4 dakika)
biz ne yapıyoruz 4 dakika boyunca seğrediyoruz
uçak kaldırıp it dalaşına bile girmiyoruz.
sonra nota veriyoruz kibar bi dil kullanarak
bir daha olmasın diyoruz... pehhh laf,
daha önce yunanistana 32 defa nota vermişiz ne olmuş... hiç...
bir defa nota verirsin iki defa verirsin
üçüncüde sınırı geçeni indirirsin
bizim verdiğimiz notalarla
yunanistan şarkı yapıp bizimle dalga geçiyor...
...
lübnan'a asker göndermek istemiyoruz
eee gönderiyoruz
kuzey ırak'a asker göndermek istiyoruz
gönderemiyoruz,
nasıl bi ülkeyiz biz yaaa
ne zaman olduk biz amerikanın USAğı
israil'in pis işlerini yapan abd'nin uşağıyız işte...

29 Mayıs 2007 Salı

herşey AMİGDALA'nın suçu...

"Amigdala"
beynin içinde her iki taraftabadem şeklinde
iki organımız...
korkulan bir şey olduğunda
yada panik anında, tehlike anında
düşünen beyni devre dışı bırakıp tehlikeden bir an önce kurtulmayı sağlar;
ya kaçarsın yada saldırırsın.
ama düşünmezsin; mesela bir araba üzerinize geliyor
beynin gereksizce arabanın markasını dururmu durmazmı
diye düşünmesini engelleyip zaman kaybını önler
kendini yolun kenarına atmasını sağlar;
yada bir hırsız eve sadece hırsızlık için girer
ama ev sahibi uyanınca mutfaktan bıçak alır ve öldürür
sorgusunda "ben bunu nasıl yaptım inanamıyorum der"
beyin devre dışıdır o an...
amigdala öss sınavındada sorun çıkaracaktır dikkat!
sınavlarda yapamam korkusu başladığında
amigdala beyni yine devre dışı bırakır
ve insan bildiklerinide unutur, fikir yürütemez, attığı bile tutmaz:)
o yüzden sakin olmak lazım
ben bu sınavı rahat veririm diye telkinde bulunmak lazım kendinize.
duygusal tepkilerde amigdalanın devreye girmesi ile ortaya çıkar
amigdalası devre dışı kalan insan duygusal körlük yaşar,
yakınlarına uzaklaşır,acılara duyarsızlaşır
hisleri kaybolur, anne bile olsa...
göz yaşıda yine amigdalaya bağlı bir bölümde başlar...
beynin hatırlama merkezi hipokampus;kuru gerçekleri hatırlar
amigdala; bağlantı kurarak hatırlama yoluna gider.
bir insanı gördüğünüzde tanıyıp tanımadığınızı hipokampus hatırlar
onu sevip sevmediğinizi amigdala hatırlar...
...
şimdi ben bunları nerden biliyorum
eeee bazılarımız kitap okuyor...:)
bunları bir kitaptan okudum ama kitaba bakarak yazmadım
işte bu hipokampus sayesinde
okuduklarımı sizinle paylaşmamın suçlusuda amigdala...:)
ben masumum...:)

istanbul 29 mayıs 1453 den beri...


FETİH MARŞI


Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek;
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek

Yürü, hala ne diye oyunda oynaştasın ?
Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!

Sen ne geçebilirsin yardan, anadan, serden....
Senin de destanını okuyalım ezberden...
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...

Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın...
Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!

Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini...
Göster : Kabaran sular nasıl yıkar bendini ?
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini

Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!

Bu kitaplar Fatihtir, Selimdir, Süleymandır.
Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinandır.
Haydi artık uyuyan destanını uyandır.!

Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın
Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın.!

Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan !
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasandan ....

Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;
Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!

Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin !
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın...

Yürü, hala ne diye kendinle savaştasın ?
Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!

Arif Nihat Asya
...
fatihin istanbulu fethettiği yaştasın
fatihin uefa kupasını aldığı çağdasın :)

kibir


"kibir şeytanın en sevdiği günahtır"
şeytanın avukatı filminden.
...
hande yenerin yeni şarkısı var
"kibir" çok güzel;dilimden düşmüyor;
kibir bir canavar gibi bekliyor pusuda
tıpkı bir volkan gibi uykusuda
kalbini kurban veriyor.
sen aşkın talibi o galibi olmaya tutkun, yok korkusuda
küçük bir hayat var biliyor...
yan yan yan yan yanmam lazım
daha yol almam lazım
kendimden caymam lazım
zooooor...

