31 Ekim 2007 Çarşamba

bu memleket bizim...


dörtnala gelip uzak asyadan,
akdenize bi kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim.
bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen bu toprak
bu cehennem, bu cennet bizim.
kapansın el kapıları, bir daha açılmasın
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu davet bizim.
yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşcesine
bu hasret bizim...

nazım hikmet ran

30 Ekim 2007 Salı

hayatın yalnış senin...

metinin parmağı kırıldıya, raporunu onaylatmak için ssk hastanesine gittik bize sıra numarası verdiler. önümüzdeki bir kişiyi bekledikten sonra ben girdim içeri kağıtları doktora verdim, doktor baktı ve

" eee bu doktor ben değilim, hatta bu poliklinik de yalnış burası plastik cerrahi siz ortopediye muayene olmuşsunuz, bişe diyim mi? siz yalnış hastanedesiniz burası ssk siz devlet hastanesine muayene olup bize getirmişsiniz onaylatmak için"
" doktor bey bu raporun sahibinin hayatı yalnış zaten siz bakın bakalım oraya şehir de yalnışmı, adıyaman felan olmasın :)

kelime bilgisi...

sıhhatler olsun; yıkananlara veya traş olanlara söylenen nezaket sözü.
"bir adım geriye çekilir, iç rahatlığıyla koltuktan kalkan müşteriye sıhhatler olsun derdi" n.cumalı
çoğu insandan duyduğum şekli "saatler olsun" manasını düşünmeden uyduruk sözler kullanıyoruz doğrusu "sıhhatler olsun"

dilekçe; bir dileği bildirmek için, resmi makamlara sunulan imzalı adresli pullu yada pulsuz yazı.
bulmacada çıkarsa; istida, arzuhal eş anlamlıları.
dilekçe, sanki bir lisan mış gibi, yani türkçe, çekce gibi dileklerin dili gibi...

allaha ısmarladık; allahaasmlladık olarak kullanılıyor ama giderken geride bırakılan kişiler iin söylenir. sizi ve size dair her şeyi allaha bıraktık emenet ettik demek tir...

ceki çen...türkçe okunuşunu yazdım varmı itiraz eden

resepsiyonda bekliyorum bi kız geldi
" ceki çen davayiti kluç" dedi (ceki çen anahtarı versene:)
ben mi ceki çen, kısa boylu, çekik gözlü, sarı benizli, sincap gibi hareketli bi adam nasıl benzetmedir bu...

18 yaşlarında bir başka rus kız geldi
"maladoy çelavek ya haçu lunc paket" ( genç adam, lunc paket istiyorum)
"olur teyze" dedim

danimarkalı adam,odasındaki minibardan içtiklerinin parasını isteyince ben,
" haaa onların parasını dolabın içine bıraktım" dedi
ey yumurtaya can veren allahım işine karışmak gibi olmasın ama az yarat öz yarat...

maria shirin khan isminde bi rus kız geldi, önce merhaba deyip sonra oda anahtarını isteyeceken sırayı karıştırdı; "405 merhaba" dedi
"hayır ben bi üst modeliyim 406 sekizinci segmend" robotmuyum kızım ben :)

rus amcam geldi sonra odamı değiştirin diyor, 613, 6 şeytanın rakamı, 13 uğursuz rakam... deget tıskrit...

laz o laz...

rus'un biri geldi fıkra anlatıyor bana;
"bir ingiliz,bir fransız,bir alman ve bir rus ıssız bia adaya düşmüşler"
" eeee laz yokmu o adada"
" laz ne "
" türk yokmu"
"yok...lamba bulmuşlar adada, lambanın içinden cin çıkmış, herkezin iki isteğini yapacam demiş cin. ingiliz demiş ki; londraya gitmek istiyorum, madonna ile evlenmek istiyorum. cin hemen göndermiş onu. fransız demiş ki; parise gitmek istiyorum ve para para para çok para istiyorum. cin onuda göndermiş. alman demiş ki; berlin'e gitmek istiyorum ve almanyada ki yahudilerin hepsinin yok olmasını istiyorum. cin onuda yapmış. ruskalmış bir tek adada"
" laz o laz"
"rus demişki; bir kasa votka istiyorum bi de arkadaşlarımı geri getirmeni istiyorum"
" laz o laz"

ıssız bi adaya gitmek istiyorum, öyle yanımda üç şey felan da götürmek istemiyorum, hatta mümkünse kendimi bırakıp gitmek istiyorum...

paylaşılacak mailler...

