27 Haziran 2007 Çarşamba

hala farkında değiliz...


bursadan bi arkadaşla konuşuyorum "bursa yanıyor antalyada havalar nasıl" diye soruyor, istanbuldan bir başkası aynı soruyu soruyor, viyanadan, amerikadan,mersinden, aynı sorular geliyor arkadaşlar antalya fotoğrafta görüldüğü gibi ama artık uyanın küresel ısınma ne demek farkına varın ve hemen hertürlü lüksten vazgeçin. küresel nedemek kürenin tamamı yanıyor demek yani burası çok sıcak orası nasıl diye sormanın alemi yok, bi taneside( ki iyiinsandır severim kendisini) bulunduğum her mekanda klima var sıcaklık beni etkilemiyor diyor; aferin elektrik ve su kesintileri başlayınca görecem ben seni... su israfı elektrik israfı başta her türlü israfı kesmek şart, mümkün olduğu kadar yerli malı kullanmak şart, dünyayı yeniden kazanmak şart, başka dünya yok...

kahve altı...

kahvaltı kelimesi kahve altı'ndan gelir, eskiler bir acı kahve içmeden önce birşeyler yerler bunada kahve altı derlermiş, o zamanla kahvaltı olarak yerleşmiş dilimize. zamanla kahvaltı alışkanlıklarıda değişmiş. her yörede değişik kahvaltı alışkanlıkları var. ben mesela klasik zeytin, peynir, domates, salatalık, haşlanmış yumurta tarzı kahvaltıdan pek hoşlanmam her akşam değişik bişeyler yemek isteriz dimi neden her sabah aynı şayleri yeriz. bazıları size garip gelebilir ama türkiyenin çeşitli yerlerinde tattığım kahvaltı çeşitlerini sıralayacağım şimdi:

1-tantuni+ayran (mersinde)
2-yaprak sarması+çay (annem sararsa tabi)
3-ezogelin çorba+bol limon (sabaha karşı iş bitiminde)
4-çemenli kaşarlı tost+çay (kayseride)
5-zeytinli puaça+ çay ( gazipaşa'da)
6-mıhlama ( trabzon'da)
7-melemen +salatalık söğüş+yoğurt ( çakallı da)
8-van usulü kahvaltı ( açık havada yada vandaki kahvaltı salonlarında)
9-dünden kalmış hamsi ızgara+ çay( karadenizin her yerinde, hamsiyi hiç israf etmeyiz)
10-sucuklu yumurta +çay( afyon da)
11-simit+ tulumpeyniri+ çay (eski otogar samsun)
12-anzer balı+ tereyağ ( anzer yaylası- rize)
13-guçili (soğanlı yumurta)+ çay ( kışın içinizi sıcak tutar)
14-bişi+ zeytin+ peynir +çay ( bayram kahvaltılarında samsun)
15-patatesli gözleme+ köpüklü yayık ayran(toroslarda bir yolüstü lokantasında)

26 Haziran 2007 Salı

cehennem idmanı....


ben böyle sıcak görmedim antalya 50 derecenin üzerine çıktı elimden su şişesi hiç eksik olmadı ve çok kısa sürede elimdeki su banyo yapma kıvamında ısındı. klimalı mekanlardan çıkamadık... bence bu kadarı bile fazla dünya yaşanmaz bir yer oldu ki bu daha başlangıç.

siyaset geyiği...

artık siyasetçilerimiz değişti; hep değişsin istiyorduk ya oldu işte, ama yeni siyasetci profilimiz mizahtan uzak çıktı. mizah yapacak zekaları olmadığı laflarından belli;

R.T.ERDOĞAN- seçimden sonra bizi bir cumhurbaşkanlığı krizi bekliyor (ne o tehdit mi ediyorsun bizi)

D.BAYKAL- hadi canım sende hadi canım, sen kim kriz çıkarmak kim ( benim bundan anladığım sen kriz çıkaramayacak kadar acizsin krizi ancak ben çıkarırım demek istiyor)

biz bu adamlaramı oy veriyoruz yahuuu...
eee geyik bunun neresinde derseniz bu ikisinden daha büyük geyik mi olur derim :)

asıl acı olan ne biliyormusunuz? oyunuzu değerli sanıyorsunuz. kime oy verirseniz verin,kaba tabirle hepsi aynı boku yiyecek... KİM GELİRSE BİZİ AMERİKA YÖNETECEK...bağımsızlığımızı ne zaman kaybettik bilmiyorum ama yeniden kazanmak için ikinci bir kurtuluş savaşı vermemiz lazım; sorun şu ki ikinci bi atatürkümüz yok...

ne oldu bize böyle biz aynıydık yoktu farkımız nasıl olduda bizi hep ikiye bölecek bişeyler buldular. tek renktik biz, kızılderili, zenci mi var aramızda?-yok ; ne var ozaman: bizi sevmeyen birileri var aramızda.birileri onları yüksek biryerlere getirmişler, dünya malını bizden daha çok seven birileri var aramızda...
medyaya bakın doğan grubu kanalları gazeteleri ile trt ve diğer azınlıktaki yayın kuruluşları var aynı gün başka ülkelerde çıkıyorlarmış gibi farklı haberler veriyorlar... dün karadeniz ekonomik işbirliği toplantısı vardıdünyanın gözü oradayken ermenistan dışişleri bakanı küstah açıklamalarda bulunuyor. doğan grubu bu habere hiç değinmiyor ancak trt den öğreniyorum. bize sadece bilmemizi istedikleri haberleri veriyorlar onların bilmemizi istedikleri bir türkiyeden ve dünyadan haberdar oluyoruz. önce medyadaki bu tekeli kırmak gerekiyor. onları seğretmeyerek başlayabiliriz...

güzel kadınlar aptal mı oluyor?

çok güzel bir kadınla tanıştım ilk ağzımdan dökülenler şunlardı;
sen bana bakma,
ben senin baktığın yer olurum...
özdemir asaf.
- bende arzu. dedi yahu

arzu özürdilerim adını verdim ama soyadının tülek olduğunu yazmadım hangi arzu bilemeyecekler :)))))))

25 Haziran 2007 Pazartesi

ah şu kadınlar...