28 Mayıs 2007 Pazartesi

yurdum insanı manzaraları...


zuhurat baba türbesinin önünde
dilek adayan herkese soruyorlar
"ne diledin" diye
kim ne dilediyse anlatıyor;
ama bir genç kızımız var ki
bana göre neden bu halde olduğumuzu özetliyor;
"öss'yi kazanmayı diledim" diyor
yahu bunun için insanlar senelerce ders çalışıyorlar
birşeylerden feragat ediyorlar,
dilek adamakla olacak işmi bu?
yani bu anlayışta insanlar üniversite okuyacak
ve bizde muhasır medeniyetler seviyesine ulaşacağız öylemi...
dün seğrettiğim bir filmde bir söz vardı;
"hareket eden herşey etki yaratır"
artık bişeyleri başarmak için çaba sarfetmeyi,
hareket etmeyi,
başkalarından bişey beklemeden kendi imkanlarımızla yapmayı
öğrenmemiz gerekiyor...
ki böyle bir duayı allaha direkt söyleyebileceğimiz
bir din mensubuyken araya adam sokmaya alışmış
yurdum insanından da başka bir şey beklenemezdi zaten...
bir iş için araya adam sokmakla bu zihniyet kardeş.
adak dilenen muhterem kişi, evliya, ermiş
ne olursa olsun bir insan evladı sonuçta,
ve hareketsiz kendi hesabını verirken
size bir faydası olmayacaktır;
hatta siz onun için dua edip ona fayda sağlayabilirsiniz...
...
unutmayın hareket eden herşey etki yaratır...

27 Mayıs 2007 Pazar

11 eylül fotoğrafı değil...



Antalya'ya uçakla gelen herkes
benim yatak odamdan geçiyor; :)
uyumak hiç bu kadar
zor olmamıştı...

26 Mayıs 2007 Cumartesi

sevgisizlik en büyük sorunumuz...

sevgisiz zeka, küstahlık yapar
sevgisiz kudret, zorbalık
sevgisiz inanç, bağnazlık
sevgisiz iş, kalitesizlik
sevgisiz aş, tatsızlık
sevgisiz uysallık, uşaklık
sevgisiz yürek,kötülük
sevgisiz aile, mutsuzluk
sevgisiz rekabet, düşmanlık...
...
her güzel şey sevmekle başlar kazım;
ve bir şeyi sevmemek için bile
bir şeyleri çok çok çok sevmek lazım...

25 Mayıs 2007 Cuma

kayıp miço...2


biliyorum sana zarar veriyorum
kafanı karıştırıyorum,
üzüyorum bazen
ama merak ettim işte
nasılsın?
dertlerin baharda eriyen karlar gibi çözüldümü?
yoksa
bir çığ gibi zaman geçtikçe daha mı büyüdü?
...
her sabah güverteyi tek başıma temizliyorum
ve gün batarken
seğir defterini tek başıma yazıyorum
kubbeli çınarlı mavi bir limana çıkıyor yolum
ben o limana uğramıyorum...

24 Mayıs 2007 Perşembe

yaşanmışlıkların üzerine düşen şarkılar...


one two three foro :)
sen imkansızsın
sensizlik imkansız
aaaaşk imkansız.

şimdi polifonik melodiyle
sen pimkansızsın
sensizlik pimkansız
aaaaşk pimkansız.

gerçek melodiyle
sen gimkansızsın
sensizlik gimkansız
aaaaşk gimkansız.

23 Mayıs 2007 Çarşamba

empati,sempati,pati pati..



ne kadar kırılgansınız dimi
hemen kırılıyorsunuz
ama karşınızdaki insanın da duyguları olduğunu
ve onunda kırılabileceğini düşünmüyorsunuz hiç;
bencilsiniz sizde her insan gibi
sadece sizi kıracak şeyler önemli...

oysa asıl başkasını kırdığınız da
ona üzülüp kendine kırılabilmektir önemli olan...

herkes kırılamaz öyle;
kırılmak için ince bir dal olmak gerekir
ama dünya kütüklerin;

ağlayamaz herkes
ağlamak için kocaman bir yüreğe sahip olmak gerekir
ama dünya yüreği küçüklerin;

sevemez herkes
sevmek için orman olmak gerekir
ama dünya çöllerin

bu yılmaz odabaşı şiirini biraz değiştirdim ama
blog benim değilmi değiştiririm anasını satayım :)
...
samimi bir uzak duruş önemlidir
ama ben ince bir dalım,
kocaman yüreğim var,
orman olur coşar duygularım,

kükremiş sel gibiyim bendimi çiğner aşarım :)

bana dizginlenmekten bahsedenin aklına şaşarım

bırak ben böyle iyiyim dizginlenipte sıradan mı olayım

koyun gibisin kardeşim
diyor nazım hikmet
koyun gibisin
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin...

böylemi olayım diyorsun be mustafa
böylemi olayım be kardeşim
hem değişemem ki ben
inan bana sende sevmezsin beni
değişirsem...

