29 Eylül 2008 Pazartesi

bugün bayram erken kalkın çocuklar...

bir bayram ki;
gecesinde uyku yok.
sabahında bayram namazı yok,
annemin elinin kokusu yok,
kahvaltısında bişi yok...

bayram işte,
en azından
kolonyası ve şekeri var...

24 Eylül 2008 Çarşamba

rasih yılmazdan


darağacına göndereceğim bütün sisli ‘sin’leri…
ve o ‘sin’lere inat seveceğim
tanrısal masumluğunda seni…

22 Eylül 2008 Pazartesi

misafir yazıcı...

ne dağ anlar beni
ne deniz
ne dağın rüzgarı
ne denizin dalgası,
ne güneş anlar beni ne gökyüzü
ne güneşin ışığı ne gökyüzünün karanlığı
ne sen anlarsın beni nede senin gibileri
ya sen anla beni yada hiçbiri

ERMAN BULUT...

ılımlı



tarafsızlığın,
mutedil dinginliğindense,
tarfatarlığın
ateşli hırslarından zevk aldım hep

yar


aşk okudum,
gönül mektebinde.
aşk dokudum
yarin yüreğine ince ince...

desenin ismi elibelinde,
bunu dokuyan çocuk kör oldu,
fiyatı,
çocuğun ameliyat masrafları dahil 5 bin avro...

ayna


ayna gibi olacaksın,
ne alıyorsan onu yansıtacak,
kimseye hakettiğinden fazla değer vermeyeceksin,
ayna olacaksın arkası sırla dolu...

21 Eylül 2008 Pazar

bir tane akıllı adam yokmuş...

"sene 1982,babam tarsusta polisti 4 yılı kalmıştı emekliliğe, annem hep korku içindeydi. 19 mayıs şenliklerinde görevliydi benide götürdü, polis arabasının arka camından yolu seğrediyorum. sonra stada geliyoruzz şenlik bitiyor herkes gitmiş yerlerde çöpler var
babamın arkadaşları bir çocuğu alıkoymuşlar çocuk 16 yaşında liseli daha, polis; bu ne lan diyor bir tokat atıyor terörist mi olucan NE BU ELİNDEKİ FELSEFE kitabı böyle, diye soruyor. babam arkadaşını durduruyor bak bak bu kitabın üzerinde ne yazıyor bi bak;

ne yazıyor biliyormusun; millieğitim bakanlığı lise ders kitabı...

" bak benim o dönemde kimsenin haklı olduğuna ve hatta kimsenin aklı olduğuna dair hiç inancım yok... o dönem birileri birine özgürlük demiş devrim demiş insan hakları demiş, başka birileri diğerine vatan demiş millet demiş sakarya demiş; bu ülkeyi bölmek istemişler ve bizimkilerde kuzu kuzu bölünmüşler,kuzu kuzu lafı zararsız bölünmüşler demek değil adeta seve seve bölünmüşler demek...

yukardaki hikayedeki gibi polisler hiç az değilmiş o zaman, ama ben biliyorum ki; özgürlük savaşcısı insan hakları savuucusu devrimcinin biri de kurşunların önüne beni siperedip kendini kurtarmıştı, daha 3 yaşımdaydım...

bi tane akıllı adam yokmuş o zamanlar...
daha öncede yazmıştım
savaşlarda kazanan yoktur
hele iç savaşlarda hiç olmaz
biri kaybeder diğeri daaha fazla kaybeder...

20 Eylül 2008 Cumartesi

aşk budur...


