30 Ocak 2010 Cumartesi

alt yazı...başka dilde aşk



bu filmi daha izlemedim fragmanında gördüğüm bu sahne bana bir anı hatırlattı...sağır dilsiz bir genç(mert fırat) ile güzel bir kızın(saadet ışıl aksoy) aşk hikayesi bu sahnede el işaretleri ile kavga ediyorlar...

yıllar önce bir arkadaşımla sevgilisinin kavgası aklıma geldi. bizim oğlan rusca bilmiyor, kız türkçe bilmiyor, ikiside az ingilizce konuşabiliyor ancak dertlerini tam anlatmak istediklerinde yazarak anlatabiliyor ve anlayabiliyorlar. oğlan kağıda ingilizce bişeyler yazıyor kızın önüne çarparak bırakıyor kağıdı kalemi, sonra deskteki müşterilerine bakıyor, kız okuyor sinirli bi şekilde cevap yazıyor, sonra oğlanın kafasına atar gibi deske fırlatıyor,oğlan okuyor cevap yazıyor ve suratına çarpıyor kağıdı ve ben onları seyrediyorum çok tatlılar ve birazda komikler...

dilsiz olmak sadece fiziki bir engel değil,
sağır dilsiz aşklar yaşanıyor antalyada, benim bizzat şahit olduğum...nasıl yaşanıyorsa artık...

filmin fragmanından bi alt yazı ise şöyle diyor
"hiç konuşmadan anlaşabilecek miyiz acaba?"

ve hoş şarkısının içinden geçen ve düşündüren soru;
"hayat o kadar zor mu?"
ben bu soruyu şu an ki ruh halime yorumlayıp değiştiriyorum;
"aşk bu kadar zor mu?"

harbiden gerçeküstü konuşmalar 14 ( gelirken gitmek)


Çağlar Şahin 30 Ocak, 16:53
Seninkisi inançla alakalı değil kuzen, ilahiyatla alakalı. benimse en başından sonuna kadar varlığı ile alakalı. dediğin gibi bu konuya pek dalmayalım da boğulmayalım.

Ah gitme demek çare üreten bir fiil olsa... gitme sadece ünlem üretiyor kuzen. kocaman anlamı olan tek bir ünlem. gidenden kalana armağan bir ünlem. belkide gidenin yanında taşıdığı bir ünlem. yada her ikisinde sırtında taşıdığı bir yük. ama gitmek başlamışsa dönüş asla yok. bunu bilmeyen yoktur herhalde evrende. gitmek aslında gelmekle başlıyor kuzen.

ben çaresizliklerimi ve o anları topluyorum. çaresizleri topluyorum birde. yeniden çözümler üretiyorum kendime, yeni kapılar yapıyorum, ani çıkış kapıları, kendime, sevdiklerime.
ama aşk yokmu aşk.En olmadık anda, çıkışssız ve dönüşsüz bir yerinde bırakıveriyor beni tek başıma.işte tamda orası kuzen. yüreğini dışarı çıkarmak istiyorsun, avuçlarına açsın istiyorsun sevgili, yüreğini avuçlarına bir kuş koyar gibi koysam, acep anlar mı? yüreğimdeki sevgiyi, duyar mı? kocaman aşkımın sesini diyorsun. tamda orası işte kuzen. al ozaman demek istiyorsun sensiz yürek değil, kanla dolu bir organ benim kalbim diyorsun."darmadağın kadınların darmadığın ettiği erkekler gibi" oluyorsun. darmadağanık bir aşktan toz duman bir ayrılığa yürüyorsun, hemde itili kakıla. tamda orası kuzen, sustuğun, sövdüğün, susmakla sövmenin hiç farkı olmadığı an, tamda orası. ben ne zaman sustumsa içimden akan küfür nehirlerine aktı öfkem, bazen dilime dolanmadı değil. ama sustuğum kadar değil.

şimdi zaman nerde biliyormusun kuzen. aşka musallat olmakta. aşk oyunu oynamak istedim hep, aşk oyun oynadı benle, oyuncağım aşk olsun istedim hep, aşkın oyuncağı oldum. şimdi zaman nerde biliyormusun kuzen. aşka musallat olma zamanı, tıpkı çoçuksun ve sokakta tek başınasın. yalnız, hüzünbaz. İllada arkadaş isteyip kapısına dadanmışssın bir arkadaşın, gel top oyanayalım, hem bak top benden diyorsun. yada misketlerimin yarısı senin olsun gel oyanayalım diyorsun. işte aşkı öyle kandırma telaşındayız. yeterki gel oynayalım. tamda orası kuzen aşka dadandım her gece hemde orhan veli tadında... Sen anlarsın kuzenim bunun nasıl bir aşk olduğunu. ama aramızda kalsın.. tamam mı "kargalar"...