hayatı yaşamaya dair küçük şeyler

doğumla ölüm arasında koşulan
bir yarıştı hayAT...
ve biz onu yönlendirmeyi son düzlükte öğreniyoruz ancak.
...
on gündür bazı resmi işler için,
kaybettiğim sigorta numaramı arıyordum;
sağlık karnesinde yazıyor olmalıydı ama o da kayıp,
son bir yer kaldı orayada bakacağım
ama üç gün beklemem gerekti.
sonunda orada da bulamadım... eeee ne olcak şimdi
evet evet internetten bakarım yada ssk dan öğrenirim
peki ben neden 10 gündür bunları düşünmedim
1o gün boyunca sağlık karnemi aradım
çünkü o A planıydı ve ben B PLANI yapma gereği duymadım
ne zaman A planı yattı o zaman aklım başıma geldi.
satrançta da böyle kaybediyorum
hucum yapmak için veya savunmak için tek bir planım oluyor
beklenmedik gelişmeler olunca benim bir b planımda olmadığı için
yenilgi kaçınılmaz oluyor...
hayatı yaşarken hep bir b planınız olsun.
...
hayatı yaşamaya dair bir başka örnekte şöyle
elimizde bir kavanoz,
bir kaç taş parçası, kum ve su var;
taş parçaları önemli işler, kum gerekli işler
su önemsiz işler olsun
kavanozun içine önce suyu koyarsak
başka bir şey koyamayız
oysa önce taş parçalarını atar
sonra boşluklara kum döker
ve ne kadar alırsa o kadar su doldurursak
başarı kendiliğinden gelir
elimizde taş parçaları ile yarını beklemeyiz,
işte bunlar hayatı yaşamaya dair
küçük şeyler...

22 Mayıs 2007 Salı

bol limonlu tantuni...


sen şu içindekileri
avazın çıktığı kadar bağırabilseydin;
yada
ben bir parmak şıklatarak
aşkı çağırabilseydim.
...
insanlardan uzak duruyorum ;
çünkü
sonunda gidiyorlar hep.
ve giderken herkes
bir parçamı da yanında götürüyor...
insan biriktirir,
insan saklar,
insan hatırlar,
bu benimkisi eksilerek yaşamak

20 Mayıs 2007 Pazar

kimse sütten çıkmış ak kaşık değil...


bugün fenerlilerden gelen sms, mail ve telefonlara cevap vermem gerekti
deve kuşu gibi kafanızı kuma gömmeyin kıçımız açıkta.
futbol öldü; yaşıyormuydu sanki
galatasaraylı olarak dün geceden en çok ben utandım
ama utanması gereken o kadar çok insan varki
-3 hafta önce "devlet nerede, böyle aciz devlet görmedik" diyenlerin
-anıtkabire taraftarlarla gidip "atam penaltılarımızı vermiyorlar" diyenlerin
-100.yıl bayrağını samiyenin ortasına dikeceğiz diyenlerin
-bir haftadır alkışlayın diyerek ortamı gerenlerin
hiç mi suçu yok asıl utanması gerekenler onlar...
tamam galatasaraylıların bazıları böyle de
fenerliler çok mu iyi
hani gülben ergenin şarkısı var ya "ben kötüyüm sen iyi mi"
ilk maçta
geretsin alnını kim yardı
mondragona ses bombasını kim attı
kadıköyde pet şişe yağdıranlar da galatasaraylımıydı...?
asıl utanç da maçtan sonra samandıradaydı
böyle futbol yoksunu bir geceden sonra
g.sarayı yenmiş olmayı festival gibi kutlayan
bilinçsizliği mi alkışlayalım...?
dün akşam galatasaray bu olaylardan sonra kazanmış olsaydı
ben yine bunları yazardım ve skor ne olursa olsun
beni mutlu etmezdi;
futbolsuz bir gecenin sonunda kutladığınız şey ne olaki ?
medya aracılığı ile gerdiğiniz ortamın ateş alıp yanması mı?
oysa ne hayallerle formamı giyinip gitmiştim maça
şöyle güzel bir maç seğretmekti tüm dileğim
ve daha maç başlamadan çıkan olaylar tüm keyfimi kaçırdı...
istanbulda yaşarken;
bir fener-galatasaray maçına gitmeyi teklif ettim
fenerli bir arkadaşa
ben fener forması giyecektim o g.saray
benim elimde g.saray bayrağı
onun elinde f.bahçe bayrağı olacaktı
ve dostluk tohumlarını ekecektik risk varmıydı vardı
belki ölecektik
ama o "delimisin" dedi kabul etmedi
deliyim evet deliyim
ama deliler ve hayalperestler olmasaydı
değişirmiydi dünya
edison; elektiriği bulamamanın 25 bin çeşidini bulduğunda vaz geçseydi
einstein deli diye okuldan atılmasaydı
atatürke hayalperest deyip peşine takılmasaydı kimse
doktorluk diplomasını alıp doktor olsaydı che
haliçteki zincirleri aşamayınca geri dönseydi fatih
dünya böyle değişirmiydi...
dostluk için önce kendimize bakacağız aynada
ben buyum ve düzelmeliyim diyeceğiz
sonra elimizi ilk biz uzatacağız sımsıkı sıkıp sarılmak için...

