30 Kasım 2007 Cuma

panionios 0 g.saray 3


bu gol ofsayt


bu penaltı penaltı değel

yunan basını soruyor hakeme "galatasaray kaleye hiç şut çekmeden nasıl üç gol attı" vallaha rezalet yaaaa uefa kupasını kazanan galatasarayın düştüğü hallere bakın... türk futbolunda ki düşüş dibe vurdu artık bakmayın fenerin avrupada başarılı olmasına onlarınki türk futbolunun değil brezilya futbolunun başarısı...

29 Kasım 2007 Perşembe

sağlam adam...


beşiktaşın başarılı olmasını istiyorum sadece türk takımı olduğu için değil ertuğrul sağlam için istiyorum. çünkü o geçen ay ağlamayan saçmalamayan çirkefleşmeyen tek beşiktaşlı olarak sağlam durdu, herkes yıkılırken dönerken o beşiktaşı ayakta tutan direk oldu zaptedilmeyen tek kale oldu... ertuğrul sağlamları kaybetmemek lazım hatta çoğaltmak lazım... aslından yukarda yalnış cümle kurdum ertuğrul sağlam türk futbolunda az bulunan bi adam...adam yani o kadar... başkaları ağlarken o sustu, başkaları hakemlere saldırırken o suç bizde dedi, şimdi taraftar bir tek seni destekliyor diye sorulunca "taraftar bana verdiği destekle hem yönetime hem de futbolculara destek veriyor aslında dedi...helal sana ertuğrul sağlam...

28 Kasım 2007 Çarşamba

bir maçın anotomisi...


inter fenerbahçe maçından bi fotoğraf, bi fotoğraf ki maçı özetliyor interli futbolcular tıpkı fotoğrafda görüldüğü gibi topla bütünleşip oynadılar maçı ve fenerbahçe yine fotoğrafta görüldüğü gibi interin ağırlığı altında ezildi...

25 Kasım 2007 Pazar

komşi ne yaptın yine...


bulgaristan baraj kapaklarını açtı ve edirne'yi yine sel aldı. esasında konunun çözümü için çalışmalar yapılmış. türkbulgar sınırına bir baraj daha yapılacak duvar bölümü türkiyede gölet bölümü bulgaristanda olan bir baraj ve o barajdan su yavaş yavaş bırakılacak... peki neden yapılmamış; gölet oluşunca gölün tam ortasında bir ada oluşacakmış ve o adanın kontrolü kimde kalsın tartışması yüzünden baraj yapılamıyormuş... alın size bir kardak krizi daha...

23 Kasım 2007 Cuma

aşil'in topuğu...


IMF türkiye masası şefi; lorenzo giorgianni, hem türkiye ekonomisinin 2001 krizinden bu yana tarihi sayılacak iyi gelişmeler yaşadığını, hemde mali disiplin performansının düştüğünü belirterek, bu durum türkiyede aşil'in topugu gibi; yorumunu yaptı.

aşil'in topuğu ne anlama geliyor; yunan mitolojisinde ölümlü bir baba olan peleus
ile bir tanrıça olan thetis'in oğlu yarı tanrı akhilleus (aşil) doğduğundathetis oğlunu ölümsüzlük nehrinde yıkarken elini suya sokmamak içinonu sol topuğundan tutup suya batırmış bu nedenle aşil çok güçlü ve ölümsüz olmasına rağmen sadece topugundan vurulursa ölen biridir... yani türkiye ekonomisi sağlamlaştı diyor lorenzo ama cari açığın türkiyenin topuğu olduğunu ve ordan alınacak darbenin ölümcül olduğunu anlatıyor... bu haber tv de yok bu kıyağımıda unutmayın :)

20 Kasım 2007 Salı

küt...ahhh..yaaaa...


saat sabahın beşi, kütahya'ya indik. otogarda şöyle bi etrafıma bakındım oranın kütahya olduğu belliydi; her yer çini ile kaplanmış. kel yağı fazla bulunca kıçına sürermiş ya o hesap :) otogarın içinde bir sabahçı kahvesi var içeri girdik üç çay söyledik ve plazmanın karşına geçtik oturduk

tv de zeyna var bir sebebten hasta yatıyor, kahverengi iç çamaşırıyla gecenin o vakti ekrandan canlı gibi bir görüntüyle karşımızda ve seğre dalıyoruz kimsenin içinden şu kanalı değiştir demek gelmiyor. kamera iyice yakın plana geçiyor zeyna nın sağ göğsünde ve şeklinde kesik izi var o kadar yakın plan yani :) bu lucy lawless nedense bana eskiden beri çekici gelir zaten ama bu gece bi başka yahu, esasında güzel kadın ama her güzel kadın çekici olmuyor herkesi çekmiyor yada, çekicilik güzellikten başka bir şey olsa gerek...