28-29 yaşlarında iki sevgili beraber otururlarken adam: "ben gideyim artık" diyor, kız heyecanlanıyor ani tepki veriyor. adam "bişey mi oldu " diyor, kız " evet beni öpeceksin diye korktum" diyor

yahu bu nedir? istemiyorsan ne diye düşürürsün karpuz kabuğunu eşeğin aklına, yok istiyorsan bu nasıl laftır, ne yapsın adam şimdi elleri dolaştı liseli çocuklar gibi pırpır oldu yüreği, şaşırdı...

ah şu kadınlar! bizi deli etmek için yaratılmışlar...

aşk bir dengesizlik işi, sensiz olmaz

beni çıldırtan hüzün, iki bakış arasında.
ve birden gülümseyen yüzün,
sabahların aynasında...

alp niye hiç konuşmuyorsun?

bu soruyu kimse,benim kadar çok duymamıştır.
ve bu soruya kimse benim kadar çok cevap aramamıştır.

güzel bir bayan sorduğunda:
-bülbül öterken eşek bile susarmış :)
bir erkek sorduğunda:
-eşek anırırken bülbül ötmezmiş
gerçekci olduğumda:
-ben böyleyim, sen az konuştuğunda nasıl rahatsız olursan aynı rahatsızlık çok konuştuğumda bende oluyor.
megoloman olduğumda:
-ben mi az konuşuyorum? sizin boş konuştuğunuz cümleleri çıkarsak sohbetlerinizden en gevezeniz ben olurum beee...
komik olduğumda:
-zamanında çok konuştum ben, bi faydasını görmeyince bıraktım
halet-i ruhiyem felsefi koktuğunda:
-ifade edebiliyor olmanın kumbarasıdır suskunluk; çok şey anlatır anlayana... bana diyorlar ki hiç konuşmuyorsun. adım hiç yazılmadı bir sınıf başkanı tarafından konuştuğu için dövülecekler listesi adı altında karatahtaya.ben hiç konuşmazdım. çünkü bir kere dayak yemiştim konuştum diye. ah şu benim garip memleketim konuşmanın suç olduğu tek yer dünya üzerinde, nasıl konuşayım da...

birde anlatıyormuşum ama yüzeysel anlatıyormuşum derinlere inmiyormuşum,içindeymişim yeşilmişim sazmışım. Buz dağı gibiyim soğuk, derinlerde sakladıklarımı açığa vuramam. Herkez görmesin isterim. Görmek isteyen yüzeydeki ipuçlarından faydalanıp derinlere dalış yapar, kendi keşfeder. Bu benim şair olma heveslerimin ruhumdaki yansıması olabilir. Düz anlatma özürlümüyüm ne?

alp niye hiç konuşmuyorsun?
bu soruyu bana hiç sormayan insanlar var biliyormusunuz hatta bunun aksine alp bi sus artık yaaa sitem ettikleri bile oluyor o soruyu soranlardn daha çok. şimdi asıl soru şu: bana konuşmuyorsun diye soranlarla sus artık diyenlerin arasındaki fark ne?
acaba yemek seçer gibi konuşmak için adam mı seçiyorum? kimbilir belki ortamın huzuru etkilidir konuşmamda? beni gerçekten dinlediğine inandıklarıma konuşuyorumdur belki? dinlenmediğimi hissedince kapanıyorum belki? neyse ne? uzattım yine :)

işte ben buyum
(beni şöyle tanımlamıştı bir arkadaş: "uzun bir sessizlik":)

24 Haziran 2007 Pazar

karadeniz zekası...

hafife almayın karadeniz zekasını,
hafife aldığınıza pişman edebilir sizi; nede olsa diyojen le aynı dereden su içmişliğimiz var

iki hikaye anlatacam;
diyojen bir gün tek kişinin geçebileceği dar bi sokakta yürüyormuş (diyojen büyük iskenderin hocası sinopta bir küpün içinde yaşaması ve b.iskenderin hint seferine giderken sinopa uğrayıp "hocam ben hinte sefere gidiyorum izniniz varmıdır" diye sorduğunda "gölge etme başka ihsan istemez" sözüyle ünlüdür:)karşıdan bir adam gelmiş zengin ve kibirli bir eda ile " çekil önümden zira aşşağılık sefil bir serseriye geçiş hakkı vermem ben" demiş diyojen çekilmiş yol vermiş tam adam geçerken "ben veririm" demiş...:)

ikinci hikaye benim tanık olduğum bir hikaye;
uzun boylu bir sivaslı, kısa boylu bir sinopluya " seni bu boyla polis akademisine polis köpeği olarak bile almazlar" dedi sinoplu cevap verdi " seni kesin alırlar"

bu da farklı bir bakış açısı...


izleyenler bilirler, akira kurusava'nın oscar'lı filmi "rashomon" da bir olayın 4 farklı tanığının aynı olayı birbirinden farklı hatta çelişkili, dört ayrı biçimde anlatışı konu edilir. hadise, ormanda evli bir çiftle karşılaşan kötü bir adamın erkeği öldürüp kadına tecavüz etmesinden ibaretttir. ancak olayın dört tanığının anlattıkları hikayeler birbirinden öyle farklıdır ki, filmin sonunda bu durumu "algının subjektifliği" ile açıklamak çokda kolay olmaz ve kendimize bile itiraf etmekte zorlandığımız bir çıplak gerçekle karşılaşırız: insanoğlu zayıftır ve dünyayı kendi menfaat penceresinden izlemektedir...

ancak bizim ülkemizde ortaya çıkan rashomon hikayelerini kurusava hayal bile edemez. evet futboldan bahsediyorum ve transferlerin algılanışındaki farklılıklardan. dört sene aradan sonra bir türk futbolcusu avrupanın 5 büyük liginden birine transfer oluyor ama biz m.brough'nun ingiltere ligini 12. bitirmesini küçümsüyoruz oysa o takım 150 milyon dolar gibi transfer harcamaları yapan takımların liginde 12. oluyor bıraktığı takım kendisinden başka hiç bir takımın transfere para harcayamadığı bir ligde malum şartlarda şampiyon oluyor.ingiltere ligini 204 ülke takip ediyor türkiye ligini takip eden kaç ülke vardır azerbaycan dışında...

diğer taraftan galatasaray elindeki futbolculara aldıkları yıllık ücretlerinde indirim yapmalarını istiyor. sonra yeni aldığı futbolculara kesenin ağzını açıyor. şimdi bu ne perhiz bu ne lahana turşusu... sattığı oyunculardan inamoto alman ligine gidiyor iliç çok ucuza satıldı diye alay konusu oluyor...