bu arada hastalığım için bir kez arayıp sormayıp
maçla ilgili dalga geçmek için arayan sms atan
mail atan arkadaşlara bi sitem etmeden geçemeyecem;
insan böyle zamanlarda anlıyor
dostluk az mı çokmu, varmı yok mu...? :(

eski yazılarımdan-2


Mavi İstanbul’daymış
msn de konuşurken "İstanbul çok güzel" dedi

burnuma mis gibi balık ekmek kokusu geldi birden
ayıptır söylemesi
(buda niye ayıpsa bilmem )
indim otelin mutfağına ,şu hazır kılçıksız balıklar var ya onlardan
üç tane aldım
yumurtalı unlu bir sosa batırıp
kızarttım
ekmeğin arasına koydum sumakla ovulmuş soğan ve domates
üzerine limon ve tuz
internetten de bir boğaz fotoğrafı indirdim
bilgisayarın arka planına
fonda sezen söylüyordu birde
“ahh İstanbul İstanbul olalı hiç görmedi böyle keder”
oturdum bilgisayarın karşısına
kendimi boğaza karşı oturmuş gibi hissettim
ohhh be
ne özlemişim
hem boğazı hem balık ekmek yemeyi
ve martıları
ve vapur sesini, rüzgarın nefesini...
eminönündeymişik, yeşilmişik,sazmışık…

yaaaa
bu sanal İstanbul yolculuğu beni kesmedi

yok yok bu böyle olmayacak
bir izin ayarlayıp bi ara İstanbul’a gitmem lazım :)

19 Mayıs 2007 Cumartesi

1905'te doğdu bizim aşkımız...


ayrıca bugün;
dünya Galatasaray'lılar günü;
1905 Galatasaray'ın kuruluş tarihi,
19/05 yani 19 mayıs günün tarihi
tüm Galatasaray'lıların
dünya Galatasaray'lılar günü kutlu olsun :)
...
bugün
Galatasaray-Fenerbahçe maçı da var
herkes alkış bekliyor bizden
alkışlayacağız elbet
maç bitince...
biz uefa kupasını aldığımızda "tesadüf" diyenlere,
biz geçen sene şampiyon olduğumuzda "şans" diyenlere
alkış tutucağız...

son söz olarak tezahurat yakışır
size göre tesadüf, bize göre söke söke,
siz rüyanızda göremezsiniz,
kupa bizim müzemizde :)

19 mayıs...


bugün gençlik ve spor bayramı.
Atatürk'ün Samsuna çıkışının 88.yıl dönümü.
biz Samsun'lular için önemi biraz daha fazla bugünün,
zira bunuda en güzel şekilde gösteririz zaten;
Samsun'da bu bayram dört gün dört gece kutlanır
yani bayram bugün ama samsunda 16 mayısta başladı
kutlamalar, etkinlikler, konserler, sergiler,fener alayları...

ahhh şimdi Samsun'da olmak vardı anasını satayım...

18 Mayıs 2007 Cuma

ben ?


zulmederken biri,
birilerine;
ihanet edip zulmedene
yardım ediyorum zulmedilenlere.
şimdi ben hain miyim?
...
işine gelmeyince hep
hayatın kendisi sebep
sen onca fırsatı tep
ben aptalmıyım?

zaman tüneli-2


cumhuriyet'in ilânından sonra istanbul'da bir resepsiyon verildi**
tüm dünya ülkelerinin elçileri ve ateşeleri de davet edildi.
davet güzel bir şekilde devam etmekteydi fakat ingiliz ateşesi
olan binbaşının
bakışları Mustafa Kemal'in gözünden kaçmadı.
bütün davet boyunca kendisine dik dik bakmıştı ve bakmaya
devam etmekteydi.
ne olduğunu öğrenmek için beni gönderdi.
ben Mustafa Kemal'e şöyle dedim:
- paşam kendisine, neden ters bir tavır takındığını sordum,
o da bana Mustafa Kemal çanakkale'de babamı öldürdü dedi...

bunun üzerine Mustafa Kemal şöyle dedi:

- git sor bakalım babasının Çanakkale'de ne işi varmış?