GÜNAYDIN GÜZEL BİR GÜN DİLİYORUM
İnsanoğlu mutluluğu hep hor kullanıyormuş... Hep şikayetçi hep bıkkınmış... Birgün melekler mutluluğu saklamaya kararvermişler. '' Saklayalım, zor bulsunlar, Zor buldukları için belki kıymetini bilirler '' diyerek başlamışlar tartışmaya. Sorun
büyükmüş.
Mutluluğu saklamak kolay değilmiş çünkü.Kimisi ''Everest'in tepesine saklayalım '' demiş, kimisi '' Atlas Okyanusu'nun dibine''demiş. Tac Mahal'in kubbesi, Mekke sokakları, İtalyan sofrası, bir hastanenin yeni doğan odası,dondurma külahı, şarap şişesi, sigara paketi,lale bahçesi... Pek çok yer düşünmüşler ama hiçbiri yeterince zor gelmemiş.. Derken meleklerden
biri ''İÇLERİNE SAKLAYALIM '' demiş. '' Kimsenin aklına gelmez içine bakmak'' İşte o gün bugündür mutluluk insanın kendi içinde saklıymış... Hiçbir mutluluk kolay gelmiyor.Kolay kolay gülmüyor insanın yüzü... Emekte ve insanın içinde saklı mutluluk. Ne başkasının ekmeğinde ,ne başkasının evinde, ne de başka birşeyde...... Bu yüzden gözünüz hep içeride olsun Siz dışını boşverin , içine bakın

fakir edebiyatı değil...şiir...

sen hiç cam topladınmı arsalardan
kanayan ellerini toprağa sürdünmü?
gözlerinden geçirdin mi?
özlem özlem
deniz kenarlarını, çocuk parklarını...
ve rüzgarın bıçak bıçak estiği geceler
talaş tenekesine
soktun mu ayaklarını...

muammer hacıoğlu

çoktaaan unuttuğumuz şarkılar...

Köprüden geçemedim , Az doldur içemedim
Sen benden vazgeçtiysen , Ben senden vazgeçemedim

Ay doğar mavi mavi
Rüyamda gördüm seni yar

Dağlarda meşelerde , Gülyanağım şişelerde
Yarımı eller aldı ,Ben kaldım köselerde
Ben kaldım köselerde

Ay doğar mavi mavi
Rüyamda gördüm seni yar

haluk levent...

28 Ekim 2007 Pazar

bu da avrasya maratonu notları...

teröre lanet mitingine dönen avrasya maratonu,bu yıl daha renkli geçti...

horon teperek zor biter o maraton ama...

oooh dünya size güzel be yaaa,




27 Ekim 2007 Cumartesi

inönü stadyumundan notlar...


muhteşem liverpol zaferine imza atan beşiktaş taraftarının açtığı iki pankart çok hoşum a gitti;


diğer pankart talabaniye cevap; kedilerin senin olsun biz köpeklerini almaya geliyoruz

bu arada kaz dağları protestosuda unutulmamış...

26 Ekim 2007 Cuma

yaşamak hüner değil sizinle ölmek istiyorum...

başka birine sözüm var ama, bugünlerde sizinle beraber çarpışıp ölmek istiyorum, herhalde o da anlayış gösterir bu duruma...

yaşamak hüner değil, burdan arkanızdayım demek istemiyorum sizinle omuz omuza çarpışmak istiyorum...

böyle yaşamak hüner değil, sizinle hayatıma mana vermek istiyorum

yaşamak mühim değil,ölmek umurumda değil, sizinle olmak istiyorum

yaşamak hüner değil sizinle ölmek istiyorum

25 Ekim 2007 Perşembe

yine olan çocuklara oluyor...

sadece bir jenerasyonu savaşla tanıştırmadan hatta savaş kelimesini öğretmeden büyütebilirsek belki düzelir dünya... ama tüm çocuklar savaşın bir ucundan tutuyor hatta bizzat içine sokuyoruz onları, en çok onlara zarar veriyor aslında savaş.