34 yaşındaki roberto carlosun transfer edilidği gün gazetelerin kenar köşelerine bir haber düşer; 28 yaşındaki 2002 dünya kupası yıldızı, eski m.united lı kleberson alacaklarını alamadığı için bedelsiz olarak beşiktaştan ayrılmıştır... bize göre 34 lük carlos dünyanın en büyük yıldızıdır, 28 lik klebersonun futbol hayatı bitmiştir transfermarket'da carlos 6,5 milyon kleberson 6 milyon 350 bin euro dur...

yani statda imza attırmak önemli değildir, önemli olan şudur; esas olan bu ülkeye nasıl gelindiği değil, nasıl gidildiğidir.klebersonun tigananın iliçin hooijdonkun nasıl geldiklerini düşünün ve giderken havaalanında kimsenin uğurlamadığını düşünün arkalarından söylenen kötü sözleri düşünün... futbolumuz omuzlara alınarak getirilen futbolcuların çokluğu ile değil omuzlara alınarak arkasından ağlanan futbolcular çoğaldığında düzelecek...

23 Haziran 2007 Cumartesi

çoktaaaan unuttuğumuz şarkılar...

öyle uzak ki elin, uzakları aşıyor.
bütün sevdiklerim benden uzak yaşıyor.
ya her şeyim ya hiçim,
sorma dünya ne biçim,
bir ködüğüm içim, çözdükçe dolaşıyor...

tutuşan tenime zülüflerini sür...


beni bilenler bilir her tür müziği dinlerim ama sezen aksu başkadır. paramparça olan hayatımı kurtarmak için gelen ambulansın melodik siren sesidir o, insanın yüreğini kulağından girip fetheden akıncı birliğinin ulubatlısıdır o, iki yürek arasında köprü kuran yüksek mühendistir o, ne zaman bir aşka doğru yol alsam yanımda arkadaşımdır o, gönül kırıklıklarımı, hüzünlerimi,efkarlarımı ,dertlerimi alıp götüren bir rüzgardır o.
...
tüm sezen aksu şarkılarında başka bir dünyaya giden yol vardır,70'lerde 16 yaşında asılan bir gencin gazetedeki fotoğrafındaki son bakışına takılıp yazmıştır "son bakış" şarkısını yada şimdilerde olduğu gibi şehitler için gencecik canlar için yazdığı da olmuştur, yada yunus emre'nin bir şiirini alıp ilahi söylediğide olur, zıpır şarkılar şakıdığıda. kah karadenizde yaşlı bir kadınla düet yapar kına ağıtı yakar, kah ünzile ile doğunun bam teline basar...

ve ben bazen hiç tarzım olmayan bir şarkıcının yeni şarkısını duyduğumda beni çeken bi taraflarını bulurum ve o şarkı dilime takılır sonra öğrenirim ki o şarkıyı sezen yazmış :) buna "çakkıdı" da dahil... son dönemde yeni çıkan albümlerin çoğunda sezenin şarkıları var

burak kut'un "komple"si
emel müftüoğlu'nun "eğlenilecek kızlar var" şarkısı
hande yener'in "kibir"i, çok sevdim o şarkıyı, sezen yazmış sonradan öğrendim, aynı albümde "yalan olmasın" da sezenin
sibel can'ın yeni albümünde iki şarkısı var "aykırı çiçek" "benim yerimede sev"
özcan denizin albümünde "hediye" sezenin
tarkanın sezen destekli albümüde temmuzda çıkacak.
bir hafta sonra çıkacak bengünün albümünde de şarkısı var,
yavuz bingölün albümünde de...

sezen aksuya ait şarkıyı nerde görsem tanırım demeyeceğim ama galiba aşk gibi bir büyü var onunla aramızda, onun şarkılarını hissediyorum...

19 Haziran 2007 Salı

aslında bizde isterik...


annem kitaplığımı karıştırırken bulmuş judith rossner'ın "isterik" isimli kitabını. kapağında kendi uzuvlarıyla(yani elleri ve bacaklarıyla) mahrem yerlerini kapatmış çıplak bir kadın uzanmış yatıyor. annem kitabın kapağını gösterip bana;
-oğlum bu ne böyle?
-anne ben 29 yaşımdayım, göreceğimi görmüşüm, bileceğimi bilmişim, bana kişiliği oturmamış şekillenmemiş liseli çocuk muamelesi yapma artık
-sen kaç senedir 29 yaşındasın (konu değiştirecekya)
-3 senedir; ayrıca kitabın ismine ve resmine bakıp aldanma içi güzel ( bir önceki yazıya atıfta bulundum :) kapağı gibi değil, sanırım liseli çocuklar ismine ve resmine heveslenip alsınlar içeriğinde erotik bişeyler isterik bir kadın ararken kitabı bitirsinler diye böyle bişeyler yapmışlar, yada ben iyi niyetliyim adamların tek derdi daha fazla satabilmek olabilir; şu meşhur çok para kazanma hırsı yani...

kitabı istanbul beyazıttaki sahaflar çarşısından almıştım. istanbulu bilmeyenler bile filmlerde görmüştür o çarşıyı; hemen aklıma gelen filmler; kurtlar vadisi'nde aslan beyin patlayan kitabevi o çarşıda idi, köyden indik şehire filminin birincisi kemal sunal, zeki alasya, metin akpınar ve halit akçatepe sahaflar çarşısında buluyorlar münir özkulu... sahaflar çarşısına kapalı çarşı girişinden girince 10-15 metre sonra bir kitapcının önüne yer tezgahı kuruluyor her pazar, eski kitaplar 60 lardan 70 lerden 80 lerden isadan önce 200 yılından kalma kitapları bulabilirsiniz orda; hemde sakız fiyatına. ben her pazar giderdim istanbulda yaşarken, yeşil sırt çantamı boş götürürdüm ve tıka basa doldurup dönerdim:) ne güzeldi bir çuval kitap üç kuruşa; işte o rastgele aldığım kitaplardan biriydi bu "isterik"

18 Haziran 2007 Pazartesi

bakın içimizde güzellll...


