14 Aralık 2008 Pazar

seni seviyorum demedin...

-Bana hiç “seni seviyorum” demedin
-dedim…
-ben hatırlamıyorum
-geceden, gündüzden, karanlıktan ,yüksekten, yedi başlı ejderden,ileriden geriden , detcalden, inden cinden periden, baban olacak deliden, ölümden…yaşamdan… korkmayan ben; tir tir titriyorum senden… demedim mi beş Dakka önce ben?
-ama bunun içinde “seni seviyorum” cümlesi yok ki.
-nasıl yok? Türküleri bilir misin? Gerçek ozanlar türkü söylerken mutlaka gözlerini kapatarak söylerler çünkü türkü söylenmez türkü yaşanır anlatılır yaşamak için ise gözlerini kapatıp içine girmem gerekir… sen “seni seviyorumu” kelimelerde arama gözlerini kapat ve içime gir…
-cümlenin içine mi?
- gir derine gir… sizin sorununuz ne biliyor musun?yüzeyde istiyorsunuz her şeyi, cepte mesela. Bastırılmış şeyleri seviyorsunuz tost mesela, hızlı tüketmeyi seviyorsunuz fast food mesela, hızlı seviyorsunuz, içinizde büyütmeyi bekleyemiyorsunuz bastırıp ezip servis ediyorsunuz, şıp seviyorsunuz, şıp söylüyorsunuz, şıp bitiriyorsunuz. Bak adam ne diyor bir türküde
Telli turnam sürgün gelir, inci mercan ele karşı.
Elvan elvan kokun gelir, yer oturmuş yele karşı.
- Ne diyor anlamadım ben?
- Diyor ki; yel gelirken yare dokunup ta gelmiş, bundan daha güzel anlatılır mı aşk? Bu adam böyle hissederken çabucak tükenir mi aşk?

joseph ve tavşan fıkrası...

Joseph ile Antalya’da geziniyoruz. Hani bir tablodan dilek çeken tavşanlar vardır ya, işte adamın biri bir tezgah açmış dilek kağıtlarını katlamış, tavşanı da tezgaha oturtmuş, bekliyor. Joseph tezgaha yaklaştı;
- Tavşan kaç para?
( benim koptuğum an)
- Satılık değil birader
- O zaman bu tavşanı buraya neye koydun?
(artık ben iflah olmam dediğim an)
- Gel Allah iyiliğini versin gel, o tavşan dilek çekiyor
- Nerden?
(yeter benim dayanma sınırımı aştığımız an)

alt yazı...

siz hiç öldünüz mü? ben bir kez öldüm... bunu bütün mecazi anlamlarının ötesinde söylüyorum. bu arada aklım buna takıldı birden, neden en çok mecazi anlamı olan şey ölmek acaba? yorgunluktan ölmek, aşktan ölmek,gülmekten ölmek. gerçekte sadece bir kez yaşayabileceğimiz bir şey için ne çok kereler olmuş gibi konuşuruz değil mi...

neyse ben bunları kastetmiyorum belki inanmayacaksınız ama ben gerçekten öldüm. ve dünya ozaman daha yeşil bir yerdi. tıpkı burası gibi.ilk kez geldiğim ama her karışını bildiğim bu yer gibi...


kabuslar evi

12 Aralık 2008 Cuma

bazı erkekler...

Bazı erkekler vardır.
Baktığınızda gördüğünüz sadece bir tomar paradır.Paradan başka bir şeye sahip olamayacak kadar acizdirler o erkekler.Emek vermeyi bilmezler.Paraları kadar sahip olmak isterler herşeye.Paraları yoksa kocaman bir ''hiç'' tirler.
Bazı erkekler vardır.
Hastadır ruhu.Zindan ederler hayatı etraflarına.Koca olamazlar, baba olamazlar, sevgili olamazlar.İlk zamanlar sıcacık sevgi dolu bir erkek sanırsınız.Hiç ummadığınız bir anda karşınıza çıkar canavar.O pençelerin ruhunuzu nasıl ve neden kan içinde bıraktığını anlayamazsınız bile.Kurtulmanı za da izin vermez bazen.Ondan güçlü olmanıza izin vermez.Yoketmek zorundadır.Ruhunuzu öldürür o erkekler.
Bazı erkekler vardır.
Kullanır sizi.Emeğinizi, sevginizi kullanır.Alması nı bilirler sadece.Sevgi veremezler.Hayatı paylaşmazlar. O kadar nazik ve yakışıklıdır ki bile isteye teslim olursunuz.Verdikler iniz tükenince giderler, anlayamazsınız neden terkedildiğinizi.
Bazı erkekler vardır.
Erkektir, babadır, eştir, sevgilidir.Belki zengin değillerdir ama göğsüne sokulduğunuzda dünyanın en mutlu kadını olursunuz.O erkeklerin kendileri hazinedir ve siz ''bilirsiniz' ' bunu.Bakışlarında bütün dünyayı görürsünüz.Ellerini güvenle tutarsınız.Siz hayatısınızdır, bilirsiniz.Ruh eşinizdir, hissedersiniz. Bazı erkekler gerçek bir ''erkek'' tir.
__._,_.___

bazı kadınlar...

Bazı kadınlar vardır. Baktığınızda kaşından gözünden başka şeyler görürsünüz yüzünde. Cinselliklerini çekmişlerdir gözlerine kalem diye. Başkadır bakışları. Hatta tüm halleri.Dişilik değildir , daha başka bir haldir sanki. Buram buram cinsellik kokarlar. Kıyafet değil cinselliklerini giymiş sanırsınız üstlerine. Açık veya kapalı giyinmekle ilgisi yoktur bunun. Dokunamasanız bile bakışlarınız ulaşır bedenlerine. Gezinir rahatlıkla kuytu köşelerinde. Bazı kadınlar salt cinselliklerini verir size.
Bazı kadınlar vardır.
Yoldan geçerken takılır gözleriniz. Dizine yatıp ruhunuzu ellerine bırakasınız gelir. Teninin sıcaklığında erir gidersiniz. Dingindirler, savaşmazlar dünya ile.Gözlerinin içinde bir kadının binbir halini görürsünüz. Erkek olmanın binbir halini de size yaşatırlar. Sıcaktır, şefkatlidir, bağışlayıcıdır, dişidir. Ne giyerlerse giysinler cinsellikleri değildir üzerlerindeki. Kadın olarak vardırlar, cinsellikleri sadece erkeklerine özeldir, size kapalıdır, göremezsiniz. Plajda bikinili bile olsalar ''kapalı'' kadınlardır onlar. Siz ulaşamazsınız kendileri gelmedikçe.Bazı kadınlar ''kadın''dır.
Bazı kadınlar vardır.
Hoyrattır.Acıtı r.Mahveder dokunduğu yeri.Erkeğinin sahip olduklarına önem verir sadece.Ondan aldıklarına bakar, erkeğin kendisi hiç önemli değildir.Bir şey veremeyecek duruma geldiğinde ona sırtını dönmesi kolay olur bu nedenle.Hayatı paylaşmasını bilmez bazı kadınlar.Mal paylaşımını hayatı paylaşmak sanırlar çünkü.
Bazı kadınlar vardır yine.
Hayatın yükünü taşır.Yüzündeki her çizgi ayrı bir hüznü anlatır.Bilmez başka türlüsünü.Eştir, anadır, kadındır birileri için.Kendisi için kocaman bir ''sıfır'' olduğunu dert sahibi olunca görür o kadınlar.
Bazı kadınlar vardır.
Yüzüne bakınca gördüğünüz sadece falanca şirkettir.Okumuş , eğitimli, kariyer sahibi ama erkeksiz kadınlardır.Bakış larında görürsünüz bir erkeğe teslim olmayacakları nı.Hayatları nda bir çocuğun kahkahası olmayacaktır hiçbir zaman.İçlerindeki kadının ümitsiz isyanını da görürsünüz o bakışlard

ezber bozan...