önce bu mail geldi bana,

Sesini duyduğunuz anda avuçlarınız terlemeye kalbiniz deli gibi çarpmaya başlıyorsa...
bu aşk değil HOŞLANMAK’tır
-
Ellerinizi ondan çekemiyor sürekli dokunmak sarılmak istiyorsanız..
Bu aşk değil ARZULAMAK’tır
-
Yanınızda bir tek o olduğu için onu istiyorsanız....
Bu aşk değil YALNIZLIK’tır
-
Herkes onunla olmanızı beklediği için onunlaysanız...
Bu aşk değil SADAKAT'tir
-
Size sıcak, yakın davrandığı için onunlaysanız...
Bu aşk değil KENDİNE GÜVENSİZLİK’tir
-
Üzülmesini istemediğiniz için onunlaysanız...
Bu aşk değil ACIMAK’tır
-
Ona değer verdiğiniz için hatalarını hoş görüyorsanız..
Bu aşk değil ARKADAŞLIK’tır
-
Bütün gün ondan başka hiçbir şey düşünmediğinizi söylüyorsanız..
Bu aşk değil KOCA BİR YALAN’dır
-
Onun iyiliği için kendinizden çok şey feda edebiliyorsanız...
Bu aşk değil YARDIMSEVERLİK’tir
-
O üzgünken sizin de kalbiniz acıyorsa...
İşte bu AŞK’tır
-
Tarif edemediğiniz bir çekim yüzünden ondan bir türlü kopamadığınızı düşünüyorsanız..
İşte bu AŞK’tır
-
O herkese güçlü görünmesine rağmen içindeki zayıflığı hissedebiliyorsanız..
İşte bu AŞK’tır
-
Başkalarını da çekici bulmanıza rağmen hiç pişmanlık duymadan onunla kalmaya devam edebiliyorsanız..
İşte bu AŞK’tır
-

okudum düşündüm ve pek içime sinmedi; yani bi eksiklik var bu anlatımda aşk geniş bir duygudur ve içinde hoşlanmayı arzulamayı yalnızlığı sadakati kendine güvensizliği acımayı arkadaşlığı yalanı yardımseverliği vesaire tüm duyguları içinde barındırır... yani bu aşktır bu değildir lafı pek bi manasız kalmış...

bende bunun gibi cümleler kurabilirim aşkı anlatan,
aşk; gözgöze geldiğinde konuşamamaktır mesela
yada domates gibi kızarmaktır...
aşk; günde 28 kere telefonla aramaktır sevdiğini...

yada kimsenin yapamayacağı şeyleri yapmaktır onun için
hayır hayır mecnun, kerem yada ferhattan bahsetmeyeceğim dağları delmeler felan herkes biliyor onları ben size yusufu anlatacağım ve aşk bu diyeceksiniz;

neslihana aşık olduğunu söylüyor da biz pek inanmıyoruz. oğlum yusuf sen hoşalanıyorsun yada arzuluyorsun işte...kız dünya güzeli herkes böyle güzel bi kadından hoşlanır, belki yalnızlıktır seninkisi, kendine güvensizliktir felan ama aşk değildir diyoruz içimizden... ta ki o güne kadar neslihan güneşte uyuya kalmış ve yüzü biraz fazlaca yanmış acı içinde... ertesi gün akşam neslihana bir sms gelir yusuftan şöyle yazıyordur;

"senin çektiğin acıları çekmek için tüm gün güneşe baktım"

yusufu görene kadar bunada inanmadık dı

gerçekten tüm gün güneşe bakmış modern mecnun, yüzünde birinci derece yanıklar var yahuuu...

işte aşk budur
belki yusufun yaptığı saçmalıktı
ama aşk saçmalık yapmaktır bazende

delilikmi diyorsunuz
aşk deliliktir kimi zaman

ne diyorsanız bu duruma aşk o dur işte...

yani aşk tüm gün güneşe bakmaktır da diyebiliriz...

ingilizlerin dediği gibi "unbelievable"

17 Eylül 2008 Çarşamba

akla zarar adamlar...

stajer zeçi,
staj dosyasına şunu yazmış;

cuma abi bana işi öğretti rusyaya gitti...:)

16 Eylül 2008 Salı

konuşan fotoğraflar


sen ve ben hep birlikte olamazdık
bir tren yolu vardı hep aramızda her an geçebilirdi di de o yolun treni
ve de bilirsin kolay durmaz trenin freni...

belki hayatı fazla ciddiye alıyoruz,
sonra oyun bitiyor hep beraber ikmale kalıyoruz...

miçoya mektuplar


özel hayatım ve iş yaşamımda,
bir çok cephede savaşlar veriyorum...

bazı cephelerde
ağır kayıplar var,
şairin dediği gibi kelimeler kifayetsiz
kimi önemli "şahsiyetler" şahsiyetsiz
kimse bir şey vermiyor menfaatsiz...

savaşlarda kazanan olmaz
biri kaybeder, diğeri daha az kaybeder
cephelerden iyi haberler yok
bazı kalelerim düştü,
ölülerimin üzerine leş kargaları üşüştü...