17 Mayıs 2007 Perşembe

eski yazılarımdan...

yaşıyoruz işte at kıçında sinek gibi :) tövbe tövbe...
ulen salyangoz dersin aşağılarsın hayvanı o bile giderken ardında
parıltı bırakıyor; biz boşa yaşıyoruz yaa;
nefes al ver,nefes al ver, ses ver(doooooo),
nefes al ver,
nefes al ver,ıkın, ıngaaaa,
nefes aldırma çocuğa, yeme yedir
içme içir, giyme giydir ,
senin yapamadığın ne varsa ona yaptır zorla,
nefes al ver,
nefes alma o alsın artık tek başına :)
ve sonunda hayat bitsin,
öteki tarafta soruyorlar nasıl öldün diye :
hani içeri düşersin de sorarlarya nasıl düştün diye,işte öyle
nefes aldım bol bol kirli havadan kanser oldum öldüm...
işte bu...
ne demiş ünlü şair borges 85 yaş şiirinde " bir daha dünyaya gelsem
daha çok dondurma yerdim daha az bezelye, gerçek sorunlarım olurdu
hayallerimin yerine..." dünya bir gün o da bugün...
GÜNÜ yaşayın arkadaşlar...

16 Mayıs 2007 Çarşamba

13 Mayıs 2007 Pazar

sıla özlemi-2


karadeniz;
siyah deniz demek değil.
kara-deniz
yeşil bir kara parçası
ve mavi bir deniz demek...

anneler günü


bugün anneleri unutmak olmaz
anneler özeldir
en azından benim için çok önemlidirler
çünkü annelik duygusunun
bambaşka bir şey olduğunu düşünürüm ben;
hiç unutmam,
kardeşim ankarada asker
"ankara da hava sıcaklığı -5 dereceye düştü" dedi haber bülteninde
18 derece sıcakta antalyada tir tir titremeye başladı annem
"oğlum şimdi çok üşüyordur orada " diye...
bir anneden başka hiç kimse
üşüyemez o sıcakta...

baba olmakta önemlidir ama
anne olmak bambaşka bir duygu olmalı.
düşünüyorumda;
karnında bir can peydah oluyor,
kalp atışını,nefes alışını hissediyorsun
tekmelemesi bile bambaşka bir haz veriyor olmalı
hatırlıyorumda
ilkokulda pamukların arasına yerleştirdiğimiz fasülyeler
yeşerince bile nasıl sevinmiştik
kızlar çok şanslısınız anne olma ihtimaliniz var

anneler günün kutlu olsun annecim :)
ve anneler gününüz kutlu olsun tüm annelerin...
ve de anne olmak isteyipte olamayan gönlümüzün annelerinin
anneler günü kutlu olsun...

eurovision hikayesi...

eurovision şarkı yarışmasının
farklı bir penceresinden
aklıma takılanlar;
bosna hersek 90'lı yıllarda soykırıma uğradığı
sırbistana 12 puan verdi
yunanistan,ermenistan ve güney kıbrıs
türkiye'ye tek puan vermediler;
ama biz yunanistan ve ermenistana puan verdik...
hani herkes bir yerlerde
"geçmişi unutalım dostluğa bakalım" diyorya
keşke
onlarda geçmişi unutup
dostluğa baksalar...

olmaz olmaz deme olmaz olmaz


nasılsın?
...
iyi diyelim iyi olsun
ama iyi deyince iyi olmuyor;
kahrolsun tüm kötülükler diyorum
o da olmuyor;
aşk olsun diyorum
aşk da olmuyor;
olmaz olsun diyorum
o da olmuyor...

zaten bir karadeniz atasözü derki;
köpeğin duası kabul olsa
gökten kemik yağardı...

12 Mayıs 2007 Cumartesi

kayıp miço...


sen yokken
karşıma çıkan her pisliğe
arkamı dönüp;
sana anlatmak isterken içimdekileri,
yokluğunla karşılaşıp
ağlıyorum...
sen yokken,
kirlenen sessiz ve hatta ıssız güvertemin
kıç tarafında
elimde bir paspas, bir kova
yokluğundan kalan boşluğu dolduruyorum
dolmuyor...

