28 Mayıs 2010 Cuma

sagolasos

sagolasos antik kentinde
bir grup belçikalı arkeolog
kazı yapıyorlardı,

kaz öldü:)))

sagolasos/ burdur

27 Mayıs 2010 Perşembe

bucak

ilçeye çevre yolundan giriş yaptığımızda
burası köşe bucak mı dedim:)))

bir tek kardeşim güldü

galiba onunla aynı dili konuşuyorum sadece...

burdur/bucak

23 Mayıs 2010 Pazar

ağlasun...


ben geldim diye mi ağlıyor gökyüzü?
sen dur da
benim yaralı yüreğim ağlasun...

burdur/ ağlasun
alp

21 Mayıs 2010 Cuma

yüreğimin satır araları...


hani insan bazen ne ileri ne geri
tek bir adım atamaz ya...
birini yanında tutmayı bilemez
ama onun yokluğunada dayanamaz...
kaybetmeyi göze alamaz
ama kazanmak içinde mücadele etmez ya...
bağlanmaya cesaret edemez
azat da etmez onu;
ne sevilmekten vazgeçer
ne sevmeyi bilir,
hani çok sonra, zaman geçer savrulurya,
o zaman dökülür dudaklardan
itiraf edercesine o sözler

"ne gözümü alabildim nede göze alabildim"

çerkes sürgününün seneyi devriyesi 21 mayıs

adam gibi adam ertuğrul sağlam...


Samsunspor 1985-86/ 1986-87 sezonlarında şampiyonluğa oynadı. İki sene üst üste 3. Bitirdi ligi 1985-88 arası beşiktaşa 9 maçta yenilmedi, fenrbahçeyi 2 kez 4-0 olmak üzere 6 kez yendiler ve Tanjular savaşlar istanbula transfer oldu sonra otobüs kazası oldu. Üç futbolcu ve teknik direktör öldü kaleci fatih ve kaptan emin sakat kaldılar o otobüs kazasından sonra ilk defa 90 ların başında Ertuğrul sağlam ile toparlandı…

Ertuğrul takımı sırtlayıp götürüyordu o sene balkan kupasını kazanmıştı samsunspor… ligde ise ilk yarıyı 2. Olarak bitirmişti… ikinci yarı ilk maç lider galatasarayla ali samiyende karlı zeminde oynandı dört penaltı kararının verildiği maçı Galatasaray 6-1 kazandı… ikinci hafta samsun trabzonu ağırladı tüm otoritelerin penaltı dediği 4 pozisyonda samsunun penaltısını vermeyen hakem üstüne timofteyi kırmızı kartla haksız yere atınca yinede sakindi stad, son dakkalarda ceza sahası dışında düşürülen arçil in pozisyonuna penaltı verince sahaya indi taraftar… sonuç 3-0 hükmen yenilgi ve 3 puan silinmesine karar verdiler sonrasında dört hafta hakemler samsun sporu liğme liğme doğradılar ve yarıştan kopardılar…

Ertuğrul sağlam teknik adamlık kariyerinede samsunda başladı. İyi sezon geçirmesine rağmen kendi mi bıraktı kulüp mü gönderdi bilinmez ayrıldı ve kayseriye gitti kayseride iyi işler yaptı, beşiktaşın başına geldi ligde namağlup liderken avrupadan gelen başarısız sonuçlar yüzünden başkan demirören ukraynada lucesku ile konuştu ve Ertuğrul istifa etti sezonun ortasında bursanın başına geçti çok iyi grafiğini devam ettirdi ligi altıncı bitirdi ve o sezon ertuğrulun beşiktaşı Mustafa denizli ile şampiyon oldu…

Bu sezon iyi gidişe devam diyen Ertuğrul bursasporu şampiyon yaptı… ertuğruldan sonra küme düşen samsun spor belkide Ertuğrul hocayla bursanın yaptığını yapabilirdi… yani Ertuğrul sağlam hem futbolculuğunda hem teknik adamlığında samsun sporla şampiyonluklardan döndü ama yollar ayrıldığında Ertuğrul hoca sağlam adımlarla ilerlemeye devam etti…

20 Mayıs 2010 Perşembe

anlamıyorsan gerçekten fenerlisin...


2006 da aynı bu sene gibiydi elle atılan goller, uyduruk penaltılar, uyduruk kırmızı kartlar ve ya çıkarılmayan kartlar, hepsi bir takımı işaret ediyordu ve bu sene gibi ortalık yıkılıyordu... o günde fenerliler komplocular işbaşında demişti... ama komplo değildi o; biz kimseyi şike yapmakla suçlamıyorduk çünkü kimsenin kimseye para verdiğini gözlerimizle görmedik duymadık, tek söylediğimiz şey hakkınızla kazanmadığınız ddı ve bunu herkes her maç görüyordu...

son hafta ilahi adalet tecelli etti ve şampiyonluğu kaybettiniz...

2010 o yaşananlardan ders çıkarmadınız yine eller karıştı işe, kirli eller, eşelediniz tekmelediniz, öyle yada böyle kazandınız son hafta yine aynı hüsran ve bu sefer bir daha unutmayın diye katmerli ceza kesildi...

kibir şeytanın en sevdiği günahtiır... yeterince sürtünen burnunuzu bir daha kaldırmayın... adam olun lan:))))


Şampiyonluğu Son hafta kaçırılan iki senenin bazı benzerlikleri:

- 2006 da denizlide takımın başında daum vardı 1-1 bitti…o maçtan sonra daum kovuldu…
- 2010 da yine takımın başına daum getirildi ve son hafta maç 1-1 bitti …yine kovuldu…


- 2006 da maç 16 dakika uzatıldı ve Galatasaray 16. Şampiyonluğunu kazandı
- 2010 da tarih 16 mayısdı bursanın plakası 16 idi…

- 2006 kaçan sayısız gol pozisyonu haricinde en ahhhh dedirteni son dakkalarda appiahın altı pas içinden topu dışarı atmasıydı
- 2010 da 37 şut ve 13 kornerden en inanılmazı alexin penaltı noktası üzerinden topu üstten dışarı atması ki; demişlerdi fenerliler : bilica çukur kazıp bobo penaltıyı atamayınca ; oraya bir metre çukur kazın alex yada Selçuk vursun gol olmazsa bizi küme düşürün… diye, ilahi adalet işte alex penaltı gibi pozisyonu atamadı…

- 2006 da beşiktaşa kupayı kaptırınca (3-2) size bunun hesabını süper kupada soracaz diye kibirlendiler… son hafta şampiyonluk kaçınca süper kupada beşiktaşın karşısına da Galatasaray çıktı… sorduk du fenerlilere süper kupada bir hesap soracaktınız hangi stadta oynanacak o maç))) bizede söyleyinde gelelim))))
- 2010 da kupayı trabzona kaptırdılar (3-1) dedilerki sizinle daha iki maçımız var( ligin son haftası ve süper kupa) ligin son haftası yine kaçtı şampiyonluk üçüncü maç iptal oldu))) yada şöyle diyelim trabzonun karşısına bursa çıkacak süper kupada…

- 2006 da kadıköyde galatasarayı yendiklerinde hindi getirip dalga geçtiler ( tuncayın hindi baba hindi tezahuratına atıf) son hafta dalga onların üzerinden geçti
- 2010 da Beşiktaş maçında üzerinde bir köpek ve kemik resmi olan balonlar getirdiler kemiğin üzerinde lig şampiyonluğu yazıyordu son hafta şampiyonluğu hayalinde gören kendileri oldu…

- Bir benzerlikte trabzonla oldu 1995-96 sezonunda Trabzon fenerbahçeye evinde 2-1 yenilip şampiyonluktan olmuştu o zaman da trabzonun başında Şenol güneş vardı ve fenerbahçenin idari menejeri Aykut kocaman futbolcuydu. İkinci golü Aykut atmıştı…
- 1996 aykutun attığı o gol: Tolunay Kafkas son dakkalar olmasına rağmen 1-1 yetiyo olmasına rağmen ileri çıktı yerini kaybetti topu kaptırdı erol soldan ortaladı arka direkte boş kalan Aykut tek vuruşla gol yapmıştı ve Trabzon şampiyonluğu kaybetmişti
- 2010 burakın attığı gol: orta sahada faul oldu beş fenerli hakeme itiraz için oraya koştu Trabzon hızlı başladı boşta kalan colman soldan ortaladı arka direkte Burak tek vuruşla gol yaptı ve fener şampiyonluktan oldu…

kibirbahçe...