yahu ben kütahyayı anlatıyordum, dağıttık konuyu... bu arada saati 6:30 yapmışız mehmet abi de geldi bizi aldı önce bir simitciye sonrada şehir içinde bir sabahcı kahvesine götürdü.

birer çay daha söyledik,simitlerimizi yerken gözüme bir kedi takıldı kedi iri bişey ve arabaların geçtiği mıcırlı yolu kazıyor bir çukur açtıktan sonra içine tuvaletini yapıyor ve sonra kapatıyor ben kahvaltımı yaparken hemde :)

sonra demir kapı açılıyor ama içeri giren yok aşağılara takılıyor gözüm bu sefer o kedi abi sen iri bi kedisin anladık yolu kazarsın tamam demir kapıyı nasıl açarsın herkül müsün nesin sen yaaa, bu günde herkül zeyna mitolojiden takılıyorum hayırdır inşaallah...

başlıktada yazdığım gibi kütahyayı pek beğenmedim yani harbiden küt... ahh..yaaaa oldum

ilginç adamlar var burda mesela tahsin abi bir şey anlatırken laf arasında şöyle diyor; " ibrahim tatlısesin bi şarkısı varya hani ne insanlar gördüm elbisesi eskiydi ne elbiseler gördüm yırtık pırtık yamalı" o ne yahuuu bi kere o laf öyle değil ikincisi mevlanın sözü nerden ibrahim tatlısesin şarkısı oluyor...gerçi mevlanadanbi haber birisi bu lafı ancak böyle hatırlar bu kadar manasından uzak kalır... kütahya hakkında daha yazacağım... nasıl diyorlar az sonra...

18 Kasım 2007 Pazar

dönek dünya...


bir ay önce yerden yere vurulan fatih terim şimdi yine imparator, çok değil çarşamba günü allah göstermesin bosna herseke yenilirsek yine ondan kötüsü olmayacak...

15 Kasım 2007 Perşembe

3 demeye korkuyorum 2 dedim yalandı...

rüzgar eser,
gözde çapaklar temizlenir
deniz yosunlarını kıyıya bırakır, berraklanır...

bir ben var içimde,
dışarı çıkmak için tırnaklarıyla kazıyarak çıkış arayan.
bir ben var dışımda,
içeri girmek için dört dönüyor etrafımda
bir giriş bulabilmek için.

rüzgar eser,
sözde yalanlar temizlenir,
beniz bembeyaz kesilir,renksizlenir...

bir sen var içinde,
ne istediğini bilmeden
her şeyi isteyen.
bir sen var senin dışında,
ne istediğini bilipte, hiç bir şey istemeyen.

rüzgar eser,
sessizliği keser,
sessizlik zor, sensizlik ölümden beter...

bir biz var boşlukta asılı,
tanımsız, anlamsız, yarınsız.
bir biz var tam karşımda dimdik ayakta,
sağlam güvenilir, sımsıcak.

bi de bunu düşün...

ya sensizlik ölmekse,
her gün bi başka türlü...

hatırlarmısın;
yıllar yılı kendi yatağında kaybolan
nehrimin,
denizine kavuşmasını...

14 Kasım 2007 Çarşamba

koyverdin gittun benu...

her yerde bırakıp gittin beni,
gözlerinle düşlerini yüreğimde bırakıp gittin.
yarım kalmış bir cümle gibi bırakıp gittin,
gelişi güzel bir nesne,
bir iskemle gibi,
yazla birlikte biten bir aşk gibi,
çekmecede bir kart gibi bırakıp gittin...

11 Kasım 2007 Pazar

atatürkün eli de kanardı...


bazen yazdıklarımı hiç kimse benim anlatmak istediğim gibi anlamak istemiyor, miçom bile... bazen de yazdıklarıma inandıramıyorum kimseyi, ben yazıyorum kızıyorlar ama haluk bilginer aynı şeyi iş bankası reklamında atatürkün şekline bürünüp söyleyince alkışlıyorlar. ben ne dedim di? bende aynı şeyi söyledim atatürkün eline de diken batardı dedim, onun elide kanardı dedim... oda insan dı derken...

10 Kasım 2007 Cumartesi

ortaya karışık...