güzellik yarışmaları ve onların sahte sorularına sahte cevaplar veren güzelleri... "güzel seçilirsen ne yapacaksın" diye soruyor sunucu, cevaplar şöyle "dünya barışı için çalışacağım,küresel ısınmayı soğutacağım :) kimsesiz çocuklar için çalışmalarda bulunacam,huzurevlerini ziyaret edeceğim felan filan fıstık"
yahuuu bunları yapmak için güzel seçilmeyi neden bekliyoruz ki, kendinize sorun, hayatınızda hiç çocuk esirgeme kurumlarından birine gittinizmi bir kutu çikolata ile ve başlarını okşayarak tek tek dağıtınızmı çocuklara. bir huzur evine gidip bir bayram günü yaşlıların elini öptünüz mü? bir köy okuluna bir koli kitapla gidip kitaplıklarına katkıda bulundunuz mu? en fazla bir dilenciye sadaka vermişsinizdir vijdanınızı rahatlatmak için o da luzumsuz bir hayır olarak geçmiştir kayıtlarınıza; çünkü dilenen insan hiç bir şeyi haketmez, karşılıksız hiç bir şey vermemeli, en azından fal bakan çingene kıza ver paranı yalan da olsa avucunun içinde yaşanan bir masalı anlatıyor diye sana.
güzellik kraliçesi seçilmeyi beklemeyin içinizinde güzel olduğunu göstermek için...

17 Haziran 2007 Pazar

bu aralar içimde kalanlardan dertliyim...

aşıksan eğer,
tutma içinde hayat seni yutar;
bırak kendini arkaya.
korkma!
o gelir seni tutar...:)

yok seninle bi fotoğrafım...

ben bir sokak çocuğu fotoğrafıyım siyah beyaz yalınayak karda yürüyen...
ben bir sokak çocuğu fotoğrafıyım yalınayak karda yürüyen, siyah beyaz...
ben siyah beyaz bir sokak çocuğu fotoğrafıyım yalın ayak karda yürüyen...
ben... siyah...beyaz...yalın..ayak...yürüyen...fotoğrafım...
yok seninle bi fotoğrafım...

15 Haziran 2007 Cuma

küçük bir boşluk...


aynı harfleri aynı sırayla yanyana dizip başka şeyler anlatabilirim, başka manalar verebilirim cümleye;

bazen düşünüyorum ki, sevgimiz ölümüne...
bazen düşünüyorum ki, sevgimiz ölümü ne?

küçücük bir boşluğun bile manası var. hayatın içinde bıraktığımız küçük boşluklar, bir anlık sessiz kalmalar, donup kalmalar, söyleyecek söz bulamamalar, çok şey değiştiriyor. hiç bir şeyi zincirlemeyin içinizde koyverin iplerini gidebildiği yere kadar gitsin...

aslana bak...aslanıııım...


bazen yaşadığım şehrin bilmediğim yerlerini keşfe çıkarım ( ki ankarayı keşfe çıktığımda kaleye gidecem diye çin çin mahallesine girmişim nasıl sağlam çıkmışım haberim yok bilenler bilir çin çin e polis giremiyormuş)
dünde öyle bir gündü medeniyetten iyice uzaklaşmıştım ki nereden çıktıklarını anlamadığım üç köpek üzerime doğru havlayarak böğürerek hızla koşmaya başladılar. köpekler eşek kadar dişleri 10 cm gözleri kan kırmızı ağızlarından kan damlıyor ve aynı hızla bende dönüp kaçmaya başladım. aramızdaki mesafe hızla kapanırken sağa sola bakınıyorumne çıkabileceğim bir ağaç ne bir yükselti, ne köpeklerin inemeyeceği bir çukur ne arkasına içine saklanabileceğim bir yer var.bir anda şimşekler çaktı kafamda kaçma aslanım bir filmde görmüştüm arnold sivastanegezer de iki dobermandan kaçarken baktı kaçış yok durdu üzerine atlayan köpeklerin kafalarından tutup birbirine çarptı ve köpekler eighüü iügeeii diye sesler çıkararak kaçtılardı. aniden durdum ve köpeklere döndüm ve böğürerek aslan gibi kükredim, durdular; birbirlerine baktılar sonra ben yine kaçmaya başladım yine kovaladılar yine durdum yine durdular; üzerlerine yürüdüm kaçmaya başladılar artık zevk almaya başladım bu oyundan ama siz yinede başka köpeklerde denemeyin bunu...

geçen aralık ayında adanada benzer bişey oldu ben aslında korkarım köpeklerden yükseklik korkaklığı gibi bişey bu esasında kendi beslediğim güvendiğim köpekler dışında hiç bir köpeğe yaklaşamıyorum...neyse dante'ye de uzak duruyorum aslında bişey yapar diye tırsıyorum üniversite bahçesinde baraj manzarası seğrederken yine üç köpek geldi onlarda çok tehlikeli görünüyordu ve arabalara saldırıyorlardı taki dante'yi görene kadar güneş danteyi saklamaya çalışırken ben bir anda dante ile köpekler arasına attım kendimi ve o zamanda köpekler beni görünce durdular. yani köpeklerden böyle tırsan bi herifim ama bazen kendimi bile şaşırtıyorum...

küçükken bir köpek tarafından saldırıya uğramış biri olarak köpek fobisine sahibim
oysa köşeye sıkıştırdığım bir kedi tarafındanda saldırıya uğramış günlerce boynumda göğsümde tırnak yaralarıyla dolaşmıştım ama kedilerden korkmuyorum hayret, bilakis çok severim kedileri :)

14 Haziran 2007 Perşembe

keşke iki elim daha olsaydı...

iki kadın;
biri,20 yıl uğraşır aklı başında bir adam yetiştirir;
diğeri,o aklı 20 saniyede başından alır...
...
kendisine çıkan,
iki katın arasında sıkışıp kalmış,
bir asansörüm.
avucumda bir civciv uyuya kalmış,
sıkışıp kalmışım iki kadın arasında...

ölüm var arkadaşlar...

dost hatırlanmaz;
hatırlatır, kendini hatırlatır,
gelir iyiyi, kötüyü, eğriyi, doğruyu
söyler gider...

hz. ömer halife olduğunda
parayla bir adam tutar. ona derki görevin;
her gün gelip bana ölümü hatırlatmak.
adam hergün gelir "ölüm var ömer" der
bir altınını alır gidermiş,
bir gün yine gelmiş "ölüm var ömer " demiş
hz. ömer bir altınını verdikten sonra adama;
"bundan sonra gelme" demiş. sakalına düşen ilk akı görmüş o gün ve bundan sonra bana ölümü o hatırlatır sana gerek kalmadı demiş...