“Bizim rengimiz belli siz bukalemungiller ne renksiniz? Hepiniz Bursalınız…” diyen fenerlilere cevap:

Hala anlamıyorsunuz değil mi? Siz hatanızı görmedikçe bu devran böyle sürüp gidecek… geçenlerde kuzenim söyledi; napolyon’un bir sözü var “düşmanın hata yaparken müdahale etme” ama ben edecem çünkü halinize çok acıyorum…

Hala anlamıyorsunuz değil mi? Biz bursanın şampiyonluğunu kutlamıyoruz hala rengimiz aynı… ben Galatasaray şampiyon olduğunda o gece ve ertesi gün forma ile gezerim işe bile formayla giderim patronlarla sorun yaşamama rağmen 2006 da kemer valeri beach otelde formayla resepsiyondaydım, 2008 de asdem parkın resepsiyonunda yine formamla boy gösteriyorurdum. 2002 de izinliydim o gün, daha öncesinde öğrenciydim zaten… ve Galatasaray dergisinin şampiyonluk sayısını alırım mutlaka böyle ritüellerim vardır yani bursa için forma giymedim, bayrak asmadım, sokaklara çıkıp şampiyonluk kutlamadım sadece maçları heyecanla seyrettim bursa maçı bitince ve fener maçı 1-1 bitince 3 saniye kardeşimle kucaklaştık ve o kadar sürdü sevincimiz sonrasında fenerbahçenin olmayan şampiyonluğu kutlamalarını izledik keyfle hepsi bu… babam Fenerbahçeli çok sevinç gösterisi yapmadı ama bursanın şampiyon olmasını istiyordu, o anadoludan bir şampiyonun çıkmasının fenerin 18. Şampiyonluğundan önemli olduğunu düşünen bir fenerli…

Yani biz bursanın şampiyonluğuna değil hak ve adaletin yada ilahi adaletin hala olduğuna sevindik… kibirli fenerlilerin kuyruklarının düştüğünü gördüğümüze sevindik, evet 17 takım bir olduk fenerden nefret ediyoruz ama bu nefretin sebebi yine başkanınızdır… Fenerbahçe cumhuriyeti diyorsunuzya Türkiye cumhuriyetine hoş geldiniz… Fenerbahçe cumhuriyeti diyorsunuzya aziz yıldırımın diktasından kurtulun… kibir dağlarından insin burnunuz… aziz yıldırım gitsin Türkcell temiz lig olsun…

ve renk değiştirme meselesine gelince bu konuda fenerililerin eline su dökemeyiz biz... biz uefa kupasını aldığımız sene fener stadında her iki haftada bir forma değişiyordu, galatasarayın rakibi kimse onun forması vardı, milan, bologna, b.dortmund, mallorca, leeds, arsenal... çok uzağa gitmeyelim bu sezon 30. hafta galatasaray bursa maçı vardı tüm fenerliler galatasaraylı olmuştu bursaya yenilmeyince biz fener lider olmuştu... yaa son hafta beşiktaşın attığını sandığınız 2. gole 2000 kişi sahaya inerek sevindiniz acaba ne alakanız vardı beşiktaşın attığı gole pardon atamadığı gole bu kadar sevindiniz di asıl bukalemun fenerlilerdir...

19 Mayıs 2010 Çarşamba

tek suçlu...tek büyük...


artık yazmayacağım dedim ama hala kaşınan fenerliler var. başta aziz amca... bugün basına konuştu daha çok ağladı desek yeridir demek ki durum bu kadar vahim aziz amcayı hiç böyle kederli görmedim.. kimsenin suçu yok TEK SUÇLU RÜŞTÜ dedi... biz her maçı ayarladıkda son maçımı ayarlayamadık, dedi... son maçta olanlar önceki maçları aklamaz böyle bişey yok... rüştüye söyledikleri için haklı derim aziz amca haklıdır ve rüştüde maçı sattıysa anasının ak sütü kadar helaldir sen her maçı haketmeden başkalrının yardımı ile kazanacaksın sonra her maçı hakemle kaleciyle kazanacaksın, sonra rüştüden şikayetci olacaksın... komik duruma düşersin... yaptıysa haktır derler susarsın...

hıncal uluçta dün gece "fenerin kaybetmesine sevinen galatasarylılardan utandım" dedi , olmayan şampiyonluğa sevinip sonra kendi stadını yakanlardan kimse utanmıyor... hem fenerliler değil mi her sene 6 kasımda bir maçın skorunu kutlayan, ligi 6. bitirdikleri bir sezonun sıradan maçlarından birinin skoru ile koskoca sekiz yılı geçirdiler adamlar utanılması gereken bişey varsa budur...

o gece fenerin düştüğü durumua sadece galatasaraylılar sevinmedi, fenerli olmayan herkes sevindi hatta bursada yaşayan fenerli dostlarım bile sevindi... bu utanılacak bişey değil asıl fenerlilerin şapkalrını önüne koyup düşünmesi gereken bişey... biz ne yaptıkda tüm türkiye bize düşman oldu diye...

ancak bakıyoruz aziz amca "aynen devam edeceğiz diyor"
devam edecek kirlilik devam edecek ucuzluk...

aziz amca konuşmasını " tek büyük fener diğer kulüpler bizim yanımıza gelmeli " diye bitirdi... komedinin doruk noktasıdır bu... daha düne kadar galatasarayın stadının ihalelerini engellemeye çalışan adam söylüyor bunu...pesss... evet bu ülkede tek büyük var GALATASARAY 17 mayıs 2000 den beri...

17 Mayıs 2010 Pazartesi

fark yoksa aynıyız


Tvde survivor isimli yarışmada yarışan kızlar ve erkekler daha önce kutuların açıldığı bir yarışmadan tanıyoruz ama aslında tanımamışız pek… o yarışmada birileri para kazansın diye dualar eden, biri kaybedince yıkılıp ağlayan, masaları yumruklayan, her kader anında kenetlenip bir olan, sevincide üzüntüyüde kendisine olmuş gibi yaşayan sevgi kelebekleri olarak biliyorduk biz onları… şimdi survivor da birbirlerinin arkasından kumpas kuran kötü konuşan, hiçbir konuda birlik olamayan, elenenlerin arkasından ağlamayan sinsi kertenkelelere döndüler… ne oldu iki yarışmanın sonunda da 500 bin lira kazanılacak… neden bu fark?

Neden mi? Çünkü ilk yarışmada herkes sırası gelince kendi şansıyla ne kazanırsa kazanacaktı herkes kendi 500 bin lirası için yarışıyordu… şimdi ortada sadece bir 500 bin var o parayı almak için herkesi ekalte etmesi gerekiyor, öyle veya böyle…
akvaryuma balıkların hepsine yetecek kadar yem attığınızda hepsi sakin bi şekilde karnını doyurur. Ama 10 tane balığa sadece bir adet yem atarsan hepsi birden o yeme hücum eder ve hatta diğerlerinden güçlü olan herkese saldırır ve o yemi kendi yer…

bir örnek insandan bir örnek hayvandan verdim, siz bi fark görebildiniz mi? Farkınızı gösteremezseniz farklı olmanızın hiçbir değeri olmaz…

anlamaz kimse beni...