çok kızıyorum
bi söze düşünmeden hemen içerleyene,
saf beyinleri zehirleyene,
geriye doğru ilerleyene,
ve de suçu kabullenmeyene...

başkalarının düşündüklerini söylemeyi bilmek, sizi filozof;
başkalarının söylemeye cesaret edemediği şeyleri söylemek de sizi şair yapar...

ve aşk geceye gündüze benzemez
ölüme yaşama eğilmez
kendine yada başkasına bölünmez
aşk varsa sadece aşk vardır
başka bişeye yer kalmaz...

5 Kasım 2007 Pazartesi

gerçek üstü konuşmalar...

...unutmuşum zamanı,dalıp gitmişim. haklısın annen merak etmiştir.
...zamanı mı unuttun annemi mi?
...unutturmayan unutulurmu evladım?
...bu ebruyla ne anlattın baba?
...bu sefer; gerçekle hayal arsındaki zıtlığın ve çekim gücünün sırrına yaklaşmayı denedim. mecazi olanla, hakiki olan arasındaki ilişkiyi yakalamaya çalıştım.
...mecaz ne? hakikat ne?
...mecaz; sen ve ben, ben ve annen, sen ve elif,biz bir rüyayız,hepimiz bir uykuyuz,ölünce uyanırız ve hakikat başlar. bi de ölmeden önce ölenler var ki; onlar için hakikat bu dünyadan başlar.
...o zaman hakikati aramak ölmeyi istemek midir?
...hayır evladım, ölmeyi istemek olmaz,ölmeden önce ölmeyi istemek olur. ölmeden önceyi istemekse; fani olana bağlanmamayı öğrenmektir. bu da aşktır. yani ölümsüz olmaktır.
...yani benim elife bağlanmam sadece mecaz mı?
...sadece mecaz
...yani gerçek değil?
...sonlu olan fani olan hiç bir şey gerçek değildir.
...ama neden? elif benim hayatımın büyük gerçeği. onca zaman geçmesine rağmen hala ilk günki kadar gerçek. onun için hayatımda elif varken başka bir kadına yer yok
...büyük lokma ye büyük laf etme demişler eskiler.
...ama gerçek bu, ben öyle hissediyorum
...mecazın bütün fitnesi de burda evladım; kendini gerçeğin ta kendisi olarak gösterir. biz gerçek değiliz, biz gerçeğin suretleriyiz, yansımalarıyız. büyük konuşmamak lazım, elifi sen mi sevdin? elifi sana sevdiren, seni elife sevdiren kim (eros değil herhalde:)ise işte gerçek o dur. ona aşık olana kadar daha çok mecaz yaşarsın...

dişcimisin müteahhit mi belli değil

dişciye gittim, bana dedi ki;
"iki dolgu yapılacak,sağ tarafta bir kanal, sol üstde köprü ve üçtane diş taşı var kırılacak"
" ooohoo bayağı hafriyat çıkacak desene müteahhit bey...şey dişci bey, doktor bey"

ömer hayyam...

dedim artık bilgiden yana eksiğim yok
şu dünyanın sırrına ermişim az çok
derken aklım geldi başıma
birde baktım; ömrüm gelip geçmiş
hiç bir şey bildiğim yok.

cennette huriler varmış kara gözlü
içkinin de ordaymış en güzeli
desene biz çoktan cennetlik olmuşuz
bak bir yanda şarap, bir yanda sevgili...

sen sofusun, hep dinden dem vurursun
banada sapık, dinsiz der durursun
peki ben ne görünüyosam oyum;
ya sen? ne görünüyosan o musun?

varlık yokluk derdini aklından sil
bırak öteleri de kendini bil
doldur şarabı geniş bi nefes al
kaç nefes alacağın belli değil...

4 Kasım 2007 Pazar

tik...



seninle aynı ruha sahip gibiyiz,
sendeki herhangi bir duygu
değişimine kayıtsız kalamıyorum.
ağlayınca sen,
ağlamak geliyor içimden.
gülünce,
gülümsüyor yüzüm.
hüzünlenince,
çörekleniyor içime bir hüzün...

dip not (soğuk herhalde oralar, ben üşüyorum sıcak olduğu halde buralar:)

kuzen, herhalde orhan velinin anlatmak istediği bu...


Bilmem ki nasıl anlatsam;
Nasıl, nasıl, size derdimi!
Bir dert ki yürekler acısı,
Bir dert ki düşman başına.
Gönül yarası desem... Değil!
Ekmek parası desem... Değil!
Bir dert ki... Dayanılır şey değil...

fotoğraf çekmek sancılı bir iştir...