11 Mayıs 2007 Cuma

düşene bir tebessüm de benden :)


bu sabah otobüsteyim yol alıyoruz,
(toplu halde)+(toplu taşımacılık ya :)
en arka koltukta oturmuşum camdan dışarıyı seğediyorum;
bir durakta durduk, durakta bekleyen kadınlardan biri
otobüse doğru harekete geçti
hani küçük dağları ben yarattım edasıyla yürüyen
kadınlar varya onlardan biri,
ancak bunun suratında
"ben çok güzelim bana bakmakta haklısınız" ifadeside var.
tam otobüse binecekken yüksek topuklar yüzünden ayağı burkuldu
ve düştü,
esasında düşene gülünmesinden nefret ederim;
özellikle düşen bensem :)
ama benim dudağımın kenarına takılan tebessümün sebebi başka;
kadının sahte sebeplerle takındığı kibirli edasının bozulması...
öyleki otobüse bindiğinde yürüyüşü bile değişmişti
herkezin suratındaki gülümseme ifadesini görmemek için
başını eğmişti ve ellerini neresine koyacağını şaşırmıştı,
bir boş koltuğa oturup sadece dışarıyı seğretmeye başladı.
yarım saatlik yoldan sonra yerinden kalktı
düşüşünü unutmuş görünüyordu
çünkü yine o eski leydi diana yürüyüşünü takındı
ve alp'in olayı burada devreye girdi
onun o yürüyüşünü bozma zamanıydı :)kötüyüm ben kötüyüm kötüyüm...
tam inerken " hanımefendi dikkat edin yine düşmeyim" dedim
ve otobüstekiler artık daha fazla tutamadılar kendilerini :)

10 Mayıs 2007 Perşembe

patrona halil isyanı

(efendinizm felsefesi-2)

eğer verdiğiniz sözleri tutmazsanız
kendi sözlerinizin
değerini düşürürsünüz.
siz değer vermezseniz;
başkalarının değer vermesini de bekleyemezsiniz...

dedim bugün patrona;
ya kovar beni
yada mecbur olduğu için içine atar;
ama
kesinlikle söylediğime mana vermeye
çalışmayacaktır...

turizmden insan manzaraları


turizm de çalışanlarmı hep böyle yoksa
her sektörde varmı bu durum?
...
iki önceki yazımda bahsettiklerimin devamıdır bu;
sene 2003
zamanın BBG evi kontejyanından
şarkıcı olarak atanmış "sanatçılarımızdan" tarık
(bilmem şimdi hatırlayan varmı)
bizim otele geldi;herkezde bir heyecan, imzalar, fotoğraf çektirmeler,
bi hengamedir gidiyor...
oysa bir gün rezervasyon listesinde "gülten dayıoğlu" ismini
görünce en az onlar kadar sevinmiş ve sevincimi herkezle paylaşmıştım
"heeey millet gülten dayıoğlu geliyor" diye anlatıyorum herkeze
ve herkezden şu cevabı alıyorum
" alp gülten dayıoğlu da kim " bende bir yazarla tanışmanın heyecanı
bir yazarla nefes nefese canlı kanlı aynı ortamda bulunmanın şevki
vardı o sabah ve öyle bir haleti ruhiyeyle karşıladım gülten hanımı
oteli gezdirdim,
40-45 dakika sohbet ettik hayatımın en önemli günlerinden biriydi
giderken bana "bu tatilimden bir hikaye çıkacak gibi
ve o hikayemde sende olacaksın" dedi
yani şimdi ben bir otel personeli olarak değil
yada tatil anısında bir figüran değil
bildiğiniz roman kahramanıyım
yani otelden alakasız bir hikayede
bir karakterin tasvirini yaparken benim fiziksel
özelliklerimi tasvir edecek,benim kişiliğimi onun üzerine giydirecekti.
yani toplum içinde bir birey olamadıysam da
gülten dayıoğlunun bir romanın da roman kahramanı oldum...
borumu :)

9 Mayıs 2007 Çarşamba

ONDAN SONRASI...


Saat ondan sonra sokaklarında kimseler olmayan şehirler vardır; otobüsle geçersin ortasından ve aklına sevdiğin düşer, yanında değildir ve bir kağıda dökersin şehirler arası bir otobüs gibi içinden geçenleri; senden sonrası bu şehirde ondan sonrası gibi, hayat belirtisi yok...ve bu şehirdeki tek hayat belirtisi senin için atan benim kalbim...tok-tok...

8 Mayıs 2007 Salı

erkek okuyucularımın sayısı artsın diye :)