İnsan içinden gelen her şeyi söylediğinde tepki alır mutlaka yada almaktan korkar ve söylemez. Yemek nasıl olmuş diye soran ev sahibesi hanım aslında yemeğine iltifat beklemektedir, madem bu yemeği yiyeceksin o zaman bedelini ödemen gerek der gibi sorar… ve ben tuzsuz olmuş diye samimi bi cevap verdiğimde yüzünün aldığı şekilden anladığım kadarıyla ben bi halt etmişimdir ve muhtemelen arkamdan kocasına “ senin şu yeğenin ne kadar kaba biri insan bi ellerine sağlık çok güzel olmuş der insan” diye şikayet etmiştir ve kocası o an tv de kanal değiştirip seyredecek bişeyler ararken aslında karısının ne anlattığının da farkında değilken “hıııı hı” diye cevaplar…
Ehhh be adam sende bi “ çok güzel olmuş diyemez misin diline mi yapışır” dediğinizi duyar gibiyim; evet dilime yapışmaz ama ben bükemiyorum dilimi o an yemek tuzsuzsa ve tadı hoş değilse güzel diyemiyorum ellerine sağlık diyorum yemeğim bitince ama güzel diyemiyorum. Bunu dersem yarın sevmediğim birine “seni seviyorum” da derim… siz ister misiniz size birisi sevmediği halde seviyorum desin))) hayır istemezsiniz tabiî ki…

Güce sahipseniz ahlaksız olmanız bişeyi değiştirmez önemli olan güçtür…Bizim sorunlarımızdan biride bu… futbol tartışıyoruz bir arkadaşımla rakip kalecilerin basit goller yemesinden bahsedip fener bahçeyi taşlıyorum verdiği cevaba bakın “ asıl yaranız Selçuk ,40 metreden attığı şutla açtı o yarayı… bizim başkan büyük adam olduğu için sizin kaleciyi de satın almıştır” rakibin kalecisini satın alabilmek bir güç, ve o güce sahip olanda büyük adam oluyor. Anlayış bu…

Kimse bilmez gerçekte kimseyi…

Kimse kimseyi anlamaz…

Ancak izin verdiği kadar, ancak anlattığı kadar, ancak çektiği çizgiye kadar…

En iyi dostluk bile sınırlıdır… İnsanın içindeki o dipsiz, karanlık kuyudan çıkmaz öyle her duygu, her söz… Onaylanmama korkusu, sevilmeme korkusu, anlaşılmama korkusu… Korkaktır insan gerçekte… Dokuz köyden de kolay kolay kovulmak istemez…

Birde mağdur olanın arkasında oluruz ne kadar ahlaksız olduğu umurumuzda değildir…deniz Baykal karısını evli olan kalem müdürü hanımla aldatmış sonra o bayan baykalın partisinden milletvekili olmuş… rezalet bu ve birileri bunu kayda almış ve yıllar sonra internete sunmuş…ama herkes baykala yapılan haksızlık diye söze başlıyor, mesajlar yağıyor baykala geçmiş olsun diye…ancak Baykal bu olayı kamerayla çekenleri bulun diye sitem ediyor hükümete… işte birini mağdur pozisyonuna sokarsan kimse dokunmaz… dokuz köyden kovulmayı göze alanlar hariç…
Bu olay üzerine başbakanın yaptığı “karısını aldatan insanın bizim nazarımızda değeri yoktur” açıklama tüm aldatılan kadınların oyu olarak ak parti hanesinede yazılır, tıpkı chp nin mağdurluktan alacağı oylar gibi… bunuda söyliiim))))

Bazen kimse bilmez birini ne kadar çok sevdiğini…

Kimse bilmez ne derece nefret ettiğini…

Kimse bilmez kızgınlığını ya da sebebini…

Kendine kızmak, kendini sevmek, kendine acımak gerekir bazen… Kimse bilmeden, kimse duymadan… Kiminin en iyi dostu sadece kendidir, kendi kendine dertleşir hep, kendi kendine itiraf eder, kendi kendine kızar…kendine hesap vermek lazım bazen… düşmanın belden aşağı vurup hesap sormadan önce…

Anlamıyor kimse beni…
Anlatamıyorum yada…mevzu ne olursa olsun anlaşamıyoruz… siyaset diyorum hangi partidensin diyor, benim partim yok tek derdim bu ülkenin bekası diyorum , koyunsun yani diyor bir partiye oy vermek mesele değil diyorum bizim içimizde iktidar mücadelesi bu ülkeyi daha ileri kim götürür mücadelesi olmalıydı, ama biz diyoruz ki siz yıkmak istiyorsunuz siz bölmek istiyorsunuz biz buna izin vermeyeceğiz… bu anlayışlar doğruysa zaten bölünmüşüzdür… birlik olmamız lazım diyorum kimse anlamıyor…

Konu Spor mu; ben diyorum ki bizim içerde yarışımız tüm rakiplerimizin paçasından tutup aşağı çekelim bütün kupalar bizim olsun yarışı…))) bu ülkede rakibinin zaten sorunlarla boğuşarak yaptırdığı stadyumun yapılmasını engellemeye çalışan kulüp başkanı var…(((( ben diyorum ki rakibine hile yapma ondan daha iyi takımlar kur o da senden iyisini kurmaya çalışsın bu ülke bir şampiyonlar ligi kupası görsün bir dünya kupası alalım, diyorum kimse anlamıyor bu ülkede hakemlerle yada korkutarak yada başka oyunlarla şampiyon olabilirsin ama avrupada bahar aylarında hiç takımın olmaz böyle…
Evet, seni anlıyorum demek zordur…

Anlayamaz çünkü kimse… Belki biraz ama hepsini değil… Karanlık bir noktaya, kısa bir suskunluğa, ama işte öyle diyen bakışlara kadar ilerlersin sadece…

Haykırmak isteyen haykıramadıktan sonra her şeyi, anlaşılmaz olarak kalmaya mahkûmdur zaten!

16 Mayıs 2010 Pazar

fenerbahçe şampi...:)))


(fenrin sıçtığının resmidir:))))



fenerbahçe DUMURİYETİ: dumura uğramış milletler topluluğu:)))))




kaleci iyi olunca böyle oluyor işte tarbzonun ONURlu direnişi:)))))

uleeeen koca stadta bir tv yokmu, bir radyo yada radyolu bir telefon yokmu internete bağlanan telefon yokmu bu teknoloji çağında bu taşdevri kafası:)))))) 2-2

2-2 yaz 1907 ye gönder bütün fenerliler şampiyon olduk diye sahaya insinler:)))))

bu dünyada iki fenomen var ferrarisini satan bilge ve kendi stadını yakan kitle...:)))

dün gece saraçoğlunda maç seyretmek 100 lira karaborsadan bilet bulmak 500 lira...Şampiyon olduğunu zanneden Fenerlileri izlemek, paha biçilemez..:))))

Dün gece hiç tanımadığım bir Fenerliye sırf 2 dakika sevinsin diye usulca sokulup Bursa berabare kalmış dedim:)))))

14 Mayıs 2010 Cuma

Kavga…


Kavga erkeklik hormonunu yükseltiyor ve libidoyu etkiliyor diye bilimsel bir giriş yaptıktan sonra kavga kültürüne bakalım istiyorum; Amerikan filmlerinde hep görürüz iki insan kavga ederse kimse karışmaz dışarıdan seyreder yada destek verirler. Bir Galatasaray Fenerbahçe maçında türk futbolcular kavga ederken g.saraylı Lincoln ve Fenerbahçeli carlos omuz omuza vermiş seyrediyorlardı. Hangisi daha etik ben karar veremedim…

Bizde ise birileri kavga ettiğinde mutlaka müdahil olunur; ya ayırmak için ya kavgaya katılmak maksadı ile… iki kişi birini kovalıyor sonra bir üçüncü kişi olaya katılıyor kaçanı yakalıyor ve hep birlikte tekmeliyorlar, adam karnını tutarak iki büklüm kaçarken, kavga bittikten sonra soruyor üçüncü tekil şahıs “ size ne yaptı lan bu şerefsiz” cevap “otelin içinden çıkarken gördük, bizim müşteri değil”…

yolda yürüyorum 6 kişi 1 kişiyi dövüyor arkadaşım “karışma” diyor ama dayanamıyorum araya giriyorum “ ne yaptı bu adam size yahu altı kişi girişmişsiniz?” beşi tekme atmaya devam ederken biri cevap veriyor “ mahalleden bir bacımızı rahatsız ediyor” “yahu bi durun bi durun” duruyorlar “yeter bu adam bi daha bu mahalleye gelmez artık bırakın gitsin” diyorum dayak yiyen dayağa doymamış cevap veriyor “abi ben seviyorum gamzeyi oda beni seviyor öldürseler yine gelcem” sonra benide onun arkadaşı olmakla itham edip araya benide aldırlar, kenardan seyreden arkadaşımda benden ötürü girdi kavgaya, en azından 6 kişiye üç kişi olduk iki tane yumruk yiyorsak bi tanede vuruyoruz kavganın sonunda suratımız dağılmış karakoldayız ama onlarında kaşı gözü dudağı patlamış ya içimiz rahatlıyor suratlarına baktıkç:))