3 Kasım 2007 Cumartesi

alt yazı...

işte dopdolu bir film, çok alt yazısı var. filmin ismi "mavi gözlü dev"

"bursada cezaevi, kapatmışlar bi devi
ellerimi ısıtan yüreğinin alevi"

diye başlıyor film... vatan hainliği ile suçlanıp tutuklanıyor nazım, birileri ondan nefret ediyor ölümüne, birileri adeta tapıyor ikisinin ortası yok gibi... filmin içinde kendini şöyle tanımlıyor bi ara sevdiğine;

"aşık olmayan adam bi halt olamaz, diye yazdım kemal tahire. ben aşık olduğuma göre şairlikten öte bişeyim herhalde"

sene 1940'lar, ikinci dünya svaşı patlak vermiş,sonra devam ediyor sevdiğine anlatmaya;
" şeker bulamıyoruz bizde üzümle içiyoruz çayı, ellerine sağlık kalbimin kızıl saçlı bacısı"
yahu insan aşık olduğu kadına kalbimin bacısı der mi? şairse der... çünkü şairin cümlesine aldığı kelimeler değil, dışarda bıraktığı kelimelerdir anlattığı...

yine filmin ortasından geçipte fazla göze batmayan ama çok şey anlatan bir söz;
"mesele esir düşmemekte değil,
teslim olmamaktır mesele"

ve asıl mesele şu; önce filmden üçlü bir dialog vereyim, nazım hapiste aşık olduğu kadın ile açık görüşte, o sırada nazıma aşık olan kadın geliyor içeri;
nazıma aşık olan kadın "ben yalnış zamanda geldim galiba"
nazımın aşık olduğu kadın ayağa kalkıp çıkarken " hayır asıl ben yalnış zamanda geldim"
nazım sadece "pirayeeee" diyebiliyor ama gitme diyemiyor

şimdi soru şu vatanına böyle aşık,bi adam nasıl vatan haini olarak suçlanır, yargılanır ve mahkum edilir?

delice sevdiği kadına ihanet edebiliyorsa;
kimse kızmasın, vatanına da aynı şeyi yapmış olabilir...

güzel bir film, final sahnesindeki şiir çok güzel, zaten şiir tadında bir film...

2 Kasım 2007 Cuma

değerlerimize biraz saygı...

bakmayın böyle kakara kikiri yazdığıma, takip ediyorum sınırda ki sıcak gündemi. erdoğan amerikaya gitti "kızın fatma tatile çıksın" diyecek mi? bekliyoruz...

benim anlatmak istediğim başka bişey var; daha önce yazmıştım istanbulda barlardan gece klüplerinden ünlülerin hallerini gösteren programlar var magazin programı derler, işte onlarıda seğrederim ben zaman zaman ve kimsenin görmediklerini görürüm bazen. oralarda ellerinde içki kadehleri vur patlasın çal oynasın giderken onuncu yıl marşını çalıp eller havaya felan yapıyorlardı, bende yazmıştım ki; onuncu yıl marşını yazana kadar bi milletin anası ağladı arkadaşlar, biraz kutsal değerlere saygı gösterelim...

şimdi yine benzer bişey oldu. bir eğlence gecesi öncesi konuklar şehitler için saygı duruşuna davet edildi ve ardından istiklal marşı okundu. güzel...1 dakika sonra aynı insanlar ankara misketi oynuyordu akabinde dansözle kıvıranlar herkes sarhoş ve dağıtmış... yani herşeyin yeri var zamanı var, eğleneceksen eğlen yas tutacaksan tut, ikisini aynı anda yaparsan samimiyetini kaybedersin...

1 Kasım 2007 Perşembe

alt yazı...


hayat bazen zalim bir öğretmen gibidir;
önce sınav yapar
sonra ders verir...

"sınav" filminden, filmin kaydedeğer başka bir tarafı yok :) seğretmeye değmez
belki tuğba büyüküstünün güzel gözlerinin hatırına seğredilir.

düşünsenize dünya para verip jean cloude van damme gibi bir holywood yıldızını getiriyorsun ve hiç oyunculuk gerektirmeyen basit bir kaç sahne rol veriyorsun. insan bir kaç dövüş sahnesi koyar van damme'ı bulmuşken beee yaaa...

film için özel müzik bile yapılmamış daha önce kullanılan bildiğimiz şarkılara ara ara klip çekilmiş gibiydi...

ben sinemada seğretmemiştim iyikide seğretmemişim bi boşluk buldum da dün seğrettim can sıkıntısına...