bana diyorlar ki;
3 dili nasıl konuşuyorsun
karıştırmıyormusun?
ben o yabancı dilleri konuşamıyorum aslında
sadece , ingilizce,almanca ve rusca işimi yapabiliyorum.
gemi yürüyor, durumu idare edebiliyorum
anlamakta sorun yaşamıyorum, kısa ve öz cevaplar veriyorum
bunu yaparken beni izleyen dil bilmeyenler
benim üç dilide süper konuştuğumu sanıyorlar.
oysa bir dili öğrenmek çok zor bişey
çoğumuz türkçeyi bilmiyoruz , ben dahil :)
çok dilbilgisi hatası yapıyorum
çok kelimeyi yalnış kullanıyorum
ama çoğu türkten daha iyi türkçe konuşabiliyorum...
bir gün resepsiyonda dinelirken(bu türkçe de ayakta dururken demek)
bir rus kız geldi(fotoğraftaki cameron diaz'a benzeyen hatun)
türkçe öğreniyormuş,benim ingilizcem kadar türkçesi var
bir kitaptan öğreniyor ama bir sorunun cevabını bulamıyormuş
bana sordu: "türkçe de çoğul yaparken ne zaman "ler" ne zaman "lar" kullanılıyor
ben,böyle böyle oluyor diye anlattım
"sen üniversite mezunumusun" dedi "neden sordun" deyince ben;
"bunu bilen tek türksün" dedi
"olurmu öyle şey herkez bilir "dedim
otelde animasyondan garsonlara, plajcılardan halkla ilişklere, komiden genel müdüre kadar herkeze sormuş hatta şehirde sohbet ettiği bazı insanlara sormuş kimse bilmiyormuş...
yabancı dil öğrenelim ama türkçeyi de öğrenelim önce...

6 Mayıs 2007 Pazar

hayal tamircisi


bir filmi seğretmeden önce
kitabını okursanız,
film hoşunuza gitmeyebilir
ben "ölü ozanlar derneği" filmini seğretmeden önce
kitapta öyle bir karizma hayal ettim ki
idealist öğretmen olarak
robbin williams gibi mülayim tipli biri çıkınca karşıma
sukut-u hayale uğradım.
...
bazen senelerce hayalini kurduğunuz şeyi
elde edince,
görürsünüz ki, o öyle bişey değilmiş
siz hayalinizde büyütmüşsünüz sadece;
yani bazen bazı şeyler hayallerimizde kalsa daha iyi olur
aşk da veya aşkınızı içinde barındıran kişiyide
elde ettiğinizde
büyüttüğünüz şeyin,küçük olduğunu farkettiğinizde
bir boşlukta asılı kalırsınız;
hani silvester twety'yi kovalar bir gökdedelenin çatısında
çatının köşesinden boşluğa çıkarlar
ama düz yolmuş gibi kovalamaya devam eder
ne zaman boşlukta olduğunu farkeder
o an düşmeye başlar
hah tam da öyle bişey işte...

elinizdekileri sıkı tutun


tiyatroda bir ders var;
bir nesneyi tutmayı,
o nesne yokken tutuyormuş gibi
yapabilmek.
o zaman anlıyorsunuz ki;
o nesneyi tutmak, el alışkanlığı aslında;
biz onu nasıl tuttuğumuzu bilmiyoruz.
hayallerimizde böyle,
yaşadıklarımız birer alışkanlık,
ve
hayal ettiklerimiz aslında
tutmayı bilmediklerimiz...

5 Mayıs 2007 Cumartesi

de finale...


"iki köpek bir kemik için kavga ederken
üçüncü köpek gelip kemiği alabilir"

ünlü düşünür,
eric gerets

beşiktaş-f.bahçe maçı skor tahmini
1-1 :)

4 Mayıs 2007 Cuma

direnmek bu mu jonhaton?



yaşamak bu mu?
yaşıyormuyuz JONHAToN?
yaşayamadığım için mi çiziyorum,
bir beyaz kağıda, düz olmayan bir yazıyla,hayatı...
içinde olamadığım için mi,
fotoğraf karelerine hapsediyorum...
yaşamak bu mu?
yaşıyor muyuz jonhaton?
nasıl açıklanabilir başka;
40'ında hala futbolculuk hayali kuran
çocuk kalmış bir yetişkinin ruh hali...
direnmek bu mu?
direniyor muyuz jonathon?
...
uçurtma uçursak boğazın rüzgarlarında...
elinde iki fincan kahve ile gelip
yaslasan başını omuzuma
yağan yağmuru seğretsek beraber pencereden;

belki en büyük sürpriz
aniden çıkıp gelmendir şimdi, yüreğindeki yasla,
en büyük sürpriz birini sevebilmektir
belkide; kendinden de fazla...

3 Mayıs 2007 Perşembe

nisan yağmurları

Siyaset sahnesindeki kuklaların
Son günlerde ağzından çıkanları
alt alta yazsam ne çıkıyor karşımıza…;

r.t.erdoğan- cumhur başkanı adayımız Abdullah gül kardeşimdir
d.baykal- başbakan cumhur başkanını adeta atamıştır

hükümet- 367 şart değil oturum açılır 367 çıkmazsa 2. tura kalır
a.muhalefet- 367 bulunmazsa anayasa mahkemesine itiraz ederiz
anayasa mahkemesi- itiraz gelirse görüşürüz
hükümet- salona girip çıkan chp lilerle sayı 368 dir 
a.muhlft- 367 salondaki sayı değil kullanılan oyda bulunmalı
hükümet- anayasa mahkemesinin kararına saygı duyarız
ana muhl- eğer anayasa mahkemesi 367 yi reddederse büyük çatışmalar çıkar