Kavga hikayeleri vardır birde erkekler anlatmaya bayılır; bende anlatacam erkeklik var serde…:)))) üniversitede okurken bir gece çarşıya gitmemiz gerekti. Yaşadığımız yer küçük bir kasaba ve çarşısı da oldukça uzak ve toplu taşıma sistemi yok. İşimizi bitirdik yol kenarından yürüyoruz yol dediysem ne kaldırımı var ne ışığı haritada çevre yolu olarak geçiyor bizi kesip atsalar uçuruma 6 ayda bulamazlar cesetlerimizi… biz üç kişiyiz bedirhan nazlıcan ve ben:)))) yan yana yürüyoruz karanlık olduğu için net görünmüyoruz, yanımızda bir araç durdu arabada 4 genç var sarhoşlar ,kasabanın serserileri… biri camdan kafayı uzattı dışarı “hişşşşşşt BİZ DÖVMEK İÇİN ÖĞRENCİ ARIYORUZ” dedi ve filmlerdeki kötü adam kahkahalarından attılar hep beraber… beni bilen bilir uzun ve geniş araç, kapı gibi adam, deve diye tabir edilen biriyim:))) ben tüm heybetimle karanlıktan çıktım arabanın yanına geldim elimi ön camın kenarına koyup destek alarak eğildim arabanın içine doğru tok sesimle sakin bi şekilde “BİZ ÖĞRENCİYİZ)))) dedim… çocukların ne kadar tırstığını verdikleri cevaptan anlayabiliyorduk “ŞEYYY SİZ BİRİNCİ SINIFMISINIZ İKİNCİ SINIFMI ?:)))) “BİRİNCİ SINIFIZ NE OLACAK” “BİZ İKİNCİ SINIF ARIYOZ BİRADER KUSURA BAKMAYIN” sonrada bu durumu eveleyip geveleyerek anlattılar , bir parti varmış o gece diskoda ikinci sınıflar bunları partiye almamışlar ona kızmışlar falan:))))

Bir filmden bir kavga sahnesi: mahallenin fırlaması birilerinin canını yakmış 8-10 kişi kovalıyor bir yerde sıkıştırıyorlar mahallenin iki yiğit delikanlısı da onu kurtarmaya geliyor kavga büyüyor sonunda çok dayak yemiş bir halde üçü oturuyolar kan revan içinde konuşuyor biri “adamları iyi dövdük ama bizde fena dayak yemedik” asıl olayı başlatan fırlama sitem ediyor “ abicim siz nerden çıktınız yahu siz olmasaydınız ben daha az dayak yerdim” “ ne diyo bu yaaa” “tabi abicim siz gelmeseydiniz adamlar beni biraz döver giderlerdi ama sizden dayağı yiyen acısını benden çıkardı”:)))))))

Velhasıl ne kavgam bitti ne sevdam…:))

10 Mayıs 2010 Pazartesi

baykal istifa etmedi...



Hiçbir zaman bizde gerçek bi istifa kültürü oluşmadı. Yani kimse zamanında istifa etmez sonra birileri belden aşağı vurur… o zaman istifa edilir gibi gösterilir… oda göstermeliktir… taban istedi geri geldim diye yüzsüzlenilir…

Yani Baykal istifa etmedi aslında… sadece güven oyu almaya çalışıyor… göreceksiniz geri gelecek görevinin pardon koltuğunun başına… çünkü gerçekten istifa erdemine sahip olsaydı ağır seçim yenilgilerinden sonra ederdi, gerçekten gururu olan insan 367 yenilgisinden sonra bu halkın yüzüne bakamazdı… muhalefeti eline yüzüne bulaştırdığında istifa ederdi… o ne yaptı “ben muhalefeti bile beceremiyorum ama iktidara gelirsem neler yapacam neler dedi… sonra asla onaylamadığım bir şey yapıldı birileri belden aşağı vurdu… bu sebeple istifa etti… bunun hesabını karısına verir chp içinden bir bayan milletvekili ile olduğu için chp ye hesap verir… başkada kimseyi ilgilendirmez bu durum… eee karısı boşamıyor, chp gitsin istemiyor… bence istifa etmemeliydi ve şimdi geri dönerse daha büyük hata olur…

Mhp başkanı devlet bahçeli 2002 seçimlerinde baraj altında kaldığında istifa etti… taban geri gelmesini istedi… hatta Baykal telefonla arayıp bahçeli istifanı geri al dedi… bahçelide geri döndü… şimdi gerçek bir istifa kültürü olan bir insan bahçeliyi arayıp istifanı geri al demez… o yüzden baykalda geri dönecek buraya yazıyorum…

Aziz yıldırım istifa etti geri döndürdüler
Fatih terim istifa etti geri döndürdüler
Yiğit şardan istifa etti bir sonraki seçimde yine yönetim kadrosuna girdi
İstifa etmesi gerekipte etmeyenleri yazmakla bitiremem

Bizde istifa hiçbir zaman istifa için verilmez… o bir tehdit aracıdır…yada güven oyu alma yöntemidir…

9 Mayıs 2010 Pazar

anneler günü...

ben her özel gün için ne düşünüyorsam anneler günü içinde aynı şeyi düşünüyorum... bu annemi sizden daha az sevdiğim anlamına gelmiyor tabiki...

ben böyle günlerin bir vijdan temizleme harekatı olduğunu düşünüyorum. yani 364 gün yaptığımız hayırsızlığı bir günde temizleyip unutturma adiliği... hiç bir gün hatırlamadığımız birilerinin bir gün içinde alınan bir hediye ile gönlünü satın alma sahtekarlığı... kimse "ehe ehe ben çok samimiyim ama, ehö ehö ben hergün onun hatırını soruyorum ama" demesin eğer öyle yapıyorsan o zaman senin anneler gününe ihtiyacın yok demektir...

annene diğer 364 günde anne değeri veriyorsan zaten sen en hayırlı evlatsın mayısın 2. pazarını bekleme annene sevgini göstermek için...

8 Mayıs 2010 Cumartesi

alt yazı...


-sosyeteye elbiseler hazırlayan bir terzihanede işe başlayacağım
-olmaz ben çalışmanı istemiyorum
-ama neden? Evlenene kadar para biriktirim işte.
-kadın babasının ve kocasının evinden başka ev görmemeli, başka hayatları bilmemeli bilirse zor olur.
…………………………………………………………………………………
- Fakat onlar birbirlerini seviyorlar
- Sen sus kurumuş çeşme yalağı…
…………………………………………………………………
- Sen beni sevmiyorsun, sevseydin, ateş gibi yansaydın benim için, bugün annemin karşısında konuşur isterdin beni vermezse ben kaçardım sana…
- Beni bilmezmiş gibi konuşma müjgan, içimdeki yangını bilmezmiş gibi söyleme, yaşamak müjgan gibi bir şeydir benim için, ölmek müjganın yokluğu, ben her nefeste müjgan çekerim içime… ah müjgan ah…
………………………………………………………………………………………………
- Unut müjganı!
- Unutmak mı?... ben mi?...müjganı…
………………………………………………………………………………………..
- Fakat yanlış anladınız beni ben samimiyim
- Samimi mi? Ben ekmeğimin peşindeyim, siz se yanınızda çalışan bir kıza sarkacak kadar aşağılıksınız
……………………………………………………………………..
“ah müjgan ah” filminden 1960 lar
Sadri alışık

Galatasaray kültürü…


Skor tabelasından utanmak bizim kültürümüzde yoktur çünkü biliriz ki; o tabela hep değişir lehte ve aleyhte…

Biz Galatasaray spor kulübüyüz,
Fenerbahçe gibi SKOR kulübü değil…

Ey Galatasaraylı
Üstte gök çökmedikçe
Altta yer delinmedikçe
Senin ilini ve töreni kim bozabilir
Kükre ve kendine dön…

7 Mayıs 2010 Cuma

gece düşleri...

ben genelde sabaha karşı uyuyorum ve genelde yazıyorum ve düşünüyorum... öyle şeyler düşünüyorum ki;gece düşündüklerimi sabah yapmaya kalksam beni ya tımarhaneye atarlar ya hapishaneye; ya deli derler ya dahi; ya alim zannederler ya meczup...

sabah kalktığımda gece düşündüklerimi yapmaya ya cesaretim olmuyor, yada sizede oluyormu bilmem ben sabah kalktığımda gece düşündüklerimi saçma buluyorum...:)))

6 Mayıs 2010 Perşembe

Eş seçme üzerine…(ekleme yaptım tekrardır)