Alp Arslan Işık 30 Ocak, 17:37

kuziiiiii, öncelikle dedemin şiirini hala bekliyorum, habibe zillisine de yazdım bul o şiiri diye hala ses çıkmadı bi ilgilen yaaa çok önemli benim için:)

targutluk meselesine gerçekten girmeyelim dedimya o senin iç savaşın. yoksa boğulmak gerekiyorsa boğuluruz be kuzen sorun değil yani...

ahhh! ayrılık...bir suyun bitkinin yaparağına yürüyüşü gibi derinden yavaş, yavrusunu bir kediye kaptırmış kuş gibi çığlık çığlığa...herkes bir gün gidiyor kuzen, dediğin gibi gitmek gelmekle başlıyor tıpkı ölümün yaşamla başlaması gibi ne diyor hüzünbaz şair :

yol bi yere gitmez
o bir durma biçimidir
yaşamak
yavaş bi ölme biçimidir...

aşka gelelim; bende tam orhan velinin dediği yerdeyim kuzen onuda sen anlarsın:) bir yer var biliyorum herşeyi söylemek mümkün...epeyce yaklaşmışım...duyuyorum...anlatamıyorum...işte ordayım...bir filmin başlamasını beklemek için dışarı çıkıp ayı seyrederken, ne düşünüyorsun diye soruyor, şairin dediği yerdeyim anlatamıyorum diyorum...filme giriyoruz ve filmde başkomser cinayeti çözmek üzere olduğunu şöyle anlatıyor "şair nasıl demiş bir yer var söyleyemiyorum:))) işte kuzen bir yer var biliyorum, belki gücüm yok gitmeye...

aşk aramızda kalsın...

hayat...


gelin: aynalı körük gelmezse ben gelin gitmem, ud kemani çalmazsa aynalı körüğede binmem demiş;
ve hayat bize aynalı körük de getiriyor biz ud kemani istiyoruz...yaşamaya gönlümüz yok da nazlanıyoruz işte...

29 Ocak 2010 Cuma

mazeretim var asabiyim ben...


asabiler ikiye ayrılır; açık ve gizli asabiler...

birincisi, paraüstünü geciktiren kasiyere bağıran müşteri.

ikincisi, hergün sessiz kalıp sonunda bir gün tüm müşterileri kurşun yağmuruna tutan kasiyer...

havlayan köpek ısırmaz derler ya bağırıp çağıran insandan gelecek zarar sadece dil yarasıdır. siz asıl sessizlikten korkun... bağıra çağıra ağlayın mesela hiç bir şey içinizde kalmasın içinizde kalıp zehir olmasın, zehir olup kan kusturmasın...

27 Ocak 2010 Çarşamba

doğum günleri sidik yarışıdır...

benim yılbaşı, doğum günleri, sevgililer günü, kabotaj bayramı gibi günlerle aram pek yok...diğerlerini sonra anlatırım şimdi doğum günlerini neden sevmem onu anlatacam...

doğum günleri bi kere kutlanması saçma bi gün, bu aralar ölümle ilgili çok yazıyorum ama doğum günü ölüme bir adım daha yaklaştık demek benim için... kutlamak şart değil...
bu dünyaya geldiğim günü kutlayacak kadar aşkla sevmedim bu dünyayı...

ancak denemeler yaptım dostlarım üzerinde; kimin doğum gününü hatırlıyorsam o da benimkini hatırlıyor, kime doğum günü hediyesi alıyorsam o da benimki geldiğinde alıyor, özellikle bir gün sonra kutluyorum doğum gününü, o da benimkini bir gün sonra kutluyor, hatırladığım halde hiç arayıp sormuyorum hersene doğum günümü kutlayanı doğum gününde, o da o sene hatırlamıyormuş gibi yapıyor benim doğum günüm geldiğinde:)))hani yaparlarya onlar bizim düğünde bi çeyrek altın taktılar bizde onlara çeyrek takacaz :))))

yani doğum günü güzel bişey olurdu, bi anlamı olurdu benim için, gerçekten samimi duygularla kutlansaydı, dostlarım hatırladı beni derdim, güzel olurdu böyle sidik yarışı şeklinde vukubulmasaydı:((((

şimdi dostlarım bana kızacaklar bu yazıyı okuyunca
ama kızmayın hala samimi olanlar var onların doğum günlerini aynı samimiyetle kutluyorum... bu benim yaptığım da "çeyrek takacaz" anlayışı ile aynı mantık aslında
samimi olanlara samimiyim:)))))

26 Ocak 2010 Salı

alt yazı... next filminden



" gelecekle ilgili bilinmesi gereken şey; ona her baktığımızda değişir. bir kere bakmışsınızdır artık, ve buda her şeyi değiştirir"

filmin türkçe adı yok. next: sonra, sıradaki, bi sonraki, gelecek, bitişik, yanında,yakınında,yanına, yanısıra,neredeyse, hemen hemen, daha sonra, ardından gibi anlamları var filme birini oturtamamışlar, bende oturtamadım... film 2 dakika sonrasını gören bi adamın(nicolas cage)hikayesini anlatıyor. aşık olduğu kadın( jesica biel)yanında olunca ölüme kadar herşeyi görüyor...

hayat roman gibidir, son sayfasında olacakları bilirsen bu sadece sana yük olur. biz son sayfayı biliyoruz öleceğiz, bazılarımız bu son sayfanın çok yakın olduğunu biliyor hatta. öleceğimizi biliyoruz ama bu yükü sırtımızdan indirip yürüyoruz...

ölüyorum
ama bazen bunu unutuyorum...

zen ve nasrettin hoca...

aynı filmden bir sahne daha:
- sosisli sandviç siparişi veren zen ustası fıkrasını biliyormusun
( fıkranın adı kendisinden uzun)
-hayır
- içinde her şey olsun demiş))

Şimdi ben bu zen usta olayına pek eremedim biraz araştırayım dedim, bulduğum ilk cümle
“Bugün Zen'in çok özel dünyasına giriyoruz. Zen çok özeldir” ooo özelse girmeyelim biz abi rahatsız ettik kusura bakma