ölüm var arkadaşlar
bu hiç ölmeyecekmişiz gibi vurdumduymaz yaşam niye?
ölüm var arkadaşlar
bu para hırsı, bu paraya kölelik, nereye kadar?
ölüm var arkadaşlar
ve kefenin cebi yok,
ölüm var arkadaşlar; 2001 yılında dna nın şifresi çözüldüğünde insan ömrünün 1000 yıla kadar uzayacağını yazdı uyuyan halkıma ninni söyleyen tüm gazeteler. oysa bir tek gazetede bir tek adam vardı uyanın diye bağıran; bir karikatürist, karikatür şöyleydi bir otomobilin içinde iki insan biri gazeteden dna nın şifresi çözüldü haberini okuyor "gördünmü bak insan ömrü 1000 yıl olacakmış diyorlar" derken virajı dönmek üzereler ve bir kamyonla burun buruna çarpışmak üzereler...
ölüm var arkadaşlar
insan ömrünün 1000 yıla çıkmasına güvenmeyin
dünyanın ömrü yok o kadar...

12 Haziran 2007 Salı

düş doktoru...

düşlerim çürüyor,
çürüklerini alıp boşluklarına dolgu yapman lazım.
düş taşlarını temizlemen lazım.
bakteri plaklarından birini
gramafona koy-up,
düşlere dalmam lazım.
...

kısır döngü...

hayatımızın yarısını
anne babalarımız;
diğer yarısını da çocuklarımız
mahvediyor...

11 Haziran 2007 Pazartesi

angelanın külleri...

geminin seğir defterine not düşüldü dün akşam,
frank mc court'un insanı başka dünyalara
götüren hayat hikayesinin notları...
bazı sözler var; sanal alemin ulaklarıyla herkese
ulaşan tek tek sayılmış gibi istatistiki bilgiler
içeren amacı insanı düşündürmek olan sözler.
"eğer bu akşam tok yatıyorsanız
3 milyar 400 bin 988 kişiden daha iyi
bir hayatınız var demektir" tarzında...

eğer yukarılara bakıp kendinizi küçük hissediyorsanız
aşağılara bakın binlerce karınca
ayağınızın altında ezilmek üzeredir...
eğer sadece aşağılara bakıp kendinizi büyük görüyorsanız
kafanızı kaldırıp yukarıları bakın
binlerce devin ayakları altında ezilmek üzere olabilirsiniz...

işte frank mc court bu kitabında anlattığı
kendi hayat öyküsü ile aşşağılara bakmanızı amaçlıyor
onun hayatını okuyunca eminim oturup halinize şükredeceksiniz

"geriye bakıp çocukluğumu anımsadığımda, nasıl hayatta kaldığıma hala şaşarım. kötü bir çocukluk geçirdim, mutlu bir çocukluğun pekde kayda değer bi tarafı yoktur zaten.
sadece mutsuz bi çocukluk geçirmiş olmak da, mutsuz bir irlandalı çocuk olmak kadar kötü değildir.bundan da kötüsü mutsuz bir irlandalı katolik çocuk olmaktır"

kitaba böyle başlıyor frank ve daha ikinci paragrafta edebi gücüyle can yakacağının sinyallerini veriyor.

"dünyanın her tarafında insanlar acılarıyla övünür yada sızlanırlar.ama hiçbirinin çektikleri irlandada yaşananlarla kıyaslanamaz.Yoksulluk, boş konuşup atıp tutan ama hiç bir işi beceremeyen alkolik bir baba, ateşin başında sürekli sızlanan dindar ve ezik bir anne, sahtekar rahipler,zorba okul müdürleri,ingilizler ve onların 800 yıldır bize yaptıkları"

bu kitabı okuyunca irlanda ve geçmişinde çektiği acılar hakkında geniş fikir sahibide oluyorsunuz bizim böyle acılarımıza dokunan yada bizi olduğumuz gibi dünyaya anlatan yazarlarımız yok mu varsa bile onlara değil "bir milyon ermeni'yi ve otuz binden fazla kürt'ü kestik" diyene veriyorlar nobel ödülünü...

"nemli bir şehirdi, yağmurdan kaçmak için hepimiz kiliseye koşardık sığınağımız ,güç kaynağımız ve bulabildiğimiz tek kuru ve kapalı alan. ıslak ıslak birbirimize sokulur vaazları dinlerken sızardık. limerick dindarlığı ile ünlüydü; ama biz bunun sadece yağmurdan kaynaklandığını bilirdik"

ömer hayyamın bir dörtlüğü aklıma geldi bu paragrafı okurken
"camiye gittim bugün, ne dua etmeye ne namaz kılmaya
eskiden aşırdığım kilim eskidi, yenisini aşırmaya"

"babam malachy eski IRA'ya katılmış ve nasıl bi belaya bulaştıysa başına ödül konan bi kaçak olup çıkmıştı. küçük bi çocukken onun seyrelen saçlarına çürük dişlerine bakar, böyle bir başa kim para verir diye düşünürdüm. üç yaşıma geldiğimde babannem bana bir sır verdi;baban senin gibi küçükken kafa üstü düşmüştü kazaydı elbet ama bir daha asla eskisi gibi olmadı. başının üstüne düşen insanların biraz garip olacaklarını hiç aklından çıkarma"

itiraf ediyorum bende iki yaşımda kafa üstü düşmüşüm hemde ikinci kattan :)

"babam new yorka gittiğinde içki yasağı ile karşılaşınca
işlediği günahlar yüzünden cehenneme geldiğini düşünmüş"

ve angela; mc courtun annesi oluyor...

michoya...


ufuk'ta fırtına var miço
hazırlıkların tamam mı?
yakınlarında mı dolaşıyoruz hala?
ufuk'ta fırtına var miço
hazırlıkların tamam mı?
yoruldun biliyorum, gel dinlen biraz
sonra bu akşam otur seğir defterini sen yaz...