David buss adında bir bilim adamı yıllarını bu işe harcamış… yetmemiş 33 ülkede binlerce insana sormuş sordurmuş araştırmanın sonucuna göre; erkek dış görünüşe göre kadın sosyal statüye göre eş seçiyor… benim “kadının dili yazısına yaptığım yorum” isimli yazımda yazdığım şeyin bilimsel tanımı bu…

Çinli kadından Eskimo kadınına, Afrikalıdan Avrupalıya, dünyanın her yerinde kadının tercihi maddi imkan veya sosyal statü… erkeğin ise; dış görünüş… buss’a göre bunun sebebi genlerimiz. Milyonlarca yıl geçmesine rağmen taş devrinden bu yana en iyi biçimde yeniden üremesi genetik kodlarımıza yerleşmiş tercihlere bağlı…

Kadının yumurtası sınırlı bu yüzden seçici… önceliği yumurta için en uygun şartlar… bu yüzden kendinden güçlü, yaşça büyük, kendinden uzun ve zengin erkek tercih ediyor…

Erkeğin spermi bol… ve avcı ruhlu… önceliği en güzel, en sağlıklı, en simetrik beden… dünyanın her yerinde erkeğin tercihi kalın dudaklar, yuvarlak hatlar, parlak düz saçlar, kendinden genç gibi dış görünüm özellikleridir…

Yani eşimiz beynimizde robot resim olarak var…o robot resme en uygunu eş olarak seçiyoruz…
Yani iki kere iki dört
“Kadınlar daha zengini arar, erkekler daha güzeli”

david buss 33 ülkede yıllarca araştırmış bunu bulmuş… bense ondan habersiz kendi sınırlı dünyamda tanıdığım kadınlardan kendimi hiç zorlamadan öğrendim bunu zaten… yaa ben ne zekiyim demeye getirmiyorum meseleyi… buss un araştırmasıda iyi olmuş, benim yazdıklarımın ispatı olmuş… hani ben yazınca bana kızan bazı kadınlara “ alın işte ispatı” demiş oldum bu yazıyla…

Ben ne olduğumu biliyorum, yakışıklı değilim, hayata da uyum sağlayamadım uzun yıllardır…
yakışıklı değilim ama öyle kızlar bana aşık oldu ki şaştım,
öyle aşıklar beni öyle sudan sebeplerle bıraktı ki; yalnızlık dağlarını aştım…
öyle kadınlar bana dünyada çok az erkeğin bir kadından duyabileceği gerçekten samimi sözler söyledi ki; ne yapacağımı şaşırdım ağır geldi bana taşıyamadım…
öyle güzellikler gördüm de hepsini yaşayamadım…

Yaş ilerledikçe çevre benim bekarlığımı daha çok dert edinir oluyor… bu yüzden bazı kızlarla beni tanıştırma çabalarına giriyorlar… bir gün bir cafede hiç tanımadığım bir kız ve onu bana getiren arkadaşla oturuyoruz arkadaşım bir bahane uydurup bizi yalnız bırakıyor… bir süre sessizlik oluyor kız gözlerini De kaçırıyor sürekli… ve sonunda dayanamıyor ve ilk soru geliyor:
“ ne iş yapıyorsun?”
“mızıkçıyım”
“nasıl yani”
“ne zaman bir kadın ilk soru olarak ne iş yaptığımı sorsa mızıkçılık yapıp kaçıyorum” dedim ve masadan kalktım, kasada hesabı ödedim ve arkadaşımı arayıp kızı evine bırakmasını istedim…

Her zaman başkaları tanıştırmıyor bazen kendi tanıştığım kızlarla da böyle sorunlar yaşanıyor… her şey güzel gidiyor yine ikinci veya üçüncü soru O oluyor…hiç sekmez gecikmeden gelir o soru:
“ne iş yapıyorsun”
“ameleyim”
“bildiğimiz amele mi?”
“bilmediğimiz amelede mi var? Evet bildiğin ameleyim işte harç karıyorum, duvar örüyorum sıva yapıyorum mala vuruyorum, kürek sallıyorum”
“hiç ameleye benzemiyorsun”
“amele nasıl oluyor ki?”
“kirli olurlar, ne kadar temizlenseler de gün boyu üzerlerine yapışan inşaat artıkları hep bi taraflarından sarkar, kabadırlar genelde, konuşmasını, oturmasını kalkmasını bilmezler, kibarlıktan anlamazlar, kıyafetleri her daim ben ameleyim diye bağırır,bir kadını güneşin batışını seyredebileceği bir yere götürecek kadar bile romantizm bulunmaz onlarda”
(Daha böyle dakikalarca anlattı zannedersin doktora tezini ameleler üzerine vermiş üniversitede:))
Velhasıl bu konuşmanın sonu da pek hayra çıkmadı anlayacağınız…

Başka bir kızla aynı otelde çalışıyoruz, benimle ilgilendiğini açık şekilde belli ediyor, bende ona ilgisiz değilim ama ayrı shiftlerde (vardiyalarda) çalıştığımızdan pek görüşme imkânımız olmuyor shift değişimlerinde görüşüyoruz, çaktırmadan… zira otel çalışanlarının birbiriyle çıkmaları yasak turizmde… bir sebepten kız işten kovuluyor başka bir otelde işe başlıyor ve biz izin günlerimizi denk getiriyoruz o hafta… bir yerde yemek yiyoruz, bir barda içiyoruz, sonra diskoda kurtlarımızı döküyoruz ve sabaha karşı kemer sokaklarında elele yürürken…
“şimdi n’apıyoruz” diye sordum ben
“benim otele dönmem lazım sabah işbaşı yapacam”
"Bende işbaşı yapacam ama sen bu saatte otele dönemezsin, taksiyle gitsen burada bir pansiyon odası tutmaktan daha pahalı olur, en iyisi burada kal sabah ilk dolmuşla yetişirsin”
“sen beni yatağa atmaya mı çalışıyorsun:))
“hayıııııııır:p iki ayrı yatağı olan bi oda tutarız :)))ve sadece uyuruz”
(Elimden tuttu beni çekti bankalar caddesine girdik bir bankamatiğin önünde durduk)
“kredi kartımın borcu 260 lira ve yarın son günü… öde… sonra ne istiyorsan yap bana”
(bir süre bankamatiğe bir süre kıza baktım, nasıl yani der gibi baktım hem de… buna inanamıyordum günlerdir yaşadığım duyguların karşılığı boş bile çıkmadı… bambaşka bişeyler çıktı… saçma sapan bişeylere çıktı…darmadağın eden depremlere çıktı… bu şaşkınlığı bitirecek tek şey vardı… ödedim... ve ne istiyorsam yaptım... :(((
O sabah dolmuşa bindirdim onu ve çok kirli hissediyordum kendimi… bir daha görüşmedik…

Otele döndüm, onun yerine işe başlayan kız ve en yakın arkadaşım resepsiyonda bişeyler fısıldaşıyorlardı, arka ofise geçtim arkadaşım geldi yüzümden anlaşılıyordu galiba dün gece yaşadıklarım,
“bu ne hal” dedi
“çok mu kötü geçti dün gece” diye ekledi
“dün gece mi?”
“hatırlamak istemiyorsun?”
“bunu sonra konuşuruz bu kız kim?”
“yeni başladı stajyer, işi biz öğretecez …az önce seni görünce bir hafta bu adamla çalışacaksın dedim oğa…benimle geceye geçmek istedi , yalvarıyor on dakikadır”
“yavşak! kim bilir ne anlattın benim hakkımda , korkuttun kızı:))
“yok beaaa seni görür görmez öyle dedi, ben bişe demedim görünüşün yetiyor :))

(resepsiyonda bir adet tekerlekli döner koltuk var ben müşterileri orda karşılıyorum sorunları çözüyorum bilgisayar işlemlerini yapıyorum kız köşede ayakta durup beni seyrediyor. Gel birazda sen otur diyorum, yok; arka ofise geç arada dinlen bişeyler iç diyorum, olmaz; korkudan ölüyor kız… ben onu resepsiyonda yalnız bıraktım arkaya geçtim çay kahve içiyorum o ön tarafta sıkıştıkça utana sıkıla gelip benden yardım istiyor derken sonunda gerçek yüzümü birkaç saatte gördü, ve o bir hafta sona erdiğinde ben gece shiftine geçerken ,kız bu sefer ben seninle gece çalışmak istiyorum diye ağlıyordu:)))

Artık tüm boş zamanlarımızı beraber geçiriyorduk bir gün bir restaurant ta yemek yerken ben ilanı aşk ettim ve aldığım cevap yine aynıydı yada vardığım sonuç aynıydı desek daha iyi…