ben daha üç buçuk yaşımdaydın, tanıştım; bir yokuşun tam ortasındaydım, yukardan kurşun yağıyordu üstüme, çünkü siper etmişti bir adam üç buçuk yaşındaki bir çocuğu kendine... o zaman sağ sol diye böldüler bizi vuruştuk, az önce laik, dinci diye bölmeye çalıştılar az daha bölünüyorduk, şimdi türk,kürt diyorlar, bölünmeyelim arkadaşlar. bakın türk ve kürt kelimeleri aynı harflerden oluşuyor; "t" yi sona al"k" başa gelsin oldu kürt bu kadar içiçeyiz bu kadar yakınız aslında...

tamam pkk ile ve ona destek olan herkez ve herşeyle sonuna kadar ne yapılması gerekiyorsa yapalım ben varım en önde koşarım; ama her kürt pkk lı değil ona göre davranalım...

biz bölünerek çoğalan tek hücreli canlı değiliz, bölünmek bize her zaman felaket getirdi. bakın şimdi herkez bir oldu birlik oldu. sağ,sol, laik, antilaik,vesaire herkezin elinde türk bayrağı dilinde aynı söz şehitler ölmez vatan bölünmez, benide askere alın... çok güzel işte birlik bu tek ses olmak bu, millet olmak bu ama esasında bu birliğimizi hiç bozmasak sadece kriz anlarında birleşip sonra ayrılmasak zaten bütün bunlar başımıza gelmeyecek...

bu arada, her şeyi ne çabuk unutuyoruz...sekiz askerimiz rehin. pkk'nın elinden almak için hiç bir şey yapmıyoruz.unuttuk onları çoktan. israil iki askeri için lübnanı yerle bir etti, daha geçen sene oldu bu, kimse sesini çıkarmadı, biz ne bekliyoruz hala...

24 Ekim 2007 Çarşamba

ne mutlu türküm diyene...

bugünlerde başka bir konuya odaklanıp başka bişeyler yazmak gelmiyor içimden, sınırda havadan ve karadan harekat başladı haberleri geliyor; esasında savaşa en çok karşı çıkan insanlardan biriyim, abd e azmı küfür ettim zamanında ama bu başka bişey
savaş değil bu, nefsi müdafadır bizimkisi,zevk olsun diye ikiz kuleleri yıktırıp dünyanın öbür ucundaki bir devleti işgal etmiyoruz, sözde değil özde terörle mücadele ediyoruz...

pkk'nın elindeki askerlerimizin fotoğrafları düştü onların sitelerinden ajanslara...daha fazla acı vermek için ellerinden geleni yapıyorlar

aslında yazacak fazla bişeyde kalmadı herkes her şeyi biliyor, bundan sonrasında fotoğraflar konuşsun...

bugünlerde hatırlamamız gereken bişey var; atatürkün gençliğe hitabesi, satır satır okudum bugün tekrar nasılda bugünü anlatmış bize taaa o zamandan. sizde okuyun düşünerek ve anlamaya çalışarak...

Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden, mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî, bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr u zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.



Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asîl kanda, mevcuttur!
ne mutlu türküm diyene...

23 Ekim 2007 Salı

şehidim emanetin namusumdur...


hep bu bayrağın altında olacağız, yada bu bayrağın altında öleceğiz...

bu güneş hiç batmayacak,

evinizde güvendesiniz, bakın bu iki kız çocuğu silahların gölgesinde okullarına gidiyor, yaaa onlar güvende değilken biz nasl huzur içinde uyuyabiliyoruz...

bir türk dünyaya bedeldir, 15 türk için bu dünyayı başınıza yıkarız...

şehit analarının bir damla göz yaşı için bu dünyayı bir kibritin kavında yakarız...

Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor;
Bir hilal uğruna, yâ Rab, ne Güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!..
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni târîhe!" desem, sığmazsın.

alt yazı...

" tgg nedir abi"
"tekrar gözden geçirme, yaşadığımız her şeyi tekrar gözden geçiriyoruz. tgg gelecekle ilgilenmez, geleceği bilmiyoruz çünkü; aslolan geçmiştir çünkü o olmuştur. olaylar algılandıkları gibi yaşanır, ve gerçekler çok derinlerde gizlidir ve sonradan ortaya çıkar..."