9 Haziran 2007 Cumartesi

cennete mektuplar...


iki gündür yazamıyorum aklıma her ne gelse
sanki her yanım havayla doluda içime çekemiyorum gibi
boğuluyorum...
yine daha fazla yazamayacağım;
göz yaşlarımla ıslanan bu gül
şehitlerimize...

7 Haziran 2007 Perşembe

bana bir masal anlat baba...

şevket altuğ'un
süper baba dizisinin şarkısıydı,
yavuz turgul bestesi, oya küçümen ve bora
birlikte söylemişlerdi...

Bana bir masal anlat baba
İçinde bütün oyunlarım
Kurtla kuzu olsun şekerle bal

bir masaldır hayat
kutrla kuzu birlikte yaşar, çoban ve ot vardır
bir nehir,bir de kayık iki nesnelik...
tüm meselede burda başlar;suyun karşısına geçilecektir
iki nesnelik kayıkla,gelde pirincin taşını ayıkla.
çoban, otu kuzuyla,kuzuyu kurtla yalnız bırakamaz
karşıya geçmek için bi formül bulmalıdır.
sonunda bulur,kuzuyu alıp karşıya götürür
geri döner kurdu alır onuda geçirir karşıya,
dönerken kuzuyu yanına alır, onu bırakır otu götürür
döner kuzuyu alır getirir...
bir masaldır hayat;
kurtlar vardır kuzular vardır,otlar vardır içinde,
çobanlar vardır bir nehir,birde kayık iki nesnelik.
ve sorun karşıya geçmektir kazım
karşıya geçince sorun bitmeyecektir,
çobansız yaşamayı öğrenmekte lazım...

Baba bir masal anlat bana
İçinde denizle balıklar
Yağmurla kar olsun güneşle ay

bir akvaryumda iki beyaz pirana ve bir gri pirana
varmış,daha üçüde yavruymuş, beyaz piranalar ikisi bir
olup gri piranaya yem yedirmezlermiş hatta temizleme
motorunun arkasından çıkmasına izin vermezlermiş.
güneşli günlerde güneş ışınları bile gelmezmiş olduğu yere.
gri pirana ömrünün büyük bölümünü temizlik motorunun
arkasında geçirmiş, motorun arkasına kaçan yemlerle hayata
tutunmuş...yağmurlu günlerde bir çocuk gelir akşama kadar
gri piranayı seğredermiş,gri pirana ömrünün büyük kısmını
motorun arkasında geçirmiş taki o boşluğa sığamayana kadar.
o gece ay ışığı ile aydınlanırken akvaryum gri pirana
tir tir titriyormuş ama nedense beyaz piranalar üzerine
gelmemişler tüm gece. bir ara akvaryumun camına yansıyan
görüntüsünü görünce korkmuş sonra anlamış kendisi olduğunu
ve bayaz piranalardan daha fazla büyüyen bir cins olduğunu
artık zulüm sırası gri piranaya gelmiştir
gökten üç elma düşmüş,anlatana, dinleyene, elma kurduna
beyaz piranalara düşmüş artık saklanmak ta...

gün olur devran döner, su yatağını bulur...

Anlatırken tut elimi
Uykuya dalıp gitsem bile
Bırakıp gitme sakın beni

Bana bir masal anlat baba
İçinde tüm sevdiklerim
İçinde İstanbul olsun...

bana bir masal anlat baba
inat hiç anlatmadığın yıllara...

karşılıksız sev...da...

karşılıksız çeklere benziyor senin aşkın.
herkez aşkına bir karşılık bulurken,
senim ki karşılıksız çıkıyor,
sende
arkasından yazdırıyorsum...

6 Haziran 2007 Çarşamba

misafir yazar...

bugün bi konuğumu ağırlıyorum
geminin güvertesinde,
yağmur yüklü karabulutlar gibi ağlamaklı...
nerde bi acı görsem gider ucundan tutarım taşıyana ağır gelmesin diye

...
ARTIK BİTTİ...
HER BİTİŞ BİR BAŞLANGIÇTIR ASLINDA
BEN ÜZÜLMEM SENDE ÜZÜLME YAPTIKLARINA
DOĞRUYU ÖĞRENDİM HER YANLIŞIMDA SENDE BİR YANLIŞTIN DOĞRUYU ÖĞRETTİN BANA
YÜZÜM HEP GÜLERDİ İÇİM KAN AĞLASADA SEVDİĞİMDEN AYRILMIŞ YARIM KALMIŞ OLSAMDA
AMA ZAMAN HERŞEYİ ÖĞRETTİ BANA ZAMANSIZ GELİŞİNİDE ZAMAN GETİRMİŞTİ BANA SEVİP SEVİLMEMEYİDE
ARTIK ZAMANSIZ SEVGİMİZİN ÜMİDİ KALMADI
NE BİZ SEVGİMİZİ TAŞIYABİLDİK NE DE SEVGİMİZ BİZE
NE KENDİMİZE GÜVENEBİLDİK NE DE BİRBİRİMİZE
ALIŞ ŞİMDİ BENSİZLİĞE SEV YALNIZLIĞI
MUTLU OLMAYI DENE UNUTMA:
ÖLÜME GİDERKEN BİLE YALNIZLIĞIN SENİNLe

YAZAN:CÜNEYT GÜLER

şair burda okyanusa benzetiyor yüreğini...


sınıyor okyanus
güvertesinde cennet yağmuru şilepin,
geçtiği yerlerden kanıyor.
yanıyor okyanus,
bir kadın öyle bir bakış atıyor,
sanki bir yerlerden beni tanıyor.
yüreğimi okyanus sanıyor...

ben yaptım yine yaparım de...

cesur olmadığınızı düşünüyorsanız; korkaksınızdır...
kazanmak istiyor lakin kazanamam diyorsanız;
kesinlikle kazanamazsınız demektir...
kaybedeceğinizi düşünüyorsanız çoktan kaybetmişsiniz.
dışardaki dünyaya çıktığınızda anlayacaksınız ki;
başarı,ancak onu gerçekten isterseniz gelecektir.
her şey insanın kafasında biter.
altedildiğinizi düşünüyorsanız alt edilmişsinizdir.
yenildiğinizi düşünüyorsanız yenilmişsinizdir.
bunu daha kaç farklı yolla söyleyebilirim
bilmiyorum ama yükselmek için yüksekleri düşünmelisiniz.

yaşam savaşını kazanan
her zaman en güçlü yada en hızlı olan değildir...
er yada geç kazanan kişi;kazanacağını önceden düşünebilen kişi olacaktır

bu adam tv de yorumcu...