14 Eylül 2008 Pazar

ey aşk nerdesin

AKILLI İNSAN, DÜŞÜNDÜĞÜ HER ŞEYİ SÖYLEMEZ ;
AMA HER SÖYLEDİĞİNİ DÜŞÜNÜR.

Zamanin birinde alim zatlardan biri bir nehir kenarinda namaza durmuş..
Mecnun tam o sırada zatın önünden geçmiş..
Adam namazını bozarak öfkeyle:
'Bre melun görmez misin ki namaza duruyorum, ne diye önümden geçersin?' der.

Mecnun'un cevabıysa ilginçtir:

'BEN LEYLANIN AŞKIYLA SENİN NAMAZ KILDIĞINI GÖRMEZKEN,
SEN MEVLANIN AŞKIYLA BENİ NASIL GÖRDÜN...?'

Sahte dindarlara ve aşkı böyle yaşayamayanlara ithaf edilir.


Riya ile Paranın Padişahı Değiliz biz.
Parçalanmış Gönül Hırkalarını Yamar Giyeriz biz.
Dostlarla Ağlar Dostlarla Güleriz biz.!

10 Eylül 2008 Çarşamba

ölüme yakın insanlar...

kimin ne zaman öleceği belli değil ama ölüme yakın olduğunu bilerek yaşamak başka bişey...

futbol fanatiği iki insan
biri 21 yaşında diğeri 73
ikiside aynı takımın taraftarı,
ve bir avrupa kupası maçını seğredip yataklarına yatıyorlar,
21 yaşındaki genç iki hafta sonraki rövanş maçı için istanbula gitmeyi planlıyor yatağında ve heyecanlı
aynı istek 73 yaşındaki adamda da var ama diyor ki; iki hafta sonraben bu dünyada olacakmıyım o maçı dünya gözü ile görebilecekmiyim? kendi kendiyle böle konuşmalar yapıp karamsarlığa bürünüyor...

iki hafta sonra 21 yaşındaki genç bi trafik kazasında ölüyor
73 yaşındaki adam yine tv den seğrediyor maçı...

genç o maçı göremedi dünya gözü ile ve bilinmez oraya gidenler başka bir gözle görebiliyorlarmı bu dünyayı, yaşlı adam ise maçı gördü ama iki hafta boyunca o maçı göremeyeceği üzüntüsü ile yaşadı...

genç bir kere öldü
yaşlı hergün bin kere...

yaşlılara saygısızlık etmeyelim noolur...
onlar sizin yanagınızdan öperken "belki sonkez öpüyorum" diye içlerinden geçirerek öpüyolarlarher yaptıkları şeyi son kez yapıyorlarmış gibi yaşıyorlar
o yüzden bazen hırçın olabiliyorlar bazen gereksiz hiddetleniyorlar
belli belirsiz hüzünleniyorlar,
belli belirsiz yaşıyorlar

sizde yaşlanacaksınız
bu bir gün olacak
hadi gidin yaşlı anneannezi,babaannenizi,dedenizi öpün kucaklayın
arayın bi sesinizi duyurun...