Zen, kökeni Hindistan'daki Dhyana okuluna kadar uzanan bir Mahāyāna Budist okulunun Japonca'daki ismidir. Hindistan'dan Çin'e geçen okul burada Ch'an olarak ismini duyurmuştur. Tang Hanedanlığı döneminde Çin'de belli başlı Budist okullar arasına giren Ch'an, Çin'den Kore, Vietnam ve Japonya'ya yayılmıştır. 20. yüzyılda Batı'da tanımaya başlanan bu okul, İngilizce ve diğer Batı dillerine Zen ya da Zen Budizm ismiyle girmiştir.
Zen diğer Budist okulların arasından aydınlanma amacıyla yapılan meditasyona verdiği önemle ayırt edilir. Meditasyon anlamına gelen Çince zuochan ve Japonca zazen kelimeleri Ch'an/Zen kelimesinden türetilmiştir. Bu nedenle Batı'da yalnızca bir meditasyon pratiğinden ibaret olarak algılanan Zen aslında Budizm'in bir kolu, bir dindir. 20. yüzyılın ortalarından itibaren Batı'da bir felsefe, bir yaşam tarzı, bir sanat akımı vb. olarak yaygınlaşmıştır. Ancak bu batılı bakış açısı, Uzakdoğu'daki Zen Budistlerin çoğunluğu tarafından paylaşılmamaktadır.

Zen Farsçada kadın demek… yani ilk duyduğumda kadın ustası zannettim :))) ilahi ben:)) bunu fıkrayla bağdaştıramadım pek, esasında halen daha fıkraya gülebilmiş değilim:)))

birde araştırırken zen hikayeleri buldum

Yeni bir öğrenci Zen ustasına yaklaştı ve şöyle sordu: "Eğitimim için kendimi nasıl hazırlamalıyım, usta?" Zen ustası yanıt verdi: "Beni bir çan gibi düşün; bana hafifçe dokunursan küçük bir ses çıkacak. Güçlü vurursan, yüksek bir ses duyacaksın!...

2- Tenno, on yıllık çıraklıktan sonra Zen hocası rütbesini elde eder. Yağmurlu bir gün, ünlü Zen ustası Nan-İn'i ziyarete gider. İçeri girdiğinde usta onu bir soruyla selâmlar: "Tahta takunyalarını ve şemsiyeni kapı önünde mi bıraktın?" "Evet," diye yanıtlar Tenno. Zen ustası devam eder: "Şemsiyeni ayakkabılarının sağında mı solunda mı bıraktın?" Tenno soruyu yanıtlayamaz; henüz "Tam farkındalık" olayına erişemediğini anlar ve Nan-İn'in yanında çırak olup on yıl daha çalışır!...

(hadi canım 10 yıl daha mı:)

3- Bir öğrenci, Zen ustası Suzuki Roshi'ye(hocası motorfabrikatörü galiba) sorar: "Neden Japonlar çay fincanlarını ince ve kolayca kırılır bir şekilde yapıyorlar?" Usta yanıtlar: "Fincanlar kırılgan değil, sen onları nasıl tutacağını bilmiyorsun sadece! Kendini çevreye uyumlu hale getirmelisin!..."

4- Bir üniversite profesörü bir gün Japon Zen ustası Nan-İn'i ziyarete gider; amacı Zen hakkında bilgi edinmektir. Nan-İn profesöre çay ikram eder ve fincanını iyice doldurur; fincan dolduğu halde çayı koymaya devam eder. Profesör fincanın taştığını görünce dayanamaz ve sorar: "Fincan doldu, taşıyor! İçine daha fazla bir şey alamaz! Usta Nan-İn yanıtlar: "Bu fincan gibi siz de kendi fikirlerinizle dolusunuz. Fincanınızı boşaltmadan size nasıl Zen'i gösterebilirim ki?"

5- Bir dövüş sanatları öğrencisi hocasına gider ve sorar: "Ben kendimi sizin savaş sanatı sisteminizi öğrenmeye adadım. Bu konuda ustalaşmam ne kadar sürer?" Hoca yanıtlar: "10 yıl!" Öğrenci sabırsızlıkla konuşur: "Fakat ben daha kısa sürede usta olmak istiyorum. Çok çalışacağım. Her gün pratik yapacağım, gerekirse günde 10 saatten fazla çalışacağım!" Hoca bir an düşünür ve yanıt verir: "20 yıl!"

6- Bir öğrenci meditasyon hocasına gider: "Meditasyonum felaketti. Dikkatimi toplayamadım, ayaklarım ağrıdı, uykum geldi, korkunçtu!" Hoca sakince yanıtlar: "Bu geçecek!" Bir hafta sonra öğrenci yeniden hocasına gelir ve şöyle söyler: "Meditasyonum harikaydı! Kendimi çok farkında, çok barış dolu, çok canlı hissediyorum! Gerçekten harika!" Hoca yine sakince yanıtlar: "Bu geçecek!"

7- İki adam rüzgarda dalgalanan bir bayrak için tartışıyorlardı. Birincisi, "Gerçekte hareket eden rüzgardır," dedi. İkincisi, "Hayır rüzgar değil bayrak hareket ediyor!" dedi. Oradan geçmekte olan bir Zen ustası konuşmayı duydu ve onların yanına geldi: "Ne bayrak ne de rüzgar hareket ediyor; hareket eden, sallanan yalnızca zihindir!"

8- Yaşlı bir adam kaza eseri bir nehre düşmüştür ve yüksek bir şelaleye doğru gitmektedir. Etraftakiler hayatı için endişe ederler. Adam, mucizevi bir şekilde şelalenin altından sağ olarak çıkar. Herkes ona nasıl sağ kaldığını sorar; yaşlı adam yanıtlar: "Kendimi suya uydurdum, suyu kendime değil!"