" gol atıp kendi kalende savruk bir savunma anlayışıyla aynı şekilde goller görüyorsan bunun karşılığı fatih terimin bakış açısının dikkatine derim;başka da bir şey demem" ziya şengül
...
bir karadeniz atasözü derki "dema"
bu cümle bi ara bir yerlere bağlanacak mı abi?
allahaşkına başka bişey dema...

5 Haziran 2007 Salı

daha anlatayım mı johnatan?

bu benim olsun nıım nım nım
buda benim olsun nım nım nım
...
hayatımdaki son gelişmeleri merak etmişsin johnatan
ne anlatayım bilmiyorum nım nım nım;
bilmediğim o kadar çok şey varki hayatımda,
anlam veremediğim o kadar çok şey oluyor ki,
o kadar çok şey benim kontrolüm dışında ilerliyor ki,
o kadar çok şeye seğirci kalıyorum ki;
o kadar çaresiz duruyorum ki,
o kadar çok anlatacak şeyim var ki,
o kadar az dinleyenim var ki...
...
cümlelerin sonuna anlamsız noktalama işaretleri koyuyorum
her kararımda bi hata yapıyorum
kontrolü kaybettim
şarampole yuvarlayacağım arabayı
biliyorum bu yazdıklarım seni tatmin etmeyecek
her maddeyi tek tek açıklamam için ısrar edeceksin
yaaa neyse
böyle telefonda yada msn de yada mail yoluyla
anlatabileceğim şeyler değil bunlar
belki 2 duble votka atmam lazım anlatmadan önce
şöyle üsküdarda kız kulesine karşı bir bankta
oturmuşuz, atmışız, anlatıyorum düşünsene johnatan
işte böyle bişey gerekli bana bunu verebilirmisin? hayır
bunu verebilecek başka birini tanıyormusun?
evet, ama çok uzaklarda;
aslında onun yakınlarda olduğundada
çok uzaklarda olduğunu bir bilsen,
karşımda dururken bile ellerimi uzatıp dokunamadığımı bir bilsen,
avazım çıktığı kadar bağırsam bile beni duymadığını bir bilsen,
bilmiyorsun neler geçiyor içimden
bilmiyorsun nasıl ağlamak geçiyor şöyle hıçkıra hıçkıra
sen hiç ağladınmı johnatan
hesapsızca utanmadan hıçkıra hıçkıra
ben onu istiyorum işte
omuz verebilirmisin göz yaşlarıma,
merhem olabilirmisin dil yaralarıma...
orhan veliyi bilirmisin johnatan
ağlasam sesimi duyarmaısın mısralarımda johnatan
dokunabilirmisin göz yaşlarıma ellerinle
bilmezdim şarkıların böyle güzel
kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
bu derde düşmeden önce
bir yer var biliyorum her şeyi söylemek mümkün
epeyce yaklaşmışım, duyuyorum, anlatamıyorum...

offf şimdi orhan baba söylese
araba teybine koysak kasetini o devirlerde bitti be johnatan...
ŞİMDİ KALEM GİBİ BİR ŞEYİN İÇİNDE TÜM ŞARKILAR...
hatasız kul olmaz hatamla sev beni dını nını nım
dermansız dert olmaz dermanım ol benim dını nını nım
feryada gücüm yok feryadsız duy beni dını nını nım

bu benim olsun nım nım nım
buda benim olsun nım nım nım
(araya reklam aldım nasıl)

JOHNATAN ben yazdıkça senin aklın karışıyor
anlattıkça dahada karışacak
iyisimi

yüreğine güneş koy
yüreğine bulut koy
yüreğinee yıldız koy, yola devam...

yada konu değiştirelim johnatan
seçim yaklaşıyo malum
bir sunumcu mersindeki seçimin nabzını tutyor
"mersin çok kozmopolit her mahahlle kendi
içinde homojen buna mukabil mersin daha hetorejen
bi yapıya sahip"
bu kelimeler ne ara girdi türkçeye johnatan?

ejnebi okurlarım için...

arkadaşlar ben uluslararası okunan bir blogun
sahibiyim türkçeyi az bilen arkadaşlarım için
istek üzerine değişik dillerde yazmam gerekiyor
sorun şu ki; ben edebi bir şeyler yazacak
kadar iyi yabancı dile sahip değilim
neyse deneyeceğiz :)

zdrasdvuyte
ukraine,zdrasdvuyte rasia,zdrasdvuyte bellarus
zdrasdvuyte latvia
i priviet tam moy drugi...
ya ne znayu
shto pishu? mojet bıt prosta privet.

ya ne zabıl vas
anna,olga,ramon,anastasıa,lesya,
ya budu pisat vas
chitaete mne:) tseluyu

4 Haziran 2007 Pazartesi

su damlası...


su gibisin
temiz ve berrak,
ama su gibi güçlü de olmalısın.
su insanı alır götürür,can verir, yeşertir
suyun içinde
yerçekimine meydan okuyup özgür olursun
ve özgürlük;
kendini kime teslim edeceğini bilmektir...
...
eller yukarı,
bu bir soygundur;
şimdi yüreğini aç ve ne varsa içinde,
şu çuvala doldur...

futbolun matematiği...


onlar saraybosnada yunanistandan 4 yemiş bir takım
biz atinada yunanistana 4 atmış bi takımız
-4+4:2.0,5+1=3
eee bizim bosnaya en az üç atmamız lazım
allah allah yaaaa
üç yedik be kazım...

kimsin seeen?

dün sabaha karşı uyuyakalmışım koltuğun üzerinde
bir rüya görüyorum,
rüyamın dışından bir ses geliyor kulağıma;
"bu saatte neden geldi ki bu
kalk kalk kalk patron geldi kalk"
sesi ile uyanıyorum,kapı açılıyor
sabahın altı buçuğunda karşımda patron
şok yaşıyorum, uyurken yakalanmadım ama
uykudan kalktığım her halimden belliydi herhalde
üstüne birde o ses kimden geldi
sorusunun cevapsızlığının şaşkınlığı eklenince
bendeki suratın durumunu tahmin edebiliyorsunuz
dimi?
sahi kimdi o?