“ben evlendikten sonra çalışmak istemiyorum”
“iyi… benim için sorun değil, sen nasıl istersen”
“ama ben evlenmeden önce ve sonra dünyayı gezmek istiyorum”
(bu nasıl bir şeydi anlamak çok zor … seni sevmiyorum demiyor, ben sana hiç o gözle bakmadım falan demiyor … öyle bir şey diyor ki benim aklım havsalam almıyor… yani nerden baksanız dünyayı gezecek kadar para kazanmam benim bir ömür içinde yapabileceğim bir şey değil…) yani yine aynı duvara tosladım… yani yine aynı aforizmanın sağlamasının gölgesinde ağladım… erkekler daha güzelini ister kadınlar daha zenginini…

Ve sonunda karşıma öyle biri çıktı ki;
hiç bu anlattıklarımla alakası yok,
paraymış pulmuş hiç işi olmuyor,
tek derdi var aşk…
öyle yalansız, öyle masum, öyle safki;
dibinde siyah çakıl taşları olan berrak ve akıntılı bir akarsu gibi…
onun yanında bende kendimi temiz hissediyorum,kendimi temize çekiyorum… öyle yormuyorki beni; onu etkilemek için adam olmam yeterli oluyor,
söylediğim sözler hiç kimsenin yüzünde onun yüzünde ki kadar mana bulmuyor…
karşıma çıkan her haksızlığa karşı verdiğim savaştan ona dönüp zaferimi onun bir gülümsemesi ile taçlandırmaktan daha zevk aldığım bir şey yoktu benim için…

peki onunla neden olmadı diyorsunuz… başka sebeplerden olmadı… benden ötürü olmadı…ondan ötürü olmadı… üçüncü bir tekil şahısın gölgesinde kalmaktan olmadı… olmayan bişeyde yoktu aslında… şimdi ne zaman nerede onu görsem , gözlerinin içine baksam aynı güzellikleri görürüm ama onun artık başka bir hayatı var ve başka bir aşkı… ben onun mutluluğunun daim olmasını isterim ….

şimdi aradığım şey şu; o kızdan dünya üzerinde bir tane daha varmı? Onu arıyorum…galiba yok…

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Kupa finali…


Fenerbahçe kupa hasretini 28 yıla taşırken ben klasik espirilere yenilerini katmadan edemeycem:)) fener kupayı en son aldığında yani 1983 te dünya nasıl bir yerdi?

- İnternet icat edilmemişti, hatta Microsoft Windowsu yapmamıştı…
- Cep telefonu yoktu, ev telefonu vardı ve şehirler arası telefon görüşmeleri için 031 aranır kayıt verilirdi…
- Çernobil faciası daha olmamıştı…
- Cumhurbaşkanı darbe hükümetinin seçtiği kenanevrendi, başbakan o yıl yapılan seçimlerle özal olmuştu…
- Taksilerde taksimetre yoktu henüz.
- Telsiz kullanmak ve üzerinde döviz bulundurmak yasaktı…
- Müziği kasetten dinliyorduk volkmenler vardı
- Tv de tek kanal vardı ve tvler siyah beyazdı…
- Sovyetler birliği ve Yugoslavya dağılmamış iki Almanya henüz birleşmemiş, Berlin duvarı yıkılmamıştı…
- Haberleşmede telex kullanılıyordu…
- Naim süleymanoğlu Bulgar milli takımında olimpiyatlara katılıyordu…
- İran ırak savaşı vardı…
- Sadece bir tane boğaz köprüsü vardı…

Haftalardır çağdışı futbol oynayarak hakemlerin, rakip kalecilerin ve şansın yardımıyla ve sidik zoruyla maçlar kazanarak şampiyonluğa doğru giden fenerbahçeye artık bu çağdışı futbolundan dolayı birinib ceza kesmesi gerekiyordu … Trabzon kesti 3-1…

Maçta trabzonun 32 şutuna fenerin 4 şutu vardı… buna rağmen 65. Dakkada fener 1-0 öndeydi trabzonun bir penaltısı verilmemişti ve bilica ile emre yine kırmızı kartla atılmamıştı…cezayı önce umut sonra engin ve colman kesti…

geyiklere devam:)))
- bilica bu maçtada bir yerleri kazsaydı belki kupayı bulurdu, türkiye kupasını değilse bile sümerlerden kalma bir kral kupasını mesela:)))
- fenerbahçe tayyiple anlaşıp anayasa değişikliği paketine türkiye kupası kaldırılsın maddesini ekletecekmiş ama chp onuda anayasa mahkemesine götürüp iptalini isteyecekmiş:)))
-bilim adamları araştırmış bulamamış... neyi? fenerbahçenin türkiye kupasını kaldırma kuvvetini:))))
- Ziraat Bankası yetkililerini göreve çağırıyoruz! Bu ülkenin çiftçisi, emeklisi, işçisi artık faizsiz kredi istemiyor! Bir tane maketten de olsa Fener’e kupa verin, Allah aşkına 28 sene oluyor.
-Yıllardır bir özlemdi, yanıp durdu bağrımda.. Tam ümidi kesmişken onu buldum karşımda! Mavi, mavi, bordo mavi...

3 Mayıs 2010 Pazartesi

Fatih sultan Mehmet…


Mobydick in yazarı bir gün newyorktan gemiye biner ve istanbula gelir…sene 1956… üsküdara geçer Anadolu hisarına kadar gelir karşıya bakar… karşıda rumeeli hisarı vardır elinde bir kağıt onunla hisarı karşılaştırır ve der ki; çok önemli anlaşmalara imza atan liderler gördüm çok önemli eserlere imza atan sanatçılar gördüm ama ilk defa bir şehrin ortasına taşlarla imza atan lider görüyorum…” evet elindeki kağıtta fatihin imzası vardır ve Rumeli hisarı fatihin imzası şeklindedir… kimse bize tarih derslerinde bundan bahsetmiyor…( tuğrası değil imzası)

Fatih sultan mehmetin Topkapı sarayında sergilenmeyen bir resim defteri varmış, 13 -14 yaşlarında resimler çizmiş hayal gücünü anlatmış bir çocuk için 1453’ü bilmek kadar önemlidir o resim defterini görmek… bize neden göstermiyorlar o defteri…

ünlü bir filozof şöyle demiş “ bir şehir için önemli üç şey vardır: kanalizasyon, hamam ve kütüphane. Kanalizasyonla şehirlerimizi temizleriz, hamamda bedenlerimizi vekütüphanede ruhlarımızı temizleriz” bu filozof kim mi? Fatih sultan Mehmet… bize neden bu sözden bahsetmiyorlar…

eskiden kıraathaneler vardı bu ülkede kıraat okumak demek kıraathanede okunan yer şimdi o kıraathanelerin hepsi kahvehane oldu boş zaman geçirilen yer oldu yani… çünkü artık oralarda kimse kitap okumuyor gazetelerin ya iş ilanları yada spor sayfası okunuyor. O yüzden kıraathane demek artık manasız oluyor…

"Türk milleti zekidir...


Ayran ve döner…

Bir yerde bir adam söylemişti “biz Türkler ayranın son yudumuyla dönerin son lokmasını denk getirmeyi beceren zeki bir milletiz” diye)) çünkü 20 sene yüksek enflasyonla yaşadık canavar şeklinde karikatürünü bile yaptık evet doğru bende hatırlıyorum döneri kuru kuru yememek için ayranın son yudumunu denk getirirdim)) çünkü döneri ucuz yaparlardı ama yanında içtiğimiz içeceğe fahiş fiyat uygularlardı ikinci ayranı almak bütçeyi zorlardı…

yani benim zeki milletim sadece döneri yiyen değil, döneri satan da benim zeki milletim:))))

Sevişmek ne zaman ayıp oldu…


Eski Türk filmlerini seyrediyorum, siyah beyaz. Ve kulağıma enteresan gelen bir laf duyuyorum… kız babasının karşısına geçmiş “babacığım lütfen kızma biz sedatla sevişiyoruz” nasıl yaaa? Şimdi bir kız babasına böyle bi laf edecek, düşünemiyorum:)) internette son sözler diye bir yazı okumuştum “ bu ısırmaz di mi?” “bak sana şimdi otuz metreden taş çıkaracam” “ abi ben bi dalıp çıkıyorum” konumuzla alakalı olan son söz ise şuydu: “ baba ben hamileyim” yani babada elinde silahla bekliyomuş başka bi laf etmesine fırsat bırakmamış…

Yine aynı Türk filminde yine o kelimeye rastlıyoruz “evet sedat’la sevişerek evlendik” zannedersin bunlar nikah masasının üzerinde sevişirken memur soruyor “Neriman kızı feride alnaz , ali oğlu Sedat zeybekle evlenmeyi kabul ediyor musunuz diye soracağım ama bu pozisyonda pek manasız olacak” :))))

Anlatmak istediğim, sevişmek eskiden çok aşırı ve karşılıklı sevgi hissetmek gibi bir manada kullanılıyormuş… ne zaman nasıl değişti bu kelimenin manası, sadece cinselliğe indirgendi bilmiyorum…

Fıkra...