tsk- ayağınızı denk alın tankların son bakımını yaptırdık

anayasa mahk kararı : 367 bulunamadığı için ilk tur iptal

Baykal- anays.mahk. türkiyenin önünü açmıştır
Erdoğan- seçilmiş meclis bloke edilmiş demokrasiye kurşun sıkılmıştır
Baykal- hükümetin anayasa mahkemesine saygısı da yok
Anayasa mahk.- d. Baykala “367 reddedilirse çatışmalar çıkar” sözü için dava açılmıştır

Hükümet- madem bloke edildik halka gidiyoruz, erken seçim temmuzda cumhur başkanınıda halk seçecek
Ana muhalefet- erken seçim sizin lutfunuz değil mecburiyetinizdir artık ve bu meclis
Artık hiçbir karar alamaz yapılacak her şeyi yeni meclis yapar
Erkan mumcu- şimdi geldinizmi bizim dediğimize zamanında dediğimizi yapsaydınız
Hiç bu durumları yaşamasaydık.
Anayasa mahk. Cumhur başkanlığı seçim süreci devam ederken erken seçim kararı alınamaz
Medya- yeni cumhur başkanı seçilene kadar sezer mi devam edecek arınç mı vekalet edecek
Sol birleşecek mi?
25 yaşındakiler seçilebilecek mi?
102. madde şöyle diyor
106. madde böyle diyor
hükümet hem erken seçim hem iki sandık diyor hemde
cumhur başkanlığı seçimi için yeni takvim hazırlatıyor
Kenan doğulu: şimdi eurovision şarkı yarışmasına gidiyorum
Döndüğümde Türkiye yi laik cumhuriyetçi demokrat çağdaş yaşama gülümseyen
Resmini görmek istiyorum…

abi bu ne yahu
ağzı olan konuşuyo derler ya tam bu işte
Latince de parlemento; boş konuşulan yer demek
Bizim meclisten bahsediyorlar her halde…

Kimin ne dediği belli değil,
Baykal ordunun gazı ile coştu
Mumcu her telden çalıyor
Ağar bir adım geri çekilmiş olayları izliyor
Hükümette panik havası
Chp, akp ne derse tersini söylüyor
Herkez Anayasanın bir tarafından tutmuş çekiştiriyor
Kenan doğulu kendini birleşmiş milletler genel sekreteri sanıyor

Kenan abi bana
Cumhuriyetci, laik, demokrat ve çağdaş yaşama gülümseyen
Türkiye portresi çizebilirmisin abi
Abi şöyle bir
Cumhuriyetci ,laik,demokrat hep beraber
Çağdaş yaşama gülümserken
Bi fotoğraf çeki”n”ebilirmiyiz
Abi…

kaçıncı perde kaçıncı oyun...


ortadoğu sahnesinde,
oynanan tiyatronun
tam ortasında
hiç repliği olmayan
figüranlarız...
başımıza
ne çoraplar örülüyor
bigün anlarız...

geçici hafıza kaybı...

geç vakitte uyuyup sonra bir telefonla uyanmak
bazen çok garip oluyor;
çok garip rüyalar görmüşsün
ve uyandığında hala o rüyanın içindesin,
hafızan o rüyadan ibaret
nerdeyim?
kimim?
arayan kim?
ne diyor?
ona "hemen geliyorum" derken
saatin kaç olduğunu soruyorum, söylüyor
aslında hangi yıldayız? sen kimsin? gibi sorularda
sormak geçiyor içimden çünkü bilmiyorum...
hatta geliyorum dedim ama nereye gidiyorum onuda bilmiyorum;
hafızamı kaybetmiş olmak çok garip ve huzursuzluk dolu bi duygu
(aslında çoğu zaman herşeyi unutma isteği oluşur içimde)

garip olan başka bir şeyde
bu anlattıklarımın sadece 5 saniye de aklımdan geçmiş olması...

1 Mayıs 2007 Salı

zaman tüneli...


10 eylül 1922
bir gün önce yunanlıları izmirden denize dökmenin
kıvancı ve giderken şehri yakmalarının kahrı ile
izmire hakim bir tepede bulunan
içkili bir restaurantta oturmuş rakı içiyoruz
paşayla.
garson geldi, paşa garsona
"venizelos izmiri işgal ettiğinde
buraya gelip rakı içtimi hiç " diye sordu
garson çocuk biraz ürkek bir ses tonu ile
"hayır paşam" dedi
bunun üzerine m.kemal paşa dedi ki
" eşek ne diye işgal etti o zaman izmiri" :)