3 Haziran 2007 Pazar

dansöz; dans eden kadın demek...


beni bilenler bilir ben oryantal
seğretmeyi sevmem çünkü kimse
nin dans etmek gibi bir niyeti
yoktur;yarı çıplak dans eden
bir hafif kadın gözüyle bakar
erkekler dansöze; dansözler
de çıplaklıklarıyla ilgi çekmeye
çalıştıklarından dolayı oluyor
bu durum. Ancak kanal kanal
dolaşırken rastladım yanda
fotoğrafını gördüğünüz didem'e
bu kız türkiyedeki tek dansöz.
dans ediyor yahu başka hiç
bir şey düşündürmüyor adama;
dansına hayran oluyorsun
hepsi bu, müziğe göre dans etmiyor, müzik sanki onun
vucut ritimlerinden çıkıyor yani darbukaya her vurduğunda
darbukatör geç kalmış oluyor;o ritimden önce yapıyor
hareketini, vucudunun her uzvunu ayrı ayrı sallayabiliyor
ve vucudunu ensturman gibi kullanıyor...ayakta alkışlıyorum;
...
dansöz; dans eden kadın demek
başka bir şey değil...

2 Haziran 2007 Cumartesi

bakış açınızı değiştirin...


Hindistan’da ülkenin kuzeyindeki Anandpur Sahib kentinde
her yıl düzenlenen geleneksel “Hola Mohalla” din fuarı
etkinliklerinden bir fotoğraf. Nihang diye bilinen
Sich savaşçısı binicilik hünerlerini sergiliyor.
Fotoğrafcı atın dört ayağının da yerden kesildiği anı yakalıyor.
ışığın atın başını okşayışı da fotğraftaki anlatımı tamamlıyor...
...
fotoğraf çekmek böyle birşey;
hayata nasıl bakıyorsanız
objektifin arkasından da öyle bakıyorsunuz.
yada objektifin arkasından nasıl bakıyorsanız
bir süre sonra hayata da öyle bakmaya başlıyorsunuz...
güzel bir şeyler göremiyorsanız
bakış açınızı değiştirin,
hayatın farklı yanlarını göreceksiniz...

fragmanları şiir kokan dizi...


bir kadın ağlıyor içimde
bendeki bana,
uzak ve sessiz.
gidiyorum,bilmediğim bir karanlığa
tutunamıyorum
sendeki sana.
sensizlikten olsa gerek,
gördüğüm yerde sıkıyorum
her sevdanın kafasına...

1 Haziran 2007 Cuma

erkin baba ile 70'lere gidek mi?


sözlerine dikkat etmeden dinliyoruz şarkıları
oysa çok şey anlatıyor bazı şarkıların sözleri.
...
sevince dıt dıt dım
sevince dıt dıt dım (benim nota bilgim de bu kadar:)
sevince durma durma koş ardından
zaman yoktur git aşkı iste ondan
sevince tüm insanlar bir başka
durma dostum sende yer ver aşka
sevmek bilki doğmaktır yeni baştan
aşık oldum galiba yavaştan
...
öyle bir yol tutmuşum ki sorma
inanki sevince vardır dünya
sevince günlerin bir başka
durma dostum sende yer ver aşka
sevmek bilki doğmaktır yeni baştan
aşık oldum galiba yavaştan.

er yavru bufaloyu kurtarmak...


bir belgeselden küçük bir bölüm izledim;inanamadım gördüklerime;
iki yetişkin bufalo ve bir yavru bufalo geziniyor,(yahu ben neden
bufalo diyorum,amerikalılar gibi bizon işte,BİZ ONlara manda desek
daha doğru olur:) ve bir grup büyük kedi sürüsü bunları farkediyor
belgeseli anlatan görüntünün net olmamasından faydalanarak onların
kaplan sürüsü olduğunu iddaa ediyor ama benim bildiğim kaplanlar
sürü halinde yaşamaz,aslan olmalılar ama biz yinede kaplan diyelim...
kaplanlar saldırıya geçiyorlar yetişkinler kaçarken
kaplanlardan biri yavru mandanın üzerine atlıyor havada bir takla
attıktan sonra suya düşüyorlar diğer kaplanlarda geliyor yavruyu
sudan çıkarmaya çalışıyorlar, amon Ra aşkına o nedir bu bir nil
timsahımı bildin timsah :) timsah da ganimete ortak oluyor yavruyu
timsah suya çekmeye çalışırken,kaplanlarda karaya almaya çalışıyor.
timsah bir yandanda "bırakın ulen kızı" diyor,kaplanlardan biri
"çekil timsah kız bizim sana yar etmeyiz" diye cevaplıyor.
timsahın gücü daha fazla dayanmıyor kaplanlar yavruyu karaya çıkarıyor.
ulu manitu adına bu gelenlerde kim
kaçan mandalar mahalleden adam toplamış geliyorlar kaplanların etrafını sarıyorlar,kaplanların arkasıtimsahlı su birikintisi, mandalar tek tek sorti yapıyorlar kaplanların üzerine doğru, bir tanesi kaplanlardan birini
kovalayarak kaçırıyor,sonra bir başkası boynuzunu kaplana
geçiriyor ve öyle bir fırlatıyorki kaplan havada metrelerce
uçup suya düşüyor bunun üzerine kaplanlar tırsıyor,
timsah olanı biteni keyfle izliyor " uleeeeen sizmisiniz bana
bir butu çok gören aklınızı alırlar böyle işte keh keh keh ehü"
mandaların saldırıları sonuç veriyor tek tek kaçıyor kaplanlar
sonunda iki kaplan kalıyor bir tanesi " abi vallaha bişey
yapmayacaktık sadece hayata hazırlıyoruz yavruyu canııım yaa
çok şeker" tarzında bi hareketle yavruyu annesine veriyor
mandalardan biri " yürüyünlan kılkuyruklar dümsüğü vurdummu
burnunun üstüne yuvalarım vallaha köstük" diyerek kovalıyor
kaplanları,kaplanlar kaçarken biri diğerine soruyor
" abi bu köstük ne demek" diğeri cevap veriyor
" koş len koş zaten kötü dağıttık alemde bi ismimiz vardı
karizmayı çizdirdik koş"
"tamamda abi çok merak ettim bu köstük ne demek"
" lokal bi küfür işte koş koş"