Adamın birinin günahları sevaplarından bir gram eksik gelmiş ve cehenneme atılsın demişler. Adam itiraz etmiş orada yazılmayan bir on kuruşum var, bir gün bir ihtiyaç sahibine vermiştim…der... melekler bakmışlar bulamamışlar o on kuruşu, adamda itiraz ediyor, Allaha sormuşlar o da demiş ki

“ verin on kuruşunu eline atın cehenneme:))))

49.90 liraya kazak aldım 10 kuruşumu vermedilerdi:)))öteki dünyada işime yararmı sizce:))

uğur dündar...

Uğur Dündar ile ilgili bir kitap yazılmış, hayatını anlatan. Okumadım ama okumak isterim. Benim uğur dündarla ilgili hala tebessümle hatırladığım bir arena programı sahnesi var aklımda her zaman… bir yolsuzluğu ortaya çıkarmışlar ve polis tutuklama yapıyor. Adamın biri elleri kelepçeli polis otosuna giderken uğur Dündar mikrofonu uzatıp soruyor: “acaba sizi bugün kaç milyon dolardan ettik?” küfreder gibi yahu çok gülmüştüm hiç unutmam:))))

Kitap da bir not var uğur dündarla ilgili: uğur abi trt de çalışırken artan yol harcırahını geri veren ilk personelmiş. Almanyaya giderken 10 bin mark vermişler gurbetçiler iyi ağırlamışlar 3 bini artmış oda geri getirmiş muhasebeye vermek istemiş …böyle bir mevzuat yok, daha önce kimse geri getirmedi demişler olay olmuş…
Bu olayın aynısını bende yaşadım ama bunu dinleyene kadar normal bişey gibi geliyordu bana şimdi kendimle gurur falan duydum şaka gibi yani:)) bir acentada çalışırken ofis işlerine bakan çocuk hasta olmuştu onun yerine tahsilatlara ben gittim yol için verilen parada arttı getirdim geri verdim muhasebede çalışan hürzem isminde bir kız vardı parayı alıp patrona doğru gitti “özhan bey alp bey paraüstü getirdi ne yapacağız “diye sormuştu…

Para üstünü geri getirmeyenlere şaşırılması gerekirdi ama para üstü getirenlere şaşmak toplumun ahlak seviyesini gösteriyor…

futbol heryerde herşeyle güzel...

Biz çocukken beden eğitimi derslerinde serbest zamanlarda hep futbol oynardık. Beden öğretmeni bunu fark edince bize futbol topu vermedi voleybol topu ile oynadık, onu da vermedi basketbol topuyla oynadık hentbol topuyla, tenis topuyla ve hatta sağlık topuyla oynadık. Hiç top vermeyince pet şişe, top halinde buruşturulup koli bandı ile yapıştırdığımız kâğıtla, kavanoz ve gazoz kapağı ile bile oynadık:))

Bir gün arkadaş çok garip bi top getirdi cebinde enteresan zıplamalar yapan bir tür plastik dolgulu top silikon kıvamından biraz daha sert:)) onunla oynamaya başladık bir pozisyonda yerden enteresan şekilde seken top göğsüme çarptı kalenin içine doğru gitti çizgide zıplayıp geri döndü o sırada ayağımı uzatmıştım üzerine bastım ve üç parçaya ayrıldı iki parçası kalenin içine girdi, bir parçası dışarıda kaldı topladık parçaları topun çoğu çizgiyi geçmiş gol:)))

Anlatmak istediğim futbol her yerde her şeyle oynanıyor… üstelik o amatör ruh gidip işin içine para girince en az yeşil sahalarda oynanıyor tüm oyunlar…

Bu vesile ile son beş haftada fenerbahçenin şampiyonluğuna katkılarından dolayı; g.saray kalecisi leo franco, Beşiktaş maçında haken Hüseyin göcek, kasımpaşanın Fenerbahçe altyapısından yetişmiş kalecisi murat şahin ve enteresan 2 gol yiyen eskşehir kalecisi iveşa’ya teşekkürü bir borç biliriz diye bir yazı bekliyoruz Fenerbahçe resmi internet sitesinden…

kardeş ve arkadaş...

Kardeş kardeşe benzemiyor bazen…birbirine benzemeyen iki arkadaşın ikiz olduklarını söyleyince çocuklar, öğretmen “hadi canım olur mu öyle şey bunlar benzemiyor” demiş… çift yumurta ikizi diye bir şeyden bi haber öğretmenler mi var bu memlekette…?

Bir gün oteldeyim güvenlikçi arkadaş geldi resepsiyona, “alp bey biri geldi sizin kardeşiniz olduğunu iddia ediyor” dedi … olurmu öyle şey niye iddia etsin doğru söylüyodur… gittim baktım Alper … o (ba)bama benzer esmerdir, ben anneme benzerim kumralım, hatta teyzeme benzeyen kuzenim daha çok benzemektedir bana… inşaat denetlemesinden geldiği için üstü başı harç toz, saçı kel, sakal hacca gider, bildiğin üçüncü sefil şahıs))) haliyle benim kardeşim olmaktan epey uzaklaşmış durumdaydı)) yani kardeş kardeşe benzema yabilir… çek bir rehber vardı onunla alperi tanıştırdığımda da “ oooo realy? U are not same” demişti…

Kardeş mecburi arkadaştır, her hali ve tavrıyla sana benzemeyebilir ama yinede onu çok seversin belki sevmeye mecbursundur…bana göre mecburiyetten başka bir şeydir o…
Arkadaş seçilmiş kardeştir, sana benzediği için seversin belki, yada en azından kafa dengi derlerya öyledir o yüzden ama onu da iyi seçmek lazım, 12 yıl sonra hiç tanımadığının farkına varınca çok üzülürsün…

1 Mayıs 2010 Cumartesi

akla zarar dialoglar...


- Sen kendini bilmiyorsun… geniş yüreklisin bi kere…
- geniş yürekli olmak iyi bişey mi?
- tabiî ki iyi… insanlar neden bu kadar kötü biliyor musun? Yürekleri dar… almıyor sevgiyi kapasiteleri…

Sınav sonuçları…


hacı kusacak başka yer bulamadın mı yaaa:)))

Sınav sonuçları açıklandı “bu sene 44 bin kişi sıfır çekmiş” diyerek kağıdı uzattı elime kardeşim…
-bu ne? Diye sordum
-“kağıt” dedi…
-vayyy demek eğitim sistemimizde gelişme var kağıtın nasıl bişey olduğunu öğrenmişsiniz helal dedim

Sonra kağıdı açtım… Türkçe 25 doğru 14 yanlış toplam kaç soru sordular ki dedim “her bölümde 40 soru” dedi… sosyal bilgiler 22 doğru 12 yanlış eee yuh 12 yanlışın var 6 soruyu da boş geçmişsin “ eee felsefe soruları biraz zordu” dedi… temel matematik 2 doğru 1 yanlış bu ne lan mehter marşı gibi iki ileri bir geri, cevap vermedi… fen bilimleri 0 doğru 0 yanlış “ bu ne?” “ hiç bakmadım bile” “ maç başladığı gibi golsüz sona erdi diyosuuuuuun”
Eee sıralamada durum ne bakiiim 824654. Olmuşsun dereceye bak hesap numarası gibi)))

Sınav sonuçları açıklandı, 44 bin kişi sıfır çekmiş diye lafa başlamasının sebebi anlaşıldı))

Bu arada kız kardeşimde üniversiteyi (6.) altıncı olarak bitirdi artık altın kuyum işleri olduğunda bi altıncı tanıdığımız var))) iğrençti farkındayım kötü espiri için özür…))

ölümden öncelikli bir şey var mı?