9- Bir Japon savaşçı düşmanlarına yakalanır ve hapse atılır. Ertesi gün sorguya çekileceği, işkence edileceği ve idam edileceğinden korktuğu için o gece uyku tutmaz. Ancak bir süre sonra ünlü bir Zen ustasının sözleri aklına gelir: "Yarın gerçek değildir, bir yanılsamadır! Tek gerçek 'Şimdidir!' Bu sözleri düşündükçe savaşçı rahatlar ve uykuya dalar.

10- Ruhanî hoca ve onun havarileri akşam meditasyonuna başlamışlardı; manastırda yaşayan bir kedi çok gürültü yapıyor ve dikkatleri dağıtıyordu. Hoca kedinin akşam duaları esnasında bağlanmasını emretti. Yıllar sonra, hoca öldüğünde bile kedi meditasyon esnasında bağlanmaya devam etti. Sonunda kedi de öldü. Manastıra bir başka kedi getirildi ve bağlandı. Yüzyıllar sonra, ruhanî hocanın izinden gidenler meditasyon pratiği esnasında kedilerin bağlanmasının dinsel önemi üzerine ilimsel yazılar yazdılar...

Şimdi Zen’in engin hakikate espritüel yaklaşması üslup olarak Nasrettin Hoca’nın fıkralarını nasıl da çağrıştırıyor? Dine, yaşama, ölüme bakışı. En korkunç olaylara, hırsızlara, üçkağıtçılara verdiği cevaplar nasıl da çarpıcıdır.
Koca bir göle maya çalması kadar, karısının ölümünü küçük kıyamet, kendi ölümünü büyük kıyamet olarak görmesi, eşeğiyle dağda konuşmaları, fil için Timur’a gidişi, Azraille pazarlıkları, her biri eşsiz bir görmenin izlerini taşır. Dünyanın merkezinin bulunduğu konum olduğunu iddia edecek kadar zeki, bilginin her şey demek olmadığını kanıtlayacak kadar paradoksaldır.
Bence Nasrettin Hoca bir Türk Zen Ustası’dır .

Mezarının her yanı açık(!) koca kilitli kapısı her zaman Zen tapınaklarının “geçitsiz geçit” sözlerini anımsatır bana. Tek başına duran boyut kapılarını. Gören gözlerin akıllarında açılacak kapıları.

Sorun şu ki;Nasrettin hocanın çırakları olmamış, zamanında anlaşılamamış, bize sadece Nasrettin hoca anlatıla gelmiş, öğrenci tarzı bir ileti olmamış, dolayısı ile biz Nasrettin hocada kalmışız fikirleri orada kalmış… ama zen ler olayı felsefeye çevirmişler ve şimdi bütün dünya zenleri biliyor bir tek biz bilmiyoruz çünkü bizim zen lere ihtiyacımız yok Nasrettin hocamız var…değerlerimize sahip çıkmalıyız yoksa bizden başka kimse değerimizin farkında olmaz…

20 Ocak 2010 Çarşamba

öldüm ben nasıl? ne farkeder?




yine bir ağaca yaslanıp
falezlerden akdenizi seyrettim
son kez seyrediyormuşum gibi...
dalgaların kayalarla oynaşmasına dalıp
zamanı ve zamanın içinde barındırdığı
herşeyi unutmuş gibi...
huzurun ve beraberinde getirdiği
sonsuz sessizlik ve dinginliğin içindeuymişim gibi...
sanki ölüme meydan okuyup
azraile gel ulan işte burdayım dermiş gibi...

dalagaları seyrettim uzun süre
ve muhtemelen sözlerini yanlış hatırladığım bir şarkı takıldı dilime...

son bir sigara daha içelim
bu saatten sonra ne farkeder
ne söylesemde gideceksin zaten
3-5 dakika ne farkeder

haydi yine yalan söyle
bu saatten sonra ne fark eder
istemem artık hiç birşey
öldüm ben nasıl?
ne farkeder?

19 Ocak 2010 Salı

harbiden pilav üstü kurular:)))13



Elif su:
ayrılık derken hangi ayrılıktan bahsediyoruz? ama her neyse ayrılık işte kulağa gelişi bile kötü.
ama hadi iyimser bakim olaya:) ayrılık katma değer olarak geride kalanın oluyor. yani sen farketmiyorsun ama sana çok şey katıyor her gidişinde. anlayacağın hepte senden alıp götürmüyor.al bak buda şiirim:P

benden götürdüklerinle değil
bana kattıklarınlayım
hiç olmazsa bende senin dudaklarında
küçük bir tebessüm olayım.

alp: hangi ayrılık? diye sordunya, anlatayım bak dinle sardunya:)))ayrılıklar ikiye ayrılır:) yoların ikiye ayrıldığı ayrılıklar, yolların aynı kalıp araya mesafelerin girdiği ayrılıklar... ikincisi gelir geçer, ne götürdüyse geri getirir fazlasıyla, ama yolların ikiye ayrıldığı ayrılıklar varya alır gider ne varsa... ve "gitme" dahil hiç bir sözün bi anlamının kalmadığı andır o artık...

işte o yalnızlıklar adamı şair ediyor belki; ne olduysa hep o yalnız kaldığım anlarda oldu...yalnızlığa dayanamayıp kalabalıklara karışan insan şair olamaz, yalnızlığı sevmek lazım, yalnızlığa koşmak değil, yalnızlık bi mecburiyet olunca kaçmamak...öyle herşeyini en yakınında kimi görürse anlatan insandan şair olmaz, biriktirmek lazım biraz büyütmek içindekileri, ve sonra zamanı gelince hepsini dökmek lazım, kalemle dost olmak kağıda güvenmek lazım tüm sırlarını dökecek kadar...