"BARDA" filminden.

22 Ekim 2007 Pazartesi

balıkçıları çiz balıkçıları...


balıkçı olsam böyle olurdum herhalde :)
bir ara okuldayken merak sarmıştım,
van kedim için...
ne tutarsam ona,
denizle anlaşmamızda öyleydi
her gün angel'a yetecek kadar balık verirdi bana...

Şuraya denizi çiziyorsun ya
Suları mavileri boyuyorsun ya
Balıkları martıları koyuyorsun üstüne
Sabahın serinliğini koyuyorsun ya

Balıkçıları çiz balıkçıları
Geceyi de çiz doğacak günü de
Yoksulluğu ciz çaresinde
Geleceği de çiz geleceği de

21 Ekim 2007 Pazar

ağaç yaşken eğilir...


bir afrika atasözü;
ağacı yaşken dikleştiremezsen, kuruyunca hiç dikleştiremezsin...
şimdi bu atasözü sizede tanıdık geldi di mi? sanki benim atalarımda söylemiş buna benzer bişeyler; ağaç yaşken eğilir...
şimdi bu sizinde kanınıza dokundu mu?
bu iki söz arasındaki fark biraz olsun rahatsız etti mi?


beni etti, bana dokundu. yani afrikalının atasözündeki dikleştirmek ve bizdeki eğmek fiilleri aynı şey değil birinde dik duruş öğütleniyor birinde eğilmekten bahsediliyor. işte bu fark biraz canımı sıktı, biz her işin eğrisine mi gidiyoruz...

çoktaaaan unuttuğumuz şarkılar...

bu şarkının bende ve iki okul arkadaşımda derin izleri var. olay şöyle ki;grup vitamin üç kişiden oluşan bir grupdu, ve gökhan semiz biz üniversitede okurken trafik kazasında öldü. diğer iki arkadaşı gökhanın bir kadına yazdığı bu şarkıyı ona ithaf ederek okudu. bizde üniversitede üç can arkadaştık ve birimiz yanımızda yoktu, yollar bir süreliğine ayrılmıştı ve bizi bu şarkı çok duygulandırmıştı. daha öncede dediğim gibi yaşanmışlıkların üzerine düşünce bazı şarkıların anlamı farklı oluyor... bütün "üç iyi,yakın arkadaşlar için gelsin grup vitaminden "çok yazık"

link de verelim bari
http:www.youtube.com grup vitamin gökhan semiz

ve sözleri;
gittiğin yerler nasıl, bilinmez güzeliiim
istanbulda sular akmıyoooor
mutlumusun oralarda bilinmez güzeliiim
bana buralarda kimse bakmıyooor
uçaklar rötar yapmış, trafik sıkışık
çöpler yine birikti arka bahçeyeeee
yağmurun elleri, gitarın telleri yoook
sende yoksun yanımda, özlemişiim çoook

bu sabah yine her sabahki gibi sıkıldım istanbuldan
moralim bozuk cereyan kesik,
hele birde sen yoksun ya çok yazık

gittiğin yerler nasıl, bilinmez güzelim
buralar aynı o günden beri
yediğin içtiğin, gördüğün senin olsun
anlatma sevip sevildiğiniii
gittiğin günden beri,ne günlerim oldu
bazen sevinçli, bazen gözlerim doldu
sen orada ben burda el ne karışır
çok acele gelmen lazım bize istanbul yakışır

bu sabah yine her sabahki gibi sıkıldım istanbuldan
moralim bozuk, cereyan kesik
hele birde sen yoksun ya çok yazııık
çook yazık...