... bir programda bir adam çıktı para istemiyorum ama yardım edin dedi, konser olur , bağış kampanyası olur dedi… hastalığımın tedavisi için 750 bin dolar lazım dedi…ölmek istemiyorum dedi… hep bu durumlarda şu aklıma geliyor; gencecik bir insan ölecek eğer tedavisi olmazsa… o insan parayı bulmak için çırpınıyor bulursa kurtulacak, bulamazsa ölecek yaaahu ötesi yok…

neden doktor milleti en azından ölüm söz konusu olduğunda bunu para almadan yada masrafları uygun seviyeye çekerek yardımcı olmuyorlar… yani nedir ki 750 bin dolar gerektiren şey, kan kanseri, ilik mi lazım ilik bulunmuşsa iliği verecek donör “500 bin dolardan aşağıya olmaz sermayesi kurtarmıyor “ mu diyor…? Yada bu ilik naklini yapacak doktor 300 bin dolar gelmezse nakliyatı yapmam kamyonu geri gönderirim mi diyor…? Nedir yani bu masraf denen şey, adam ölüyor işte kurtarın adamı sonra ömür boyu çalışıp size ödesin… nedir yani bu sağdan soldan yardım kampanyaları yapacak paraya bulacak diye beklerken siz yardım edin, yok mudur Hipokrat yemininde böyle bir madde…

Şimdi aklıma geldi “arkadaş” filmi… Tarık akan Fikret hakan kan davası için geldiği şehirde kanlısı ile arkadaş olan bir adamın hikayesi... kanlısı olduğunu tamda böbrek sancısı içinde kıvranırken öğreniyor, öldüremiyor bide hastaneye götürüyor silahını satıpta…

sonra sevgilisini genelevden beraber kaçıyorlar, kurtarıyorlar mutlu mesut devam ederken hayat; böbrek sancıları artıyor... doktor ölecek diyor... ameliyat olmazsa ölecek... şu kadar para olmazsa ameliyat etmem diyor... sevdiği kız kendini tekrar geneleve teslim etmek karşılığında parayı buluyor... ameliyat oluyor ve sonuç hüsran geç kalınmış artık kurtaramayız diyorlar…

Fikret hakan o ana kadar önünde şapkasını çıkararak konuştuğu doktora olan saygısını yitirerek haykırıyor “doktoooooooor doktoooooor sen bu parayı nasıl bulduğumuzu biliyormusun doktor zamanında bu ameliyatı yapmadın doktoooooor, sen bu parayı bulmak için bu adamın karısının kendini sattığını biliyormusun doktor” diye dakikalarca haykırışı devam ediyor…

Yani demem o ki; senelerce eğitim verip doktor ediyorlllaaar insanlarıda, insanlıklarını alıp soğuk bir yerde bir tüpün içinde mi saklıyorlar…

Belgeselcilerde manyadı…

belgesel seyrediyordum dün yine… ben her gün saatlerce belgesel seyrederim diye anlatırlar marifet gibi. Ben seyretmem arada rastladım şöyle diyor adam

“bu yeni gezegen yıldızının etrafında 4.2 günde dönüyor. Kendine saygısı olan bir gezegen yıldızının etrafında 4 günde dönmez” dedi yahu…

Hacı “kendisine saygısı olan gezegen” derken :))

Barcelona-inter

Maçını seyrettim adamlar sadece futbol oynuyor biraz jose morinho bize benziyor futbolu hep saha dışına çekmeye çalışıyor belden aşağı vurmaya çalışıyor. Onun dışında herkes saf futbol oynuyor...

Barcelonanın stoperi pique bir gol attı yeminle söylüyorum Türkcell süper ligde oynayan yaklaşık 450 futbolcudan bir tanesi bile o golü atamaz… guiza, baros, bobo bile değil arda ve alex bile atamaz işte bizim sorunumuz bu…

Pique 83 dakka pozisyon vermeyen ve uzun süre 10 kişi oynayan inter defansının arasına atılan topla altıpasın köşede buluşuyoraynı anda buluşma noktasında interin kalecisi yatarak ve savunma oyuncusu kayarak gelmiş pique orda şut çekse (ki Türkiye de oynayan her futbolcu şut çekerdi) gol olma ihtimali yok… topa bastı çekerken saat yönünün tersine yarım tur dönerek kaleyi karşısında bulurken, kaleci julio cesar defans oyuncusu ile birlikte altıpasın köşesinde yerde, suratlarında “n’oluyor yaaaavvv” ifadesi ile kalakalmışlardı…

Dikkat edin bunu yapan bir stoper… rejikaardı anladım o an “ ben yanındaki adama pas veremeyen stoper istemiyorum deyip serveti silince biraz kızmıştım… şimdi hak verdim… esasında servet fenerbahçedeyken hep alay konusu yapardım onu… ancak galatasaraya geldiği sene azmi ve fedakarca oyunu ile şampiyonlukta pay sahibi olduğunda gözüme girdi… sonra milli takımında değişmez adamı olunca “ne yapalım en iyisi bu” dedik…şimdi fedakarca oyunundan eser yok, azimli değil böyle oluncada kötü yanları iyot gibi açığa çıktı…

kül kedisi göndermiş...

Tam Zamaninda Yasamak!

Yemek de boş içmek de,
Hatta yeri gelmeden sevişmek de.
Tam zamanında öpmelisin mesela güzel gözlünü,
Tam zamanında söylemelisin sevdiğini
Gözlerinin içine baka baka.

Bisikletinin gidonunu
Tam zamanında çevirmelisin
Düşmemek için.
Tam zamanında frene basmalı,
Tam zamanında yola koyulmalısın.

Tam zamanında okşamalısın başını
O üzüm gözlü çocuğun
Hıçkırıklar tam dizilmişken boğazına,
Tam ağlamak üzereyken.
Tam zamanında koymalısın elini omzuna
En sevdiğin dostunun babası öldüğünde.

Tam zamanında tutmalısın düşerken
Üç yaşındaki sehpaya tutunan çocuk.
Tam zamanında acımalı yüreğin
Afyon'da Hasan Ağabey' in evi yıkılınca başına
Evsiz kalınca çoluk çocuk
Ki uzatasın elini bir parça.

Tam zamanında açmalısın kapını
Hayatına girmek isteyenlere.
Tam zamanında çıkarmalısın
Sevginden şımarmaya başlayanları.
Tam zamanında affetmelisin kardeşini
Biliyorsan yüreğinde kötülük olmadığını
Seni gecenin üçünde arayıp da
Kafasının iyi olduğunu söylediğinde.

Tam zamanında öğretmelisin oğluna
Gerekiyorsa yumruk atmayı
Tam burnunun üstüne
Tiksinmeden pisliğinden,
Yukarı mahallenin sümüklü bebesi
Misketlerini zorla almaya çalışırsa.

Tam zamanında bağırmalısın
Acıyınca bir yerin.
Tam zamanında gülmelisin
Kemal Sunal küfür edince filmin bir yerinde.
Tam zamanında yatmalısın
Yola çıkacaksan ertesi gün
Ve arabayı kullanan sensen
Sana emanetse çoluk çocuk
Ve kendin.
Tam zamanında bırakmalısın içmeyi
Son kadeh bozacaksa seni
Ve üzeceksen birilerini
Ertesi gün hatırlamayacaksan.

Tam zamanında ayrılmalısın misafirliklerden.
Tam zamanında konuşmalı
Tam zamanında şarkı söylemeli
Tam zamanında susmalısın.

Tam zamanında terk etmelisin gerekiyorsa
Annenin babanın evini,
Tam zamanında başka bir şehre gidip
Ayaklarının üzerinde durmaya çalışmalısın.

Tam zamanında dönmelisin memleketine.
Tam zamanında için titremeli,
Tam zamanında aşık olmalı
Deli gibi sevmelisin güzel gözlünü.

Tam zamanında toplamalısın oltanı
Belki de seni şampiyon yapacak
En büyük balığı kaçırmadan.
Tam zamanında yaşlandığını hissetmeli
Tam zamanında ölmelisin

Iskalamak istemiyorsan hayatı.
Haydi şimdi kalk bakalım
Silkin şöyle bir
At üzerinden hayatın yorgunluğunu,
Vakit zannettiğinden daha az
Haydi kalk bakalım,
Şimdi YAŞAMAK ZAMANI...

Can YÜCEL