şair hayatın temizlik işcisidir... ne diyor orhan veli

“İşim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah,
Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki mavi...”

Deniz yırtılır kimi zaman
Bilmezsiniz kim diker;
Ben dikerim.

Dalga geçerim kimi zaman da
O da benim vazifem;
Bir baş düşünürüm başımda
Bir mide düşünürüm midemde
Bir ayak düşünürüm ayağımda
Ne haltedeceğimi bilemem.

O.V.K.

Evet gökyüzünü her sabah maviye boyar şair,
geceleri yırtık hayalleri diker,
gündüzleri yüreğinizin karasını gösterir,
deniz yırtılır bilmezsiniz kim diker:)))

bir yazıda okudum adını bilmediğim bi şair
“şiir yazmak değil marifet, şiirin hayatını yaşamaktır aslolan” demiş

ben ,sevdiğim kız bana “sen şairsin” dediği andan itibaren, yani kendimi şair gibi hissetmeye başladığım andan itibaren hep düşündüm “şiir yazmak mühim değildi şiir gibi bir hayat yaşamakta marifet” dedim. Yani bakın işte iki şair aynı şeyleri düşünüp kaleme alabiliyor o kelimeleri yan yana getirmekte işten değil , o yazdığın hayatı yaşayabilmekte marifet…
işte şair o zaman olunuyor asıl
bir dörtlük yazdım şiir yazanada şair denir
eee ozaman ben şairim diyemezsin…

ve hayat az pilav az kuru
kiminin tuzu yaş
kiminin kuru...

17 Ocak 2010 Pazar

harbiden gerçek üstü konuşmalar12 (aşk ve ayrılık)




alp:
targutluk ne demek bilmiyorum kuzen, bildiğim bi tağut kelimesi var; allah'a isyan eden ve insanları isyana davet eden. allah'ın hükmünü tanımayarak, büyüklük taslayan. manasında... tanrıdan başka kural koyucu olduğuna inanmak, bir nevi kendi kendimin tanrısıyım mı demek, tanrı var ama kuralları ben koyarım mı demek?
teyzeme bir dua okumak meselesine gelince bazı şeyler kendi inancına göre ters olsa da sevdiğin insanın inancına uygun olduğu için yapılabilir, bir dua senin inandıklarına zarar vermez, ama belkide annenin ruhuna ulaşır senden bi ses...
bunu söylüyorum ama ben inançlı bi insan olsam da içimde hala hafif şiddette çatışmalar devam ediyor , ben kuranın mezarlık kitabı olmadığına inanıyorum, kuran veya herhangi bir kutsal kitap ölüler için değildir. yaşayanlara yol göstermek için vardır… mehmet akifin onlarca dizesi var dini yanlış yaşadığımızı anlatan, kuranın mezarlık kitabı haline geldiğini anlatan...sanki yaşayanlar okuyup anlamaya çalışıyorda... neyse ben de burda kesiyorum bu konuyu

dedemin şiirini bulup banada gönderirsen gerçekten çok mutlu olurum kuzen...

aşka gelelim :) tabi ki aşk yaşamak için aşk yaşanmaz kuzen, ben önceki yazımda bu manaya gelen bi laf mı ettim bilmiyorum, ettiysem sürç-i lisandır...

ve şu ahhhh dedirten ayrılık meselesi; ayrılık...neresinden bakarsan bak can yakar... zaten düşünemezsin o an, belki konuşamazsında sen yine bi ton laf edebilmişsin, bazen tek laf edersin yada bazen tek laf bile edemezsin...

"ben gidiyorum" dedi
bir şey diyemedim, bir kaç damla yaş cevap olup aktı gözümden.
"seni çok özleyecem" dedi
yine bişey diyemedim, boğazımda bir şey düğümlendi yutkunamadım
" bir şey söylemeyecek misin ?" dedi
çok manasızdı o durumda ama "gitme" dedim...

avazım çıktığı kadar susmak benim çok yakından bildiğim bişey...

ayrıldık
en bayağısından
bir kesir çizgisi ile...


elif su: ben biraz geriden takip ediyorum ama şu senin sorduğun
bin kıtalık şiirden sonra veya o kadar çok sevdikten sonra 5 evlilik meselesinde söyleyecek sözüm var:)

hayatta öyle değilmidir zaten içimizde bir mükemmel yaratıyoruz...sonrada onu araryıp duruyoruz...hatta onu ararken amacımızdan bile şaşıyoruz...mesela size bir tepsi içinde çeşit çeşit bardaklarla çay ikram etsem
(ama unutma bardak sayısı bizim sayımızdan fazla. yani tercih hakkımız çok diyebiliriz)dedim yah çeşit çeşit bardak cam olanı var porseleni var plastiği falan
sen hangisini alırdın? tabikide içlerinden en güzel duranını en alımlısını onu seçerdin işte ama burda amaç neydi? çay içip biraz sohbet etmek değilmiydi? demek istediğim...biz bardaklara odaklanıp çayın tadını almıyoruz onun içinde her bardağa ayrı ayrı bağlanıp seviyoruz ve sonra bir diğeri bir diğeri taki amacımızın çayın tadını almak olduğunu hatırlayana kadar bunu sadece aşk için demiyorum...aşk iş hedef
kısacası hayatın ta kendisi için konuşuyorum


alp:o kadını o kadar sevmişki...öyle bir aşkı bi daha bulurmuyum diye
beş kere evlenmiş...bulamadıkça evlenmiş... işte aradığım cevap bu verdiğim gol pasını çağlar ıskaladı ama sen çok güzel bi vole vurdun gelişine:)))ancak hep gol atmakla olmaz elifim arada gol pasını sende vereceksin bizde belki tabutta rövaşata vuracağız...yani dar alanda kısa paslaşmalar güzelde, birde araya dikine toplar atmak o toplara çapraz koşular yapmak lazım:)))) bunlardan senin ve bütün kadınların hiç bir şey anlamadığını sanıyorum:)))umarım yanılıyorumdur...