20 Ekim 2007 Cumartesi

bye bye happyness, değişiyorsunuz işte hepiniz...

değişmeyen tek şey değişimdir klişesi değişmiyor. sen değiştin aynı insan değilsin ve bunun farkında değilsin.
şimdilerde iyi bir okuldan mezun olup, bir ev bir araba bir kariyer sahibi olmak için çalışma çok çalışma zamanı vetatil için kıvranma zamanı yada hiç çalışmdan koca parası ile dünyayı gezme hayalindesin.vakti zamanında hayat karnını doyurabilmek, bir ulusun vatandaşı olabilmek ve o ulusa hayırlı evlatlar yetiştirmekten ibaretti.
dedim ya değişiyoruz;
annemiz babamız bir telefon görüşmesi için sıraya yazılırken, ben mektup yazan ve bilgisayarsız büyüyen son neslin son mohikan savaşcısıyken, kardeşler arasına bile jenerasyon farkı koyan teknoloji ile şimdi avuç içi kadar telefonlarla gençler birbirlerine resim video şarkı gönderebiliyor. hatta costa ricalı bir kızla telefonsuz konuşup birbirlerini görebiliyorlar yada mauritis diye bir ülke oldundan haberdar olup mauritisde stilist bir öğrencinin çizimlerine göz atabiliyorlar.

yüzyılın başlarında kadınlarda şişmanlık ön plandaydı. şişman kadın iyi bir ev hanımı ve anne demekti. 1960'lı yıllarda kadınlar marlyn monroe ve rita hayworth gibi balık etli olmak istediler.

marlyn monroe

1980'lere cindy crawford damgasını vurdu.
90'larda kadın iyice inceldi kate moss solgun hastalıklı birbeniz ve sıskalığıyla bir numaraydı. sonra zayıflık hastalık oldu ve sıfır beden mankenlere iş vermeyerek bunun önüne geçmeye çalışıldı. şimdi yeniden balık etine doğru bir gidiş var.

cindy crawford

dedim ya! dünya değişiyor;
insanlar kahve içmeden işe başlayamıyorlar,
1909'da hazır kahve icad edilmeden önce ne yapıyordular. şimdi cep telefonlarına öyle alıştık ki; o günleri yaşadığımız halde telefonsuz nasıl yaşadığımıza anlam veremiyoruz.
1954'de roy kroc mc donalds yemek zincirlerini kurmadan önce, insanlar evlerinde yapımı saatler süren sağlıklı yemekler yaparlardı.
1979'da yalnız yürüyen adamlar kadınlar türedi walkman icad edilince. şimdi 10bin şarkı hafızalı I pod larla yürüyüşe çıkanlar geri dönmüyorlar.

Şemsiye yapımcıları
ıslanmaktan
tek kişiyi koruyacak genişlikte
kesince kumaşları
yağmur değil
yalnızlıktır yağan

s.akın

1902'de fransız lumiere kardeşler sinemayı icad etti. ilk görüntü istasyona yaklaşan bir trendi. seğirciler trenin üzerlerine geldiğini zannedip sağa sola kaçıştılar. beyaz perdede hiç bir görüntü bir daha o kadar gerçekci algılanmadı.
1969'da insanoğlu ilk kez aya çıktı. tüm dünya ekran başında Neil amstrongun yavaş adımlarını izledi. teknoloji o yavaş adımlardan sonra çok hızlı ilerledi öyle ki; amerikada " meramınızı 30 saniyede karşı tarafa nasıl anlatırsınız" kitabı yok sattı.
bir mektubu haftalarca beklemeyi bırakın insanların karşısındakini 1 dakika dinlemeye tahammülü kalmadı.

prenses diana2nın ölümünden sonra prenseslerin hüzünlü hayatları ile tanıştık.

değişiyoruz dedim ya;
sovyetler birliği gibi bir süper gücün yıkılıp dağolmasından sonra dünya abd nin at koşturup cirit oynadığı bir meydan kadar küçük oldu.

1989'da yıkılmaz denen berlin duvarı yıkıldı. ama orta doğuda israil filistinle arasına çin seddi gibi duvar ördü. avrupa ise kendi içinde sınırları kaldırdı.
ve 2001'de ikiz kuleler çöktü , ortadoğunun üzerine... dünya ve ortadoğu büyük projelere sahne olmaya devam etti.

değişiyoruz dedim ya; kadınlar erkeklerin yaptığı herşeyi yapmaya başlayınca, erkeklerde kadınların sahasına girdi. metroseksüellik diye bir şey çıktı. üstelik yeni aşırı bakımlı çıt kırıldım görünüşlü erkeklerden çoğu kadında pek hoşlanmadı.