Uzun boylu, iyi giyimli, bakımlı, güzel ve seksi diye tabir ederek tasvir edebileceğim bir kadın bankada sıra beklerken adamın yanına yaklaştı;
-beyefendi sizin banka kartınızı kullanarak sıra alabilir miyim?
-sen karaambar kamyoncular derneğine üyemin?
-şaka mı bu? Tabii ki değilim.
-o zaman önden sıra alaman.
-neden?
-sadece bankamızın mudileri bu imkândan faydalanabilir. Kimsenin hakkını size yedirmem
-kimsenin hakkını yemeyeceğiz ki, sıra alacam sadece
-ne kadar sıradan hale geldi, ne kadar normal oldu değil mi sahtekarlık, hırsızlık. siz hakkınız olmadığı halde benim kartımla önden sıra alacaksınız ve sizden önce sırada bekleyen herkesin beş dakikasını çalacaksınız ve buna normal bişey gözüyle bakacaksınız. Hanımefendi hırsızlık sadece para çalmakla olmuyor…
-vermiyor musun yani sen şu kartı?
-üzgünüm…
kızın yüzünde ki ifadenin tercümesi; çattık yaaa! Ne bu şimdi şaka gibi…hıhh… dünyada doğrucu Davut nesli tükenmek üzeredir o da gelir beni bulur…inanmıyorum yaaa! Şuna bak(baştan ayağa süzerek) kılığına kıyafetine bakan adam sanır insan mı bu nedir o belli değil…
ve dişi doğada ki yeni erkeğine doğru yönelir, bu tür örümcekler çiftleşmeden hemen sonra erkeğini boğarak öldürür, yada hikayeye uyarlarsak kullanır atar tabiri caizdir… erkek hiç tereddüt etmeden banka kartı ile bir sıra alır ve dişisini memnun eder.
Davut ise beklemeye devam ederken, kadının bakışlarını hep üzerinde hisseder, kadın üzerinde ki şaşkınlığı hala atamamış gibi görünmektedir… adamın sırası gelir işlemini yaptırır ve gişeden uzaklaşırken kadın yaklaşır kulağına fısıldayarak;
-beni bekler misin?
-tamam.( 3 dak. Sonra gelir adamın yanına oturur)
-evet… -evet ne? -bekle dedin
-evet… -evet ne?
-Bana bir kahve ısmarlar mısın bir yerde?
(kahve içilebilecek bir yer)
-hep böyle kaba mısın?
-hayır…! Ben kabalık etmedim doğru olanı yaptım.
-diğer adam bana yardım etti ve kimse bişey kaybetmedi kimse şikayetçi değil.
-şimdi değiller zamanı gelince olurlar… bak benim kafamın içinde bir mahkeme var “vijdan 3.asli hukuk mahkemesi” yargılayan da benim yargılanan da ve söyleyeceğim her yalanı biliyorum yani sana yardım etseydim ben cezalandırılırdım kendimi kandıramazdım…
-hımmm… son derece dünya dışı bir manyakla karşı karşıyayım sanırım… benim hikayem de şu; ben güzel bir kadınım…
(Adamdan onay gelmeyince)
-değil mi!... ve bu güne kadar erkeklerden ne istediysem aldım hatta ben istemeden onlar her konuda bana yardımcı oldular.
-sende ki şaşkınlığı anlıyorum ezberin bozuldu… bugüne kadar sözünün altını çizerek söylüyorum bu söylediklerin bugüne kadardı…
-evet ezberim bozuldu ve dağıldım… ama nasıl oluyor, farkın ne senin, uzaydan mı geldin?
-çoğu zaman böyle düşünürüm; eğer uzayda bir yerlerde yaşam varsa beni yanlışlıkla bu dünyaya göndermişler, kendimi hiç bu dünyaya ait hissetmedim…
-Ya diğerleri amaçları neydi?
- hadiii! Yapma… sen biliyorsun ne olduğunu işine geliyor sende oyuna devam ediyorsun.
-ne oyunu?
-o senin her istediğini aldığın erkekler var ya onların yardımlarının karşılığında az veya çok senden hep bi beklentileri vardı
-senin yok mu?
-bilgisayar oyununda iyi oynayan bir üst seviyeye geçer ya bende öyle işte, ben o beklenti seviyesini aştım… benim senden hiçbir beklentim yok…istediğim bişey yok…beklenti seviyesinde hayat bir deli ve bir delikten ibarettir ve o seviyeyi aşamadan game ower olan çok insan vardır…
-bankada değilse bile bu cafede hiç aklından geçmedi mi benimle sevişmek?
- seks mi? Hiç geçmedi… ben hiç seks yapmam… çünkü seks herhangi bir kadınla yada herhangi bir erkekle yapılabilir… ben aşık olmadığım insanla o çok istese bile yapmam ve yapmayı düşüncemden geçirmem… aşık olduğum insanla yaptığım şeyin adı o olamaz olsa olsa ona “aşk yapmak” denir… ve aşk iki bedenin değil iki gönlün ilişkisidir…

26 Kasım 2008 Çarşamba

chp çarşafa dolandı...


chp yıllardır karşı çıktığı türbana bile değil çarşafa dolandı... o çarşaftan kisve yaptı üzerine, türbanın üniversiteye girmesine karşı çıktı, anayasa mahkemelerine itirazlar edip demokrasi kurallarını 367 kere çiğneyip geçti, kamusal alana sokmadı, atatürk ilkelerine aykırı dedi; şimdi atatürkün partisine çarşafı soktu... deniz baykal, recep tayyip den sonra akp nin liderliğine oynamaya başladı zahir.

bu duruma chp lilerin bir kısmı karşı çıkarken akp nin tutumu enteresan geldi bana
baykalı desteklemelerinin sebebi; türbana karşı alınacak tavırlara karşı kullanmakmı, yani atatürkün partisine bile girdi siz daha neyin savaşını veriyorsunuz diyecekler,chp bu yolla kazanacağı oydan fazlasını kaybedecek diyemi düşünüyorlar, neresinden bakarsanız akp nin işine geliyor, yani akp'liler düşmanı hata yaparken onları rahatsız etmiyorlar...

25 Kasım 2008 Salı

dönüp gidememek

- Dikkat ettim sen avucunun ortasına topluyorsun çekirdekleri sonra çitledikten sonra kabukları parmaklarının iç tarafında biriktiriyorsun
- Eeeee
- Yani herkes yere atıyor, sen o biriktirdiklerini ne yapacaksın?
- Götürüp çöpe atacağım
- Ama yarın buraları süpürecek olan görevli seni ayırmayacak ki “bilmem kimin çocukları burada çekirdek yiyorlar biz temizliyoruz diye kalaylayacak
- Onun küfretmemesi için yapmıyorum bunu, bi sebebi yok, yani dünyayı temizleyemeyeceğimi biliyorum ama bazı insanlar böyledir değiştiremeyeceklerini çok iyi bilseler de arkalarını dönüp gidemiyorlar, aman sende diyemiyorlar, boş ver diye bir kelime yok lügatlerinde, o meşhur deniz yıldızları karaya vurmuş hikayesi var ya o bile değil mesele; tek bir deniz yıldızını bile kurtarma ihtimalin olmadığını bilsen de dönüp gidemiyorsun…
- Yani herkes çekirdek çitleyip hiç bir şeyi umursamadan gülüp eğlenirken, sen bunlarımı düşünüyorsun sessizliğinin sebebi bu mu?
- Hayır bunları düşünmem gerekmiyor, zaten ben bunu yaşıyorum böyle yaşıyorum hayatı, anlatmak istediğim siz yanlış yaşıyorsunuz doğrusu bu değil; başka bişey bu , doğru olmasa da benim genlerimin içine enjekte edilmiş bişey bu, başka türlü olmaz yaşayamam, sizde öyle değiştiremezsiniz… kuran da bir sure de şu ayet var ben onu dua olarak her gece okuyorum “Allahım bana değiştiremeyeceğim şeylere dayanma gücü ver” her şeyin bi yaratılma sebebi var kimse ve hiçbir şey boşuna yaratılmadı…

24 Kasım 2008 Pazartesi

ezan sesi...