herşey güzelde gs yenilsin diye dua etme hocaaaaa:)))

Malatya'lı imam
Celal Tilgen, Malatya'daki şeker Camii'nin imamı.
Lakabı, şeker Hoca. Ama bu lakabı sadece camiye borçlu değil.
Tilgen yani namı diğer şeker Hoca, ülkenin en modern din adamlarından biri.
Vaazlarını laptopla veriyor. Soruları internetten yanıtlıyor, vaaz arası reklam alıyor.
Vaazını 'Malatyaspor Galatasaray'ı yensin, amin' diye bitiren ama kimseden tepki almayan bir din adamı
Şeker Hoca bir alem hoca : 'Peygamberimiz yaşasaydı cipe binerdi, zatendevenin de iyisine binmiş!' diyor. Teravih namazında eli boş gelen kadınlara'Televizyon programlarına börek çörek yapıp gidersiniz, buraya eliniz boş geliyorsunuz!' diye takılıyor. Söylediklerini oya sunuyor, Cuma namazının farzını kıldırıp 'Memleketin 330 milyar dolar borcu var, haydi şimdi gidip çalışın!' diye cemaati işlerinin başına gönderiyor. O Malatya'nın ünlü şeker Camii'nin şeker Hoca lakaplı imamı Celal Tigen. Basın Yayın Halkla İlişkiler mezunu. Yaşını sorduğumuzda '52 modelim!' diyor. İşte sorular ve cevaplar:

Cemaatiniz camiden taşıyormuş. Nedir bunun esbab-ı mucibesi?
'Zebanilerden, cehennemde kaynayan kazanlardan, cehennem ateşinde yananlardan bahsetmem. Cami korkutma yeri değil, sevdirme yeridir. Adam camiye zaten dert, ızdırap içinde geliyor. Bir de cehennemden mi bahsedeceğiz?'

Camide promosyon uygulamanız varmış?
'Gelenleri caminin monoton havasından kurtarmak lazım. Camiye gelen çocuklara camiyi sevdirmek gerekir. Onlara sorular soruyorum, bilseler de bilmeseler de şehirler arası bilet, çeyrek, cumhuriyet altını veriyorum.'

Camilerde niye devamlı ayakkabılar çalınır?
' Bizde ayakkabılar kaskoludur. Ayakkabısı çalınana ayakkabı alıyorum.'

Hep böyle grand tuvalet mi giyersiniz?
'İslam dini cübbe, sarık, takke ve tesbihten ibaret değildir. Peygamberimiz sıcak iklimde yaşadığı için entari giymişti. Kutuplarda yaşasa öyle mi giyecekti?'

Hurafeler ve batıl inançlara niçin bu kadar itibar ediliyor?
'Şiddetle karşıyım. Gidiyorlar türbelere, çaputlar bağlıyorlar, ' Al sana göbek, ver bana bebek!' bunlarla uğraşıyorlar. Malatya'da Keşaf Baba Türbesi var. Bir baktım kadınlar türbenin etrafında neredeyse içki kokteyli yapıyorlar. Yakını içki içen eline viski, şarap, rakı ne varsa mezara getirmiş. Şimdi bu adam kalksa bunları kovalasa haklı değil mi? Bunlar dini, takvim yapraklarında, cami diplerinde öğrendikleri için oluyor.'

Allah bilir sizin internet siteniz de vardır?
'Cemaate; www.celalhoca.com.tr 'ye girin, sorular sorun dedim. Cemaat araştırmış. 'Hocam bulamadık!' dediler. Sitem yok, espri yapmıştım. Ama hazırlıkları yapılıyor, yakında olacak.'

Cuma Namazının farzını kıldırıp cemaati gönderdiğiniz oluyormuş, niye?
'Bu memleketin 330 milyar dolar borcu var. Namazın farzını kıldırdıktan sonra; 'Haydi şimdi gidin çalışın, memleket düzlüğe çıksın!' diyorum.'

Sizden rahatsızlık duyanlar yok mu?
'Neşeli şeyler anlatıyorum diye çok tepki verdiler. Dini preslemişler, monoton hale getirmişler. İslam dini güler yüzlü bir din ama namazı bile somurtarak kılıyoruz.'

Şeker Hoca devam ediyor:
'Şeker Camii'ne yalınayak gelinmesini yasakladım. Ayağında mantar, egzama, başka bir hastalık olabilir. İnsanlar o ayakla basılan yere secde ediyorlar. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı'na cemaate galoş giydirelim dedim. Henüz alamadım ama 1000 tane alıp koyacağım camiye.'



***
'Bir gün sabah namazı için camiye gelmiştim. Üstünde hırka olan birini gördüm ama çok karanlıktı, tanıyamadım.'Kimisiniz?' dedim, 'Turgut Özal'ım' dedi. O sırada Başbakandı. Korumalarını atlatıp gelmiş. Annesi Hafize Hanım'la tanıştırıp aile imamları olmamı, dini konularda onları yönlendirmemi ve yılda 5 kere hatim indirmemi istedi. 'Babam için 5 kere hatim indirmiyorum, ancak bir kere yapabilirim!' dedim. 'Peki öldükten sonra mezarıma 5 yıl boyunca gelip dua okur musun?' dedi.
'Ya Amerika'da, Arabistan'da ölürseniz, nasıl geleyim?' dedim, onu da kabul etmedim.
Ama 4 yıl boyunca Özal ailesinin aile imamlığını yaptım.'

***

'Bir zaman cami yeni yapıldığı zamanlarda 4 avize gerekiyordu. Halde çalışan birine; 'Sen camiye avizeleri getir, ben senin reklamını yapayım!'dedim. Cami doluyken cemaate; 'Namazın farzı kaç diye sorsam aranızda bilen olur, bilmeyen olur. Haydi ondan da vazgeçtim, abdestin farzını sorsam onu da bilen olur, bilmeyen olur.. Ama kaliteli, ucuz sebze ve meyvenin hal binası No:47 Şahin Topaloğlu'nda satıldığını bilip oraya gidersiniz!' dedim. 15 gün sonra avizeleri getirdi. 'Hocam, gelen giden benim dükkanı soruyor, caminin başka ihtiyacı var mı?' diye sordu.'

***

'Bir ara dünya kupası maçı vardı. Birkaç rütbeli kişi teravih namazını da, maçı da kaçırmak istemiyordu. 'Hocam ne yapacağız?' diye sordular. 'Teravihe gelin, hızlı kıldırıp sizi maça yetiştiririm!' dedim. Birkaç rekatı hızlı hızlı kıldırdım. Sonra biraz rolantiye almışım. Maça geciktiler. 'Hocam ne yaptın?
İyi gidiyordun,sonra birden yavaşladın?' dediler. 'Yahu radara yakalandık! Görmediniz mi, cemaatin arasında Malatya Müftüsü vardı?' dedim.

16 Ocak 2010 Cumartesi

harbiden gerçek üstü konuşmalar11 (ayrılıkta takılıp kalmak)


Alp:
kuzen vallaha bende teyzemin yanaklarından öptüm özdeyiş gibi sözü için:)))ikinci olarak dedemin eski ozanlar gibi belli konularda laf gelince doğaçlama olarak şiir tadında laflar ettiğini biliyorum, ama yazılı şiirleri varmı? ben bilmiyorum hep sözlü ve anlık sanırım...

gelelim aşka; aşkı yaşamadan önce daha derin duygularla yazıyorum ve yaşıyorum, aşkı yaşarken hiç yazamadığımda oluyor. Derler ya leyla ile mecnun bir araya gelseydi bu kadar büyük aşk olmazdı,yada ferhat şirinle yada romeo julietle. aşk yaşanamadıkça büyüyor, yaşandıkça tükeniyor galiba yada yerini başka şeyler dolduruyor...

tüm fiiler aşkın içinde olmalı, herşey dahil olmalı aşka, ama bu sadece şiirlerde dile geliyor. yaşadık bitti diyor adam... nasıl diyor şarkıda; aşk hiç bitermi? aşk duyduğun insanla yolların ayrılabilir ama aşk hiç bitermi? kalır bir nefeste bir ağaç kovuğunda aşk hiç bitermi? kalır...

futboluda aşk ile sevmenin adına fanatizm diyorlar, şiddete yönelen taraftarlığada. bu ikisini ayırmak lazım şiddete yöneldiğinde teyzemin dediği gibi yobaz bir oyun oluyor. ama aşk ile yapılan her şey daha güzel olur...futbolun kendisinde değilse bile bir yan ögesinde aşk varsa futbol da ozaman daha güzel oluyor. benim en güzel oynadığım maç belkide aşık olduğum kızın seyrettiği maçtı. yada çalıştığım şirketin takımıydı sevdiğim arkadaşlarımla aynı takımda olduğum maçtı,sevdiğim bir yere bir isme ait olduğum maçtı, yada üzerimde sevdiğim renkler varken oynadığım maçtı,
futbolu aşk ile sevmek taraftarıda güzelleştirir şiddetten de uzaklaştırır tribünleri...

asıl mevzulara gelelim şimdi: "tanrıya erememek" veya "mevlanaya erememek" bunlar birer seçimdir. senin seçimin. ben yada bi başkası bu konuda ne desek sana işlemez, biliyorum ben, bu senin kendi iç savaşın, ben o iç savaşı çok hararetli yaşadım kuzen ve inançsızlara hayranım şuan, inançsız olmak müthiş bi cesaret yani cehennem korkusu olmadan ahlak sahibi olmak, çalmamak, kırmamak, insan olmak, böyle insanlar tanıdım çok yakından, öte yandan cennet mükafatı için samimi olmayan ibadetler gördüm, bende bi ara inançlarımı sorgularken inançsızlaştım ve çok zorlandım hayattan koptum, şimdi en sıkıştığımda Allaha sığınıp rahatlıyorum ya o duygu olmadan yaşamak ne kadar zordu...işte o da benim iç savaşımdı ve kendime göre bazı sorularıma ilahi cevaplar geldi ve huzuru buldum, senin içinde huzur diliyorum kuzen sadece huzur ama bunu sen kendin bulacaksın, seni kimsenin etkileyemeyeceğini ben çok iyi biliyorum benide etkileyemediler çünkü... benim iç savaşımda bitmiş değil haaa hafif şiddette çatışmalar devam ediyor hala...

iki kişilik konuşma: bazen sen tek kelimesini bile eksik yada fazla söylemeden anlatırsın ama anlattıkların karşındakinin anladığı kadardır yada anlamak istediği kadardır. özellikle kadınlar bizi anlamamak için dizayn edilmişler. bazen seksen sene küserler niye küstüklerini söylemezler. içindekileri anlatamamak, bu benide çok üzer karşımdakine anlatmak istediklerimi anlatamamak. herkes başka şeyler anlar kimseye derdimi anlatamam. hani derlerya derdimi anlatacak kadar ingilizce biliyorum , bu çok komik gelir bana, ben anadilimde derdimi anlatamazken iki kelime ingilizceyle derdini anlatıyormuş adam...:))) yahu ingilizce böyle bir dilmi bölüm bölüm, derdini anlatacak kadar ingilizce, aç kalmayacak kadar ingilizce, işimi görecek kadar ingilizce:) kuzen ben beş dil biliyorum hemde üçü ingilizce :))))

herkesi güldürürken kimse o sözlerin altında yatanı, anlatmak istediklerimi göremez yaralarımı göremezler, bi palyaço gibi hissederim o anlarda kendimi, makyajımın altında yüzümdeki hüznü kimse görmez...
boşuna anlatıyorumdur bazen bende uzaklaşırım yazmaktan, ama hiç yıldıramazlar beni doğru bildiğimi anlatmaktan...

her akşam güneşle beraber batar
içime,
gün boyu söyleyemediklerim…
alp

susmak yok yola devam
susmak yok
çocuk olup “kral çıplak” demeye devam...
.................

Çağlar Şahin:
dedemin yazılı bir şiiri var bende kuzen. hahibe onun resmini çizmiş oda arkasına bir şeyler karalamış. bulup okucam sana bu şiiri.
aşk yaşamak için aşk yaşanmamalı be kuzenim. bir keresinde bir kız, buz gibi bir veda anında, karşılıklı gözlerimizde yaşlar varken sordu.
-şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?
*Neyi düşünerek yaptım ki. ayrılık anında yapacaklarımı düşüneyim.
*seni düşünüp mü sevdim.
*seninle bir tesadüf tanışmak için çabaladım sanki.
*seni kaybetmeyi düşündüm ve tasarladım mı sanki
*içimdeki yangına kibriti ben mi çaktım sanki.şidmi ayrılınca ne yapacağımı düşüneyim. bilmiyorum ama içki içmek istiyorum, kendimden geçmek istiyorum. kendimi unutmak istiyorum. sensizliğe yaşamamak için bu zamanı yaşatmayan şeyler istiyorum. belki o bir boşulktur. bir aradır belki. ansızın dönersin. bilmiyorum.

işte böle yaşamadığım herşey aşk oluyor kuzen. ama aşkı yaşadığımız ama ayrılık dediklerimiz aşk olmuyor.

07.10.2004

Çok uzun zaman sonra yeniden SEN’i hiç yaşamak istemezken, sebepsiz ve nedensiz, ayaklarım beni sana doğru götürüyor. Fakat karşılaşamadık, ne acı, yolunun üstünde beklemek, SEN’i uzaktan dahi olsa görebilmek pahasına beklemek ne kadar güzelse, SEN’i bulamamaksa boğazıma düğümlenmiş bir acı söz gibi. Görünen o ki
SEN’i görebilmemin tek yolu var oda bir tesadüfe bağlı. Belki bugün, belki zamanın yitikliği altında ezilip, kirlendikten çok sonra. Belkide hiçbir zaman yada öyle bir zamanki SEN ve ben birbirimizi tanımayacak kadar çok yaşlanıp, birbirimizi anlayacak kadar çok üzüldükten çok sonra....

işte ayrılık kuzen. "işte tamda orası" (hep orda aklım)

ben inancsızım kuzen. ister ataist de, ister daist de, ben tagrutum diyorum. tanrıdan başka kural koyucu olduğuna inanan demek.
tüm kuralları ben koyarım kuzen. iyiyi yanlışı ben seçerim ancak. ve korkularım tanrı korkusu değil. sadece kendi vicdanımdan korkuyorum. anneme hala bir dua okumadım. biliyorum bana kızıyordun kesin ama. ne yapalım demekki böyle olması gerekiyor.

iki kişilik konuşmada iki tarafta birbirini anlamış durumda fakat şartlar gereği sonuç değişmeyecek. ama sonuc bu suskunluk. susuyorum kuzen. feryat figan susuyorum. avazım çıkıtğınca susuyorum kuızen. hayatın ta kendisine inat gibi susuyorum. biraz da Aziz NESİN'e özendim susuyorum.

Güneş altında söylenmedik söz yokmuş
Bu yüzden geceleri söylüyorum sevdiğim
Ne gündüz ne de gece yokmuş söylenmemiş söz
bende söylenmişleri söylüyorum yeni biçimde
hiçbir biçim kalmamış dünyada denenmedik
bende susuyorum sevgimi saklayıp içimde
duyuyorsun değilmi sevgilim sessizliğim nasıl hakırıyor
sevgisini konuşarak anlatan çok var
ama bir başka seven yok benim sustuğum biçimde..

hatalar ve eksikler ve hatta fazlalar varsa özür. aklımda kaldığınca. hepte google mahkum değiliz ya. tas tama google olcana. hatalı da olsa hafızamın ürünü olsun :)

15 Ocak 2010 Cuma

harbiden gerçek üstü konuşmalar10 (aşka gelmek)


Alp Arslan Işık

ne içindeyim zamanın
ne de büsbütün dışında
yekpare geniş bir anın
parçalanmaz akışında...
...
kökü bende bir sarmaşık
olmuş dünya sezmekteyim
mavi masmavi bir ışık
ortasında yüzmekteyim...

a.h.tanpınar

abdülhak hamit miydi, yoksa a.h.tanpınarmıydı
hangisi yazmıştı karısının ölümü üzerine bin kıtalık şiir,
bin kıtada her şeyi