şöhret olma ve şöhret kalma süresi kısaldı. şimdi yetenekli yeteneksiz herkez her an şöhret olabiliyor ama kimse madonna, michael jackson, marlyn monroe, elvis presley olamıyor. kimse onlar kadar çok kitleleri onlar kadar çok etkileyemiyor. hala elvisin öldüğüne inanmayan hayranları var.

değişiyoruz dedim ya;
artık ulaşım çok kolay, istanbulun bir yerinden başka biryerine gitmek bir hafta sürmüyor. okyanusları aşmak aylar sürmüyor. ama hava trafiği atmosferi ısıtıyor.
tüm endüstriyel üretimler iklimleri etkiliyor.bir yanda kuraklık bir yanda seller,hortumlar, fırtınalar çoğalıyor. ama kimse değişip, bu tatlı hayattan vazgeçemiyor...

20,yy'ın başlarında dünya masumiyetini kaybetmemişti henüz. erkekler kadınların ellerini tutmaya çekinir, kadınlar erkeklerden gözlerini kaçırırmış. savaşa gönderilen sevgililer beklenirmiş. bu yüzden 1. dünya savaşı sonrası kuşağa umut kuşağı dendi.
1950'lerde elvis presley ve james dean erkeklere asiliği öğretti.
1960'larda doğum kontrol hapı bulununca kadınlara seks özgürlüğü geldi.
1970'lerde "çiçek cocukların" bulduğu "savaşma seviş" sloganı ile birlikte yaşanan cinsel devrim romantik aşkların tarihe karışmasına sebeb oldu.
"rüzgar gibi geçti" filmindeki scarlet o'hara (vivien leigh)ve rhett butler(clark gable) aşkı şimdinin rüzgar gibi geçen aşklarının yanında anlaşılmaz bir duygu olarak duruyor.

alain delon

mahatma gahndi olmasaydı, barışın gücüne bu kadar inanacakmıydık.
alain delon olmasaydı, annemiz kuşağının kadınlarının gönlünde kim taht kuracaktı.
orson welles olmasaydı, sinemada çığrı kim açacaktı.
christian dior olmasaydı, moda olacakmıydı.
brigitte bardot olmasaydı, erkekler kadınlara bu kadar hayran olacakmıydı

brigitte bardot


pablo picasso, neil amstrong, yury gagarin, atatürk, nelson mandela, muhammed ali, yaser arafat 100 yıl içinde dünyayı değiştiren isimlerden bazıları...

ahhh bir de sen
beni değiştiren sen
ahhhh sen olmasaydın, ben böyle yanmayacaktım.
seni bilmenin tadınada varmayacaktım.
ahhhh sen olmasaydın, dünya neye yarardı
sen yoksun şimdi, dünyam karardı...

19 Ekim 2007 Cuma

for you...


I'm in neverland
but, I run to future
because, there is always one better
and impossible is nothing...

ağzın doluyken konuşma...

MSN ile tarihe karışan bir görgü kuralı.
taaa amerikalarda hem kahvaltı yapıyor, hem benimle konuşuyor.
ve ben lafı biraz değiştiriyorum

elin doluyken konuşulmaz kızım
klavyenin tuşları yağlanır felan ıyghhhh :)

arzu seni mi kırcam : )

keşke her şey bu kadar kolay olsa...
deli bir değil ki bağlayasın,
ölü bir değil ki ağlayasın...
ve düşman bir tane değil ki vuruşasın...

göya natodayız amerika arkamızda,
neden arkamızda bu adamlar biliyormusunuz,

birini arkadan vurmanın başka yolu yoktur da o yüzden...

18 Ekim 2007 Perşembe

bu bi tuzak olabilir, hatta bubi tuzağı olabilir...


önce biz farklıyız dediler;
sonra siz farklısınız dediler;
sonra onlar farklı dediler;
ortalığı ateşe verdiler.
sonra geri çekilip yanmamızı seğrettiler.

bu tarih boyunca hep böyle oldu.
biz hep bu oyuna geldik.
yine ateşe verdiler bizi.
ve yine vuracağız kendimizi.

ne güzel anlatmış özdemir asaf
dün sabaha karşı kendimle konuştum,
ben hep kendime çıkan bir yokuştum,
yokuşun başında bir düşman vardı,
onu vurmaya gittim,
kendimle vuruştum...