Amerikan ve özellikle Avrupa filmlerinin içinden çan sesleri eksik olmaz…esas kızla esas oğlan bir duvarın önünde öpüşürken çan sesleri duyulur, kadın yüksek bir binadan şehri seyrederken kilisenin çanları çalar,yada rocky ölümüne dövüşeceği boks maçından önce kilisededir ve papazlar hep mülayim ve iyi kalpli insanlardır…
Bizim sinemamız biraz ateist sinemadır yani din dışıdır dine pek dokunmaz alay eder yada kötü gösterir, filmlerde namaz kılan adamlar gösterir ama ne hikmetse namaz kılan adam kötü karakterdir, imamlar hep sahtekardır, para için dini kullanır ve ezan sesi sadece cenazelerde kullanılır bazen…
Esasında dine değil de tam, İslamiyet’e karşı bi tavır vardı,Hatta Hülya Avşar bir filminde Hıristiyan bir Rum olan Agob efendiye gider ve şu küstah lafı eder “Agob amca lütfen git bizimkilerle konuş film yıldızı olacağım kötü bişey değil ki sen Hıristiyansın bizimkiler gibi geri kafalı değilsin…” yaa bu filmi yabancılar yapsa ayağa kalkarız insan kendi dinine bunu yapar mı?
Şimdi son dönem yönetmenlerde ve onların filmlerinde bu anlayışın değiştiğini görüyorum
Fatih akın, yaşamın kıyısında
Çağan ırmak,
Nuri bilge ceylan ve Osman sınav filmleri ve dizilerin de,
Ezan sesi duyuyorsun şehre bakıldığında, çünkü bizim bütün şehirlerimizde beş vakit duyulur ezan sesi, yıllarca es geçildi bu, ve imam ya da hocalar sahtekar değil akıllı laflar ediyorlar. Polis filminde kuran okuyan bir müezzinin sesi var fonda ve alt yazıda trükçe açıklaması, kurtlar vadisinde herkes şiddetten şikayetçi oysa onca kanın ortasında bir imam Ömer baba var ki; huzur veriyor dinleyen herkese, ney çalıyor ebru yapıyor, hz. Süleyman efendimiz diye lafa başladığında kan duruyor huzur başlıyor…
Bize okullarda, kuran kurslarında,filmlerde başka bir din anlatıyorlardı ve o anlatılanların dışına çıkan o ezberleri bozabilen çok az çocuk vardı şimdi her yerde islamı anlatma şeklimiz değişti ama ne fayda yeni nesil internetin boşluğu anlatan sayfalarından kafasını kaldıramıyor bizim zamanımızda bize anlatsalardı bizim kafamızı bulandıracak internetimiz yoktu. Demek ki şimdi filmleri serbest bırakmalarının sebebi bu nasıl olsa internetle biz oyunu bozmaya devam ederiz diyorlar…
Yani bütün bunlar oyunun bir parçası ve hep söylediğim gibi biz özgür değiliz
İkinci bir kurtuluş savaşı vermemiz gerekiyor...
Ama bu savaş kan akıtılarak olmayacak
Her birey kendi çocuğundan sorumlu olacak
Herkes çocuğunu kendi yetiştirecek
Sadece okula, internete, tv ye, gazteye bırakılmayacak çocuğun eğitimi
En önemli eğitimi kendin vereceksin
Senin eğitiminin üzerine okuldan bilgi ,ilim, sanat ve spor ekleyecek
Tv den internetten mümkün olduğu kadar yararlı sayfalara yönelteceksiniz
Devir değişti be heeeey uzun zamandır…
Artık çocuk doğdu baba oldun anne oldun demek yok
Anne-Baba oldunuz demeleri için daha çok fırın ekmek yemeniz lazım
Son nefesinizi verirken topluma adam gibi çocuklar yetiştirdim diyebilecekseniz
Ozaman baba oldunuz
O zaman anne oldunuz
İkinci bir kurtuluş savaşı böyle başlayacak
Artık Atatürk’ü beklemek yok
Çünkü; ikinci bir Atatürk yok…

22 Kasım 2008 Cumartesi

çoban yıldızı

-aaaaa! Bu ne yıldızı
-çoban yıldızı, hep kuzeyi gösterir pusulanın icadından önce en önemli yön bulma aracıydı
-hadi canım şimdi o yıldız burayla karşı kıyı arasında yani biz şimdi karşı kıyıya yürürsek yıldızın öbür tarafına geçmiş oluruz böylece oradan baktığımızda güneyi gösterir…
-bir o yıldız bu kıyı ile karşı kıyı arasında değil, sen buradan öyle görüyorsun, buradan karşı kıyıya değil dünyanın öbür ucuna gitsen yine böyle görürsün bu yıldızı, buradan yeryüzü üzerinde yürüyeceğin mesafe seni o yıldıza yaklaştırmayacak çünkü yıldıza yaklaşman için yatay değil dikey, gökyüzüne doğru hareket etmen lazım ki; ışık hızıyla gitmen gerekiyor…

-İnanmıyorum yaaa! Beni buraya kadar yürüttün ya helal olsun sana, al işte karşı kıyıdayız bak işte yıldız hala kuzeyde, şimdide dağlar ile bizim aramızda görünüyor ama o dağa da çıkalım dersen tek başına gidersin… benden bu kadar…
-gezmiş olduk fena mı?
-akılsız kafanın cezasını akılsız kafanın yanı sıra kendini akıllı sananın ayakları da çeker…
Zamanında coğrafya derslerini dinlemeyenlerin yanında onlara aşık olan coğrafya derslerini kaçırmayanlarda yanarmış…
Karşı kıyıya yürümek Bin kere anlatmaktan yeğdir…
-yeğ derken
- daha iyidir demek
-ben bu atasözlerini bir yerlerden tanıyorum ama tam çıkaramadım
“akılsız kafanın cezasını ayaklar çeker” “kurunun yanında yaş da yanar” “bir musibet bin nasihatten yeğdir”
-bu konuyla ilgili tek bi laf daha edersen tek başına dönersin
-yok yaaa! Sen ne yapacan uçarak mı dönecen? kıyamazsın sen bana
-zaten kıyamadığım için buradayız, boşuna dememişler merhametten maraz doğar diye
-yaa bu gece atasözlerini anma gecesi mi? Nedir bu her durum için başka bi atasözü söylüyon… bu arada maraz ne demek
-sözlük müyüm ben? Aç sözlüğe bak
-sözlüğüm yok
-coğrafya derslerinde uyuyordun hadi, hiç mi zorlamadı edebiyatçı bir sözlük alacaksınız diye?
-yoooo vardı sözlüğüm ama ortaokuldan buyana görmedim kendisini, hem şimdi internet var oradan bakarım…
…20 dakikalık sessiz yürüyüşten sonra
- Büyük arıza…
- Maraz mı?
- Evet
- Yaaa yeni bi kavga etme sebebi bulalım
- Neden
- O zaman yol nasıl geçiyor anlamıyorum böyle sessiz sessiz bitmek bilmiyor…
-

21 Kasım 2008 Cuma

7 ölümcül günah

Arzu, öfke, oburluk, tembellik, gurur, hırs, gıpta…
Çevremdekilere sordum çoğu “bunlar günah değil ki” dedi. Esasında bizde günah cezası belirlenmiş şey demek yani öteki dünyada yanmamak için yapılmaması gereken şeyler demek, biz çünkü ibadeti, iyiliği cennete gidebilmek için yapıyoruz, günahtan uzak durup kötülük yapmamayı cehennemden korktuğumuzdan yapmıyoruz samiyetten uzağız yani… ben bu ölümcül günahların bu tarafından bakayım dedim…

Yani bu bağlamda sorarsanız da arzu etmek günah değildir kötü şeyleri arzu etmek günahtır; öfke günah değildir öfke ile adam öldürmek mesela günah olandır; oburluk komşun aç yatarken sen oburluk yapıyorsan; tembelliğin birilerine zarar veriyorsa; gurur iyidir gururun kötü şeylere sebep oluyorsa; hırs ve gıpta da aynı 

20 Kasım 2008 Perşembe

teşekkürler ebru...

'Her sabah Afrika'da bir ceylan uyanır. En hızlı aslandan daha hızlı
koşması gerektiğini bilir, yoksa öldürülecektir.

Her sabah Afrika'da bir aslan uyanır. En hızlı ceylandan daha hızlı
koşması gerektiğini bilir, yoksa aç kalacaktır.

Aslan veya ceylan olmanız fark etmez. Güneş doğduğunda koşmaya
başlasanız iyi olur.'

Afrika Atasözü

16 Kasım 2008 Pazar

futbol asla sadece futbol değildir

Taraf olmak gerektirir, başka türlü zevk vermez, diğer spor dallarından biri haline gelir taraf olamazsan. Taraf olmak da insana bir gözlük giydirir; at gözlüğü…
Bu sokakta beş yaşında çocukta da böyledir, yaşını başını almış yıllarını futbolla geçirmiş değerli yorumcularda da ve dahi bendede böyledir… nasıl mı? Bu hafta Galatasarayın maçını izledim korner öncesi Selçuk dereli ilkokul çocukları gibi itişip kakışan koca koca adamlara sınıf öğretmeni edasıyla gözüm üzerinizde kulaklarınızı çekerim deyip, top onsekize süzülürken (bayanlar onsekize süzülen topun üzerine domates sosunu döker ve servise hazırdır artık  zannederler; onsekiz ceza sahasıdır süzülme de o bölgeye topun falsö alarak inişe geçmesidir) nerde kalmıştık, süzülürken künde ile yere yıkılan kewel ve baroşu görmüyor olabilir mi? Bence yüreği yoktu art niyeti vardı yada yoksa ikisinden birini mutlaka görmeliydi. İşte bu benim at gözlüğümle bakış açım…
Fenerbahçeli bir yorumcunun at gözlüğüne takılanlar ise şöyle: penaltı penaltı gibi olmalı, top havada nereye ineceği belli değilken penaltı verse kimsenin içine sinmeyecek ( kendi içine sinmeyecek aslında benim içime siner hiç merak etmesin) ayrıca kitapta ceza sahası içinde 10 kusurlu hareketten biri yapılırsa penaltı olur yazıyor, penaltı penaltı gibi olacak diye bir kural yok…
Şimdibu pozisyonu Galatasaray değilde fener bahçe yaşasaydı ben onun gibi yorum yapacaktım o da kitapta böyle bir şey yazmıyor diye ahkam kesecekti işte at gözlüğü budur..

16 kasım 2008
Gs-ist.b.b. 2-0

15 Kasım 2008 Cumartesi

satranç tahtasında hayat mücadelesi

Satranç da hayata benzer…
Durum kötüye giderken, elinde kalanlarla biraz geri çekilip, toparlanıp olmaz denen şeyleri başarmayı o tahtanın üzerinde öğrendim ben…
Piyonları kaybedebilirsiniz; onların kaybettiğinizde yerine koyabileceğiniz maddi bişeyler olduğunu düşünün …
Filleri doğru insan zannedip yanıldığınız dostlarınız yada sevdikleriniz olduğunu düşünün kayıpları acı verir ama onlarsız da yaşayabilirsiniz
Atlar; anne babanız sizi ömürlerince sırtlarında taşıdılar zaman zaman düştünüz attan çifte yediniz bazen ama hep sizi bir yerlere taşıdılar iyi yada kötü… onarlın kaybımı zor ama bir gün olacak ve siz onların olmadığı yaşama da kendinizi hazırlamalısınız…
Kaleleriniz; herkesle aranıza ördüğünüz duvarlar, koruma kalkanınız,surlarından hayatı seyrettiğiniz yükseltiler bir gün o duvarlarda yıkılır ve artık bileklerinizin gücünü keşfedersiniz…
Vezir; aslında bir tanedir ama bin parçadır aslında her şeye hükmeder şahın en önemli yakın korumasıdır eli ayağı her şeye yeter ama yeri gelir bir piyona bile teslim olur. İki yöneticisi vardır beyin ve yürek… kaybedersen işin bitikdir…
Şah; sensin
Mat; huzur

14 Kasım 2008 Cuma

ışık doğudan yükselir

bir ışık ver dedim

bir yol göster...



Dedi ki : إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ وَ يُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ

Şüphesiz ki ALLAH tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.


zümer 36

6 Kasım 2008 Perşembe

kader

Her an değiştirebileceğiniz bir şey ama sonuna kadar nerde neyi seçeceğinizi Allah biliyor bu yüzden değiştirilemez aynı zamanda…
Yani her saniye önüne bir sürü seçenek geliyor ve sen kendine göre, çevrene göre, keyfine göre, şeytana göre, nefsine göre, aldığın eğitimin etkisiyle, onca zaman yaşadığın yaşam tarzına istinaden bir yol seçersin, her an kader çizgini değiştirebilirsin aslında böyle bir çizgi yoktur değişim farazidir ama Allah senin her an neyi seçeceğini bilir, yani kader çizgin vardır aslında. Şöyle anlatayım; önünüze bir menü geliyor ama şef sizin hangi yemeği seçeceğinizi biliyor hazırlamış bile…
Kader; değiştirilemeyen şeylere deniyorsa o zaman “baba” bir kaderdir babanı değiştiremezsin seçemezsin, ama babanın karakterini alın terini, kötü huylarını değiştirebilirsin ama baban senin kaderindir ve genlerin senin kaderindir
Anneden örnek verelim değişiklik olsun; annenin genlerinde bir yavaşlık var umursamazlık ve hiçbir şey için mücadele etmeme durumu, oturup sadece ağlama ve sızlanmaya programlanmış, medeni cesaret yok, sosyal girişimcilik yok, insanlarla iyi iletişim kurma yeteneği yok. Üzerine birde eğitimsizlik eklenmiş yaşamı boyunca çekilen acılar bu durumları daha da kötüleştirmiş. Ve bu genler annenden sana geçmiş sen iyi bir eğitim almışsın daha çok gezmiş ve daha çok okumuşsun ve bu genler seni yavaşlatmış ama engelleyememiş, ama yinede bazı başarısızlıklarının ardından sakin kafa ile düşününce sorunun sende yani genlerinde olduğunu görmüşsün işte bu senin kaderin…

Hayatlarımızın yarısını anne babalarımız
Diğer yarısını da çocuklarımız mahvediyor
İşte bu kaderimiz…

ve son olarak bir alt yazı

“Kader senin için bir şey yapmak istediğinde bunu tek başına yapamaz
Senin de orda olman gerekir, ve kaderinin olmasına yardımcı olman gerekir”
Hırçın sevgilim filminden

5 Kasım 2008 Çarşamba

ümit aktan yaaa başka bişey bu...

Lig radyo
- Top bi o kalede bi bu kalede nefes kalmadı, dilim damağım kurudu sanki Eskişehirspor-fenerbahçe maçını değilde, çatladıkkapıspor-mevlana maçını anlatıyorum inanılmaz hatalar, inanılmaz pozisyonlar, kaçırmanın atmaktan daha zor olduğu kaçırılan goller, aman tanrım bir tane daha youla volkanla karşı karşıya şuuuuuut ve yerdeki kalecinin üzerine vuruyor aman tanrım bu nasıl maç…Sanki 10 kişi oynayan Eskişehir değil Fenerbahçe…
1 kasım 2008\2-2

Lig radyo
- Kewel topla ceza sahasına sokuluyor, bir çalım bir çalım daha son çizgiye indi Lincoln’e çıkardı, ondan Ardaya, ondan Milan baroş’a Galatasaray elini kolunu sallaya sallaya top kaybediyor…
2 kasım 2008\ gs-g.antep maçı 3-1

3 Kasım 2008 Pazartesi

futbol sadece futbol değildir...

Futbol, futboldan anlamayanlar için(ki bu anlamayanların çoğu kızlar)golden ibaret başka hiçbir şeyin önemi yoktur… üniversite de okulun bahçesinde futbol oynuyorduk ve kızlarda seyretmeye gelmişti ki kızların seyrettiği maçlar bizim için daha bir önemli olurdu, nedendir bilinmez herkes ne hüneri varsa göstermeye çalışırdı, kızlar iyi futbol oynayan erkeklere hayran olur diye bir şey mi var, kızlar futbol sevmez ki futbolu iyi oynayanı sevsin… eee ne işleri var peki futbol sahası kenarında?
Maça dönelim kızlar kenardan tezahürat bile yapmaya başladılar, bizim kalede gol pozisyonu var ve bizden bir tek ben varım üstün gayretlerle golü engelledim topu aldım karşı takımın bütün oyuncularını çalımla geçtim, son oyuncuyu geçerken topun kontrolünü kaybettim ve son anda bir dokunuşla topu Türkkuşu’na attım ve oda boş kaleye vurdu gol oldu… kızlar ne yaptı biliyor musunuz? Çığlıklar attılar ve “türkkuşu…türkkuşu” diye tezahürat yaptılar. Eee ben…? Eee benim emeklerim? Aaa benim onca gayretlerim ne oldu? Boş kaleye topu plaselemek marifetmi ben olmasaydım o gol bizim kalemizde olacaktı… bir sonraki pozisyon da hiç uğraşmadım, “bırak yaaa ne uğraşacam”diye küstüm … anladım ki futboldan anlamayanlar ve anladığını sananlar için en önemli şey gol. Amerikalılar diyor ki; bir buçuk saat sonra başladığı skorla yani 0-0 bitebilecek bir oyundan ne zevk alıyorsunuz? Futboldan anlamayanlar bir zevk alamaz tabi, futbol öyle bir oyundur ki, hiç gol olmasa bile çok zevk verir, hırslanırsın, üzülürsün, heyecanlanırsın… hemen her 20 saniyede 2 yada 3 sayı atılan bir oyunun ne zevki var ki?

1 Kasım 2008 Cumartesi

Çok beklettim mi?

-çok beklettim mi hayatım
-yoooo ama sensiz geçen her saniye sanki birileri her tarafıma iğneler batırıyor, özelliklede kalbime, sen gelir gelmez iğnelerin batışı kesiliyor, iğne batıran yaratıklar sağa sola kaçışıyorlar ve içime bir huzur doluyor.
- sen bu aralar çok mu bilimkurgu film seyrettin?
-yoooo benim hayatım bilim kurgu sensiz, sen gelince romantik komediye dönüşüyor
-ya ben geleli 5 dakika oldu hala ne romantizim var ne komedi ortalıkta
-negatiflik sende güzelim ben oldukça romantik ve komik şeyler anlatıyorum aslında beş dakikadır ama ne fayda sen romantik komediye değil gerilim filmine bilet almış, yanlış salona girmişsin.
-öyle mi? Ben doğru salona gideyim o zaman
-bende geleyim mi?:)
-yanlış salon sensin salak
-bende onu diyorum malak, yanlış da olsa ben senin salonunum, hayatının giriş holü yani, yolluğu beğenmiyorsun sen , birde duvarların rengini ama salon senin salonun böyle kabul ediyorsan et, etmiyorsan… boşalt kızım Almanya’dan oğlum gelecek…
-bu arada sen bana malak mı dedin
-evet manda yavrusu demek çok sevimlidir bi görsen, ben çok severim
hem sen bana salak dedin o lafın hiç bir sevimli tarafı yok
-bence malak ta sevimli bi laf değil
hem almanyadan kim geliyormuş
-offf be güzelim hadi gel biz sinemaya gidelim şöyle romantik komedi buluruz herşey düzelir...

ne bayramı...?

Ne bayramı
Evde yalnızım ve uykudan yeni kalkmışım , Kapı çaldı, açtım. Üç tane çocuk ellerinde poşet sevimli sevimli sırıtıyorlar
“iyi bayramlaaaar” dedi bir tanesi
“ne bayramı lan” dedim
“Bayramınız kutlu olsun” düşümdüm bugün ne 29 ekim… hımmm cumhuriyet bayramı
“şimdi sizinde bayramınız kutlu olsunda siz ne ayaksınız olum”
“şeker topluyooooz”
“şeker bayramı değil ki bu cumhuriyet bayramı gidin resmi geçiti seyredin”
“biz şeker topluyoz veriyosan ver” diye posta koydu
Evde iki küçük Türk bayrağı vardı ellerine verdim, anlatmaya başladım; bakın çocuklar bugün cumhuriyetin kuruluşunun 85.yılı bayram onun bayramı ben size yine şeker parası vereyim ama bayramın anlamını bilin…

12 Ekim 2008 Pazar

full time şerefsiz olacağına, part time adam ol yada iki dakka delikanlı...

04:37:
TERKEDİLMİŞ BİR ŞEHRİN,
YALNIZ SOKAK LAMBASIYIM BEN;
HERGÜN HÜZÜNLÜ,HERGÜN BİRAZ DAHA SÖNÜK,
TERKEDİLMİŞ BİR ŞEHRİNş
YALNIZ KALDIRIM TAŞIYIM BEN;
HERGÜN HIRPALANMIŞ,HERGÜN BİRAZ DAHA EZİK VE TERKEDİLMİŞ
BİR ŞEHRİN ÜZERİNDEKİ KARA BULUTUM

BEN

HERGÜN İÇİ DOLU ,
HERGÜN BİRAZ DAHA AĞLAMAKLI

4 Ekim 2008 Cumartesi

ben yine yaktım gemilerimi...

yine sormaktayım kendime,

gitmek mi zor kalmak mı?

bir ihtimal daha var

o da ölmek mi dersin.



ve cevap alamamaktayım kendim den,



sana sormaktayım

her gün ölmekteyim

çıkmazdayım

açmazdayım
yerimde duramazdayım
nereye gitsem

herkes amcam dayım...:)



bu ülkeyi biraz özlemem gerek,
oralarda da bu kadar çok şerefsiz varmı
bi bakmam gerek,
içimde memleket hasreti yangınları yakmam gerek,
gurbette cefa çekip,
ahhh vatanım vah memleketim diye ağlayıp durmam gerek...

ağlayıp durmak için
yol aldık sevdalarda
kendimi bulmak için
şarkılar türküler, söyleyip yanmak için
yol aldık sevdalarda,
söyleyip yanmak için şarkılar türküler...

1 Ekim 2008 Çarşamba

29 Eylül 2008 Pazartesi

bugün bayram erken kalkın çocuklar...

bir bayram ki;
gecesinde uyku yok.
sabahında bayram namazı yok,
annemin elinin kokusu yok,
kahvaltısında bişi yok...

bayram işte,
en azından
kolonyası ve şekeri var...

24 Eylül 2008 Çarşamba

rasih yılmazdan


darağacına göndereceğim bütün sisli ‘sin’leri…
ve o ‘sin’lere inat seveceğim
tanrısal masumluğunda seni…

22 Eylül 2008 Pazartesi

misafir yazıcı...

ne dağ anlar beni
ne deniz
ne dağın rüzgarı
ne denizin dalgası,
ne güneş anlar beni ne gökyüzü
ne güneşin ışığı ne gökyüzünün karanlığı
ne sen anlarsın beni nede senin gibileri
ya sen anla beni yada hiçbiri

ERMAN BULUT...

ılımlı



tarafsızlığın,
mutedil dinginliğindense,
tarfatarlığın
ateşli hırslarından zevk aldım hep

yar


aşk okudum,
gönül mektebinde.
aşk dokudum
yarin yüreğine ince ince...

desenin ismi elibelinde,
bunu dokuyan çocuk kör oldu,
fiyatı,
çocuğun ameliyat masrafları dahil 5 bin avro...

ayna


ayna gibi olacaksın,
ne alıyorsan onu yansıtacak,
kimseye hakettiğinden fazla değer vermeyeceksin,
ayna olacaksın arkası sırla dolu...

21 Eylül 2008 Pazar

bir tane akıllı adam yokmuş...

"sene 1982,babam tarsusta polisti 4 yılı kalmıştı emekliliğe, annem hep korku içindeydi. 19 mayıs şenliklerinde görevliydi benide götürdü, polis arabasının arka camından yolu seğrediyorum. sonra stada geliyoruzz şenlik bitiyor herkes gitmiş yerlerde çöpler var
babamın arkadaşları bir çocuğu alıkoymuşlar çocuk 16 yaşında liseli daha, polis; bu ne lan diyor bir tokat atıyor terörist mi olucan NE BU ELİNDEKİ FELSEFE kitabı böyle, diye soruyor. babam arkadaşını durduruyor bak bak bu kitabın üzerinde ne yazıyor bi bak;

ne yazıyor biliyormusun; millieğitim bakanlığı lise ders kitabı...

" bak benim o dönemde kimsenin haklı olduğuna ve hatta kimsenin aklı olduğuna dair hiç inancım yok... o dönem birileri birine özgürlük demiş devrim demiş insan hakları demiş, başka birileri diğerine vatan demiş millet demiş sakarya demiş; bu ülkeyi bölmek istemişler ve bizimkilerde kuzu kuzu bölünmüşler,kuzu kuzu lafı zararsız bölünmüşler demek değil adeta seve seve bölünmüşler demek...

yukardaki hikayedeki gibi polisler hiç az değilmiş o zaman, ama ben biliyorum ki; özgürlük savaşcısı insan hakları savuucusu devrimcinin biri de kurşunların önüne beni siperedip kendini kurtarmıştı, daha 3 yaşımdaydım...

bi tane akıllı adam yokmuş o zamanlar...
daha öncede yazmıştım
savaşlarda kazanan yoktur
hele iç savaşlarda hiç olmaz
biri kaybeder diğeri daaha fazla kaybeder...

20 Eylül 2008 Cumartesi

aşk budur...


önce bu mail geldi bana,

Sesini duyduğunuz anda avuçlarınız terlemeye kalbiniz deli gibi çarpmaya başlıyorsa...
bu aşk değil HOŞLANMAK’tır
-
Ellerinizi ondan çekemiyor sürekli dokunmak sarılmak istiyorsanız..
Bu aşk değil ARZULAMAK’tır
-
Yanınızda bir tek o olduğu için onu istiyorsanız....
Bu aşk değil YALNIZLIK’tır
-
Herkes onunla olmanızı beklediği için onunlaysanız...
Bu aşk değil SADAKAT'tir
-
Size sıcak, yakın davrandığı için onunlaysanız...
Bu aşk değil KENDİNE GÜVENSİZLİK’tir
-
Üzülmesini istemediğiniz için onunlaysanız...
Bu aşk değil ACIMAK’tır
-
Ona değer verdiğiniz için hatalarını hoş görüyorsanız..
Bu aşk değil ARKADAŞLIK’tır
-
Bütün gün ondan başka hiçbir şey düşünmediğinizi söylüyorsanız..
Bu aşk değil KOCA BİR YALAN’dır
-
Onun iyiliği için kendinizden çok şey feda edebiliyorsanız...
Bu aşk değil YARDIMSEVERLİK’tir
-
O üzgünken sizin de kalbiniz acıyorsa...
İşte bu AŞK’tır
-
Tarif edemediğiniz bir çekim yüzünden ondan bir türlü kopamadığınızı düşünüyorsanız..
İşte bu AŞK’tır
-
O herkese güçlü görünmesine rağmen içindeki zayıflığı hissedebiliyorsanız..
İşte bu AŞK’tır
-
Başkalarını da çekici bulmanıza rağmen hiç pişmanlık duymadan onunla kalmaya devam edebiliyorsanız..
İşte bu AŞK’tır
-

okudum düşündüm ve pek içime sinmedi; yani bi eksiklik var bu anlatımda aşk geniş bir duygudur ve içinde hoşlanmayı arzulamayı yalnızlığı sadakati kendine güvensizliği acımayı arkadaşlığı yalanı yardımseverliği vesaire tüm duyguları içinde barındırır... yani bu aşktır bu değildir lafı pek bi manasız kalmış...

bende bunun gibi cümleler kurabilirim aşkı anlatan,
aşk; gözgöze geldiğinde konuşamamaktır mesela
yada domates gibi kızarmaktır...
aşk; günde 28 kere telefonla aramaktır sevdiğini...

yada kimsenin yapamayacağı şeyleri yapmaktır onun için
hayır hayır mecnun, kerem yada ferhattan bahsetmeyeceğim dağları delmeler felan herkes biliyor onları ben size yusufu anlatacağım ve aşk bu diyeceksiniz;

neslihana aşık olduğunu söylüyor da biz pek inanmıyoruz. oğlum yusuf sen hoşalanıyorsun yada arzuluyorsun işte...kız dünya güzeli herkes böyle güzel bi kadından hoşlanır, belki yalnızlıktır seninkisi, kendine güvensizliktir felan ama aşk değildir diyoruz içimizden... ta ki o güne kadar neslihan güneşte uyuya kalmış ve yüzü biraz fazlaca yanmış acı içinde... ertesi gün akşam neslihana bir sms gelir yusuftan şöyle yazıyordur;

"senin çektiğin acıları çekmek için tüm gün güneşe baktım"

yusufu görene kadar bunada inanmadık dı

gerçekten tüm gün güneşe bakmış modern mecnun, yüzünde birinci derece yanıklar var yahuuu...

işte aşk budur
belki yusufun yaptığı saçmalıktı
ama aşk saçmalık yapmaktır bazende

delilikmi diyorsunuz
aşk deliliktir kimi zaman

ne diyorsanız bu duruma aşk o dur işte...

yani aşk tüm gün güneşe bakmaktır da diyebiliriz...

ingilizlerin dediği gibi "unbelievable"

17 Eylül 2008 Çarşamba

akla zarar adamlar...

stajer zeçi,
staj dosyasına şunu yazmış;

cuma abi bana işi öğretti rusyaya gitti...:)

16 Eylül 2008 Salı

konuşan fotoğraflar


sen ve ben hep birlikte olamazdık
bir tren yolu vardı hep aramızda her an geçebilirdi di de o yolun treni
ve de bilirsin kolay durmaz trenin freni...

belki hayatı fazla ciddiye alıyoruz,
sonra oyun bitiyor hep beraber ikmale kalıyoruz...

miçoya mektuplar


özel hayatım ve iş yaşamımda,
bir çok cephede savaşlar veriyorum...

bazı cephelerde
ağır kayıplar var,
şairin dediği gibi kelimeler kifayetsiz
kimi önemli "şahsiyetler" şahsiyetsiz
kimse bir şey vermiyor menfaatsiz...

savaşlarda kazanan olmaz
biri kaybeder, diğeri daha az kaybeder
cephelerden iyi haberler yok
bazı kalelerim düştü,
ölülerimin üzerine leş kargaları üşüştü...

14 Eylül 2008 Pazar

ey aşk nerdesin

AKILLI İNSAN, DÜŞÜNDÜĞÜ HER ŞEYİ SÖYLEMEZ ;
AMA HER SÖYLEDİĞİNİ DÜŞÜNÜR.

Zamanin birinde alim zatlardan biri bir nehir kenarinda namaza durmuş..
Mecnun tam o sırada zatın önünden geçmiş..
Adam namazını bozarak öfkeyle:
'Bre melun görmez misin ki namaza duruyorum, ne diye önümden geçersin?' der.

Mecnun'un cevabıysa ilginçtir:

'BEN LEYLANIN AŞKIYLA SENİN NAMAZ KILDIĞINI GÖRMEZKEN,
SEN MEVLANIN AŞKIYLA BENİ NASIL GÖRDÜN...?'

Sahte dindarlara ve aşkı böyle yaşayamayanlara ithaf edilir.


Riya ile Paranın Padişahı Değiliz biz.
Parçalanmış Gönül Hırkalarını Yamar Giyeriz biz.
Dostlarla Ağlar Dostlarla Güleriz biz.!

10 Eylül 2008 Çarşamba

ölüme yakın insanlar...

kimin ne zaman öleceği belli değil ama ölüme yakın olduğunu bilerek yaşamak başka bişey...

futbol fanatiği iki insan
biri 21 yaşında diğeri 73
ikiside aynı takımın taraftarı,
ve bir avrupa kupası maçını seğredip yataklarına yatıyorlar,
21 yaşındaki genç iki hafta sonraki rövanş maçı için istanbula gitmeyi planlıyor yatağında ve heyecanlı
aynı istek 73 yaşındaki adamda da var ama diyor ki; iki hafta sonraben bu dünyada olacakmıyım o maçı dünya gözü ile görebilecekmiyim? kendi kendiyle böle konuşmalar yapıp karamsarlığa bürünüyor...

iki hafta sonra 21 yaşındaki genç bi trafik kazasında ölüyor
73 yaşındaki adam yine tv den seğrediyor maçı...

genç o maçı göremedi dünya gözü ile ve bilinmez oraya gidenler başka bir gözle görebiliyorlarmı bu dünyayı, yaşlı adam ise maçı gördü ama iki hafta boyunca o maçı göremeyeceği üzüntüsü ile yaşadı...

genç bir kere öldü
yaşlı hergün bin kere...

yaşlılara saygısızlık etmeyelim noolur...
onlar sizin yanagınızdan öperken "belki sonkez öpüyorum" diye içlerinden geçirerek öpüyolarlarher yaptıkları şeyi son kez yapıyorlarmış gibi yaşıyorlar
o yüzden bazen hırçın olabiliyorlar bazen gereksiz hiddetleniyorlar
belli belirsiz hüzünleniyorlar,
belli belirsiz yaşıyorlar

sizde yaşlanacaksınız
bu bir gün olacak
hadi gidin yaşlı anneannezi,babaannenizi,dedenizi öpün kucaklayın
arayın bi sesinizi duyurun...

8 Eylül 2008 Pazartesi

Can Yücel' den

Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş seklidir...
Şüphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel, hatta mükemmel olurdu.
Nasıl mı?
Cami'de uyanıyorsunuz.
Bir tahta sandık içerisinde, herkes karşınızda saf durmuş, iyiliğinize dua
ediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette tabuttan doğruluyorsunuz,
yaşlı, olgun, ve ağırbaşlı olarak.
Herkes etrafınızda, büyük bir itibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi
hazır.
Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.
Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı
alıyorsunuz.
Ne güzel, hazır maaş, hazır ev...
Altmışlı yaslara kadar garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz.
Sağlığınız gittikçe düzeliyor, kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.
Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve ise ilk başladığınız gün size hoş geldin
hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz.. ve
genel müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir insan
olarak ise başlıyorsunuz.
Herkes karsınızda el pençe divan...
Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor.
Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz.
Diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade.....aman ne güzel günler
başlıyor... derken bir gün patron size artık üniversiteye gitsen daha iyi
olur diyor.
Bu arada babanız ortaya çıkmış, 'fazla çalıştın' diyor 'artık eve dön, işi
bırak, okumaya basla, harçlığın benden olsun...'
Keyfe bakar mısınız?
Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. Ekmek elden, su gölden bir dönem
başlıyor.
Partiler, diskotekler, kızların sayısı artıyor.
Derken anne ve babanız sizi götürüp getirmeye başlı yor, araba kullanma
derdi de yok artık....
Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, 'evde otur, keyfine bak,
oyuncaklarınla oyna' diyorlar.
Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hatta
bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.
Derken anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyifli
dönem başlıyor.
Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde hazır.
Bir gün karanlık ılık ve sıcak bir ortama giriyorsunuz. Beslenmek için
ağzınızı açmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor, sıcacık,
yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir ortamda yaşıyorsunuz.
Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz.
Veeeeee....
En güzeli deeee......
Günün birinde müthiş keyifli b ir geceyle hayatiniz bitiyor...

Can YÜCEL

7 Eylül 2008 Pazar

aydıncık sancıları

kardeşim saat 02:46
best fm dinliyorum
kenan doğulu söylüyor

bil bakalım ne söylüyor

"kandırdım nazlı yari sonunda çılgın sözlerle"

hatırla bakalım
bu şarkıyı söyle ve aydıncıka dön
1996 eylül

suat sen ben aynı evdeyiz ve senin çalıntı olduğundan şüphe ettiğimiz araba teybinle elimizdeki tek kaset ki; kenan doğulunun

ki kaset diyorum bak isadan önce 200 lerden bahseder gibi hissediyorum kendimi... ve sende kavak yelleri esiyor bu şarkıyla çoşuyorsun şimdi düşününce komik geliyor bütün bunlar ki yaşarken çokda ciddi yaşadık ciddiye aldık tüm bunları...

kardeşim haydi beraber söyleyelim

kaaan dır dım nazlı yari

çılgın sözlerle

kaaandırdım

güzel gözlümü yalanlarla

4 Eylül 2008 Perşembe

miçoya mektuplar


geminin kıç tarafında oturmuş,
ağlamaklı bir kız çocuğu,
ağlayamamak mı sorunu,anlatamamak mı?
okadar çok anlatacak şeyim var ki;
o kadar çok ağlayacak şeyim varki;

keşke yarısını anlatabilsem, keşke yarısını ağlayabilsem diyor...


keşke hepsini anlatabilsen
keşke hepsini ağlayabilsen, içinde ne varsa dökebilsen,
omuzlarındaki ağırlıkları yere bırakabilsen keşke...

yerden ben alabilsem,
kanayan yerlerine merhem sürebilsem,
ıslak gözlerini silebilsem; (baş parmağımın içi ile)
yolun sonunda bir ışık var diyebilsem,(buna kendimde inanarak)
sıradan olmaya gerek yok
şurda huzur var diyebilsem;

"neden"lerine
"çünkü"ile başlayan cümlelerle cevap verebilsem.

tek bir şey var aklıma esen

sebepsizliğimizin çözümü bizde desem...



balıklara takılırsan bir oltanın ucunda ki iğneye kadar gider yolun
sen kuşlara bak
martılara hatta,
yıldızları seğret
bu gece geminin güvertesinde yat da,

3 Eylül 2008 Çarşamba

kadir baba edebiyatı...


bak ihtiyacın varsa karşılayalım
yok haraç istiyosan kafanı kırarım senin...

bir araba
bir ev
birde sibel
vayyy bee...

seni döverim ihtiyar,
sen onuda yaparsın...

ben kadir
hangi kadir
deli kadir ulennnnn....

31 Ağustos 2008 Pazar

amerikalılar karadenizde 2



karadenizde 94 yıl önce oynana oyunlar yeniden sahneleniyor;sahne aynı sahne ruslar aynı rus, osmanlı artık osmanlı değil ama kafalar aynı çürüklükte ve ülke yine bağımsız karar alamama durumunda...amerikalılar karadenizde 2... la habunun birincisi ne zaman çekildi da? birincisi 1914 de çekildi ama o zaman baş rolde almanlar oynadı...

yıl 2008 ağustos, beş gün süren rus gürcü savaşı ardından amerikalılar gürcistana yardım malzemesi götürmek için boğazlardan savaş gemileri geçirdi... türkiye buna izin verdi. ruslar yardım malzemesi getiren gemilerin nükleer başlık taşıyabilen tomahawk füzeleri barındırdığını iddaa edip,türkiyeye ultimatom verdi; ve dediki montrö anlaşmasına göre boğazlardan geçmesine izin verilen gemiler sadece 21 gün kalabilir karadenizde, 21 gün sonra bu gemiler burdan çıkmazsa ben türkiyeden bilirim dedi... üçüncü dünya savaşı çıkarsa burda çıkar ben söyleyeyim ve biz tam ortasında kalırız...

işte birinci dünya savaşına girişimiz;

Çanakkale Savaşları sadece askeri ve stratejik açıdan değil, siyasal sonuçları bakımından da modern Türk ve dünya siyasal tarihinde önemli bir yere sahiptir. 2 Ağustos 1914’te, Osmanlı Devleti, Almanya ile gizli bir bağlaşma antlaşması imzalayarak, Birinci Dünya Harbi içerisinde Merkezi Devletler safında yer almıştır. Ancak Almanya ile bir bağlantıya kamuoyunun tepki göstereceği düşünülürek görüşmeler gizli sürdürülmüş, durumdan yalnız Sadraazam ve Dışişleri Bakanı Sait Halim Paşa ile Enver Paşa haberdar olmuştur. Buna göre 28 Temmuz’da Sırbıstan’a savaş ilan eden Avusturya’ya Almanya’nın yardımı Rusya’yla bir savaşa yol açarsa, Osmanlılar Mihver Devletlerini desteklemek için müdahale edecektir. Osmanlılar Von Sanders heyetinin ordunun genel yönetiminde etkili olmasını kabul ediyorlar, buna karşılık Almanya’da Rusya’ya karşı Osmanlı toprak bütünlüğünün korunmasına yardımcı olmaya söz veriyordu. Antlaşma gizliydi ve ancak taraflar istedikleri zaman açıklanacaktı. Cemal Paşa ile diğer kabine üyeleri anlaşma imzalandıktan sonra durumdan haberdar olurlar. Ancak bunun Rusya’ya karşı İngiltere ile Fransa’nın reddettikleri bir savunmayı sağlaması ve oldu bittiye getirilmiş olması nedeniyle fazla bir şey söylemeden kabul etmişlerdir.

Kısa bir süre sonra iki Alman savaş gemisi, Almanya ile Enver Paşa’ya Osmanlıları savaşa sokacak bir fırsat yarattılar. Alman Akdeniz filosundan iki kruvazör, Goeben ile Breslau Kuzey Afrika’daki Fransız üslerini bombalamışlar (3 Ağustos) ve sonra arkalarında İngiliz filosu olduğu halde Doğu Akdeniz’e kaçmışlardı. Enver Paşa gemilerin Osmanlı sularına girmesine izin verdi (11 Ağustos). İngiltere Osmanlıların tarafsız olarak gemileri ve mürettebatını enterne etmeleri ya da sularından çıkarmaları gerektiğini ileri sürünce, gemiler sahte bir satışla Osmanlı Donanması’na alındı, adları Yavuz Sultan Selim ve Midilli’ye çevrildi; filo komutanı Amiral Souchon’da Osmanlı Karadeniz filosu komutanı oldu.. Enver Paşa, Çanakkale ve Boğazların yabancı gemilere kapatılmasını emretti. Enver ve Cemal Paşa’lar diğer kabine üyelerine danışmadan Souchan’a Karadeniz’de Ruslara saldırması için emir verdiler.(1)

Karadeniz’e çıkan Türk donanmasının, 29 Ekim’de birkaç Rus gemisini batırıp, Odesa, Sivastopol, Navorosiski limanlarını bombardıman etmesini bir savaş nedeni sayan Ruslar, 1 Kasım 1914’te Kafkasya’da Türk sınırını geçerek savaşı fiilen başlatır

ve ingilizcesi
After having signed a secret alliance treaty on 2 August 1914 with Germany, Ottoman State become one of the parties of Central States within the First world war. Because the public opinion would oppose to such a secret alliance with Germany, the negotiations being made in secret and only Sait Halim Paşa, the Grand Vizier and Minister of Foreign Affairs, and Enver Pasha were being informed of the situation. Accordingly, should the assistance of Germany to Austria that had declared war against Serbia on 28 July, led a war with Russia, the Ottomans would intervene to support the Axis Powers. While the Ottomans were accepting the efficiency of Von Sanders mission on the general command of the army, Germany promised to assist for the protection of the Ottoman territorial integrity against Russia. The treaty was secret, thus it would only be declared upon the request of the parties. Cemal Pasha and other cabinet members were informed of the situation after the signing of the agreement. Since this was an accomplished fact providing a defense that Britain and France rejected against Russia, they accepted.

Soon after, Germany and Enver Pasha found an opportunity to send the Ottoman to war by means of two German battleship. Two cruisers, Goeben and Breslau, from German Mediterranean fleet bombed the French Bases in North Africa (3 August) and escaped to East mediterranean being followed by British fleet and Enver Pasha allowed the ship to enter the Ottoman waters (11 August). The Ottoman Navy declared that they purchased these ship and changed their names into Yavuz Sultan Selim and Midilli upon the claim of Britain that the Ottoman had to intern impartially both the ship and crew or to dischange them from her waters. Admiral Souchan, the fleet commander, became the commander of the Ottoman Black Sea fleet. Enver Pasha ordered the Straits and Dardanelles to be closed to foreign ship. Enver and Cemal Pashas ordered Souchan, without asking other cabinet members, to attack Russians in Black Sea. (1)

Russians accepted as a war reason of the bombardment of Turkish Navy to Odesa, Sivastopal and Navorosiski harbors. On 29 October, Russian troops passed Turkish border and started war operatively. Actually, events happened so rapidly in a flow of history that Ottoman State had to declare war against Russia and Britain on 11 November 1914 upon Britain’s bombardment of Akabe, sinking of two Turkish ships in İzmir Gulf, bombardment of Strait entry fortification and military operations at Fav, Şattülarap.(2)

26 Ağustos 2008 Salı

küçük emrah...


taş değilsin toprak değilsin
hele benim anam hiç değilsin...:)

hani çok istemiştin beğenmiştinya
artık seninde kırmızı pabuçların var...

benim hiç babam olmadı amca
babam olurmusun...

-baykuşumu ne yaptın
-ben sattım,
ananıda satacam...

25 Ağustos 2008 Pazartesi

çobanın elinde değnek...

yöneticiler; yalakalıkla samimiyet arasındaki o bariz farkın farkında olamadıklarından mı, yoksa işlerine öyle geldiğinden midir bilinmez
yalakalık yapanları çok severler...

ve nedendir bilinmez yönetilenler;kendilerine kötü davranan yöneticinin bi dediğini iki etmezler. oysa iyi davranan yöneticinin iyi niyetini su istimal ederek onunda niyetini bozarlar; belkide bütün yöneticiler başta iyi niyetlidir ama işlerin iyi niyetle yürümediğini anlayınca gerçek yönetici olurlar...

burda önemli olan bu ayrımları iyi yapabilen yönetici olabilmektir...

konuşan fotoğraflar

ay gibi bir hatunla, yıl gibi bir gece...

bir parça aş için...

sizinki de iş mi?


masa takvimi...keh keh keh ehü


hedef aynı mavzer başka...

24 Ağustos 2008 Pazar

23 Ağustos 2008 Cumartesi

miçoya mektuplar...

yüzün mü yok, maske mi takacaksın?

yook yok!
beni hiç bir zaman anlamayacaksın...

utanacak hiç bir şey yok,
söylenecek bir söz, sitem yok,
kırılınca yeniden yeşermeyecek bir dalım yok,
gel...

dünya üç gün ufak şeylere takılacak kadar zaman yok,
şu andan daha önemli bir şey yok

dün bitti, yarın varmı?
gençliğede güvenme
ölen hep ihtiyarmı...

mevlanın dediği gibi
"ne olursan ol gel"
ne olursan ol maskeli olma;
ya olduğun gibi görün
ya göründüğün gibi ol...

gel...
gemide hala yerin boş
miço almadım yerine,
gel...

deniz havası iyi gelir sana, gel...

gs_denizli 4_1

son şampiyon ruhunu kaybetmiş... pahalı transferler takımın ruhunu bozuyor...bir tek arda oyuna girince heyecan ve hareket geliyor...

sezonun açılış maçı,denizlispor rezil futbol oynuyor çünkü daha rezil futbol oynayan galatasaraydan 4 gol yedi... bu galatasaray bu yavaş futbolu ile şampiyonlar ligine giremez, girerse orada daha rezil durumlara düşer...

hasan şaş, her pozisyonda topa basıp geriye dönüp sonra tekrar ileri dönerek ve hatta bazen üçüncü kez topun etrafında dönerek rakip defansın yerini almasına sebep olan oyunuyla çağdışı kalmışlığını bir kez daha ispatladı

lincoln büyük, yıldız futbolcu dimi
pehhhh maç boyunca ayağında top tutamadı
maç 3-1 ken attığı şut defansa çarpıp ağlara gidince büyük bir futbolcuya yakışmayacak bu hareketi yaptı diz çöküp ellerini açtı şükretti...
maçı kazandıran bir gol değildi oysa
ve kendi yeteneği ile attığı bir gol değildi
son dakikaydı maç zaten bitmişti kendini küçülttü...

21 Ağustos 2008 Perşembe

konuşan fotoğraflar

züğürt ağa

NEED;KARGAŞANIN ORTASINDA SARILACAK Bİ ARKADAŞA

GEREKTİĞİNDE YIRTICI GÜDÜLERİNİ ORTAYA ÇIKARAN PRENSES

AİLE SAADETİ

HAYATI ANLATAN FOTOĞRAFLAR; meyveler her zaman tabakla önünüze sunulmaz, bazen ona ulaşmak zahmet ister

hayatı anlatan fotoğraflar;yorumsuz






















alt yazı...cesur yürek...


cesur yürek filminin son sahnesi;
william vollece'ın kellesi vurulacak eğer krala bağlılığı kabul ederse affedilecek; cellat kılıcı indirmek üzereyken biri bağırıyor; "duruuuuun galiba bişey diyecek" bizim elif su "eşşşşheduenla ilahe illallah" diye araya girince dramatik sahne bir anda traji komik hale geliyordu

freedome...

cesur yürek 2


2005 yılında beşiktaşlı taraftarların yaptığı şaka unutulmazdı.
fenerli taraftarlara bu pankartı verip "bizim biletimiz yok bu pankartı siz açın" demişler üstte cesur yürek ortega yazıyor ama altta ispanyolca korkak tavuk ortega yazıyorduve pankartı açan fenerli taraftarlardı...

12 Ağustos 2008 Salı

özledim içinde barındırdığın herşeyinle seni...


sana bakmak suya bakmaktı,
sana bakmak bir mucizeyi anlamaktı,
sana sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktı,
aşk sorgusunda şahanem
yalnız kelepçeler sanıktı.
sen öyle göz,
sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
sen teninde cennet kayganlığı iken
sana şiir yazmak ahmaklıktı...

11 Ağustos 2008 Pazartesi

konuşan fotoğraflar...

engelleri aşamıyorsan yık geç...

resimdeki farklı olanı bulunuz...

ne arıyonuz altın mı? istanbulun taşı toprağı altın yalnış yerdesiniz...

yemeğin salçalısı kadının kalçalısı...

yolun sonu...

hey dostum senin bi sorunun mu var haaaa...

duru güzellik...

madem aşığız neden sırılsıklam aşık olmuyoruz...

italyan aile bakanı...vayyy beeee...

aşk her yerde...