8 Eylül 2008 Pazartesi

Can Yücel' den

Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş seklidir...
Şüphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel, hatta mükemmel olurdu.
Nasıl mı?
Cami'de uyanıyorsunuz.
Bir tahta sandık içerisinde, herkes karşınızda saf durmuş, iyiliğinize dua
ediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette tabuttan doğruluyorsunuz,
yaşlı, olgun, ve ağırbaşlı olarak.
Herkes etrafınızda, büyük bir itibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi
hazır.
Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.
Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı
alıyorsunuz.
Ne güzel, hazır maaş, hazır ev...
Altmışlı yaslara kadar garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz.
Sağlığınız gittikçe düzeliyor, kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.
Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve ise ilk başladığınız gün size hoş geldin
hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz.. ve
genel müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir insan
olarak ise başlıyorsunuz.
Herkes karsınızda el pençe divan...
Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor.
Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz.
Diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade.....aman ne güzel günler
başlıyor... derken bir gün patron size artık üniversiteye gitsen daha iyi
olur diyor.
Bu arada babanız ortaya çıkmış, 'fazla çalıştın' diyor 'artık eve dön, işi
bırak, okumaya basla, harçlığın benden olsun...'
Keyfe bakar mısınız?
Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. Ekmek elden, su gölden bir dönem
başlıyor.
Partiler, diskotekler, kızların sayısı artıyor.
Derken anne ve babanız sizi götürüp getirmeye başlı yor, araba kullanma
derdi de yok artık....
Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, 'evde otur, keyfine bak,
oyuncaklarınla oyna' diyorlar.
Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hatta
bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.
Derken anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyifli
dönem başlıyor.
Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde hazır.
Bir gün karanlık ılık ve sıcak bir ortama giriyorsunuz. Beslenmek için
ağzınızı açmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor, sıcacık,
yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir ortamda yaşıyorsunuz.
Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz.
Veeeeee....
En güzeli deeee......
Günün birinde müthiş keyifli b ir geceyle hayatiniz bitiyor...

Can YÜCEL

7 Eylül 2008 Pazar

aydıncık sancıları

kardeşim saat 02:46
best fm dinliyorum
kenan doğulu söylüyor

bil bakalım ne söylüyor

"kandırdım nazlı yari sonunda çılgın sözlerle"

hatırla bakalım
bu şarkıyı söyle ve aydıncıka dön
1996 eylül

suat sen ben aynı evdeyiz ve senin çalıntı olduğundan şüphe ettiğimiz araba teybinle elimizdeki tek kaset ki; kenan doğulunun

ki kaset diyorum bak isadan önce 200 lerden bahseder gibi hissediyorum kendimi... ve sende kavak yelleri esiyor bu şarkıyla çoşuyorsun şimdi düşününce komik geliyor bütün bunlar ki yaşarken çokda ciddi yaşadık ciddiye aldık tüm bunları...

kardeşim haydi beraber söyleyelim

kaaan dır dım nazlı yari

çılgın sözlerle

kaaandırdım

güzel gözlümü yalanlarla

4 Eylül 2008 Perşembe

miçoya mektuplar


geminin kıç tarafında oturmuş,
ağlamaklı bir kız çocuğu,
ağlayamamak mı sorunu,anlatamamak mı?
okadar çok anlatacak şeyim var ki;
o kadar çok ağlayacak şeyim varki;

keşke yarısını anlatabilsem, keşke yarısını ağlayabilsem diyor...


keşke hepsini anlatabilsen
keşke hepsini ağlayabilsen, içinde ne varsa dökebilsen,
omuzlarındaki ağırlıkları yere bırakabilsen keşke...

yerden ben alabilsem,
kanayan yerlerine merhem sürebilsem,
ıslak gözlerini silebilsem; (baş parmağımın içi ile)
yolun sonunda bir ışık var diyebilsem,(buna kendimde inanarak)
sıradan olmaya gerek yok
şurda huzur var diyebilsem;

"neden"lerine
"çünkü"ile başlayan cümlelerle cevap verebilsem.

tek bir şey var aklıma esen

sebepsizliğimizin çözümü bizde desem...



balıklara takılırsan bir oltanın ucunda ki iğneye kadar gider yolun
sen kuşlara bak
martılara hatta,
yıldızları seğret
bu gece geminin güvertesinde yat da,

3 Eylül 2008 Çarşamba

kadir baba edebiyatı...


bak ihtiyacın varsa karşılayalım
yok haraç istiyosan kafanı kırarım senin...

bir araba
bir ev
birde sibel
vayyy bee...

seni döverim ihtiyar,
sen onuda yaparsın...

ben kadir
hangi kadir
deli kadir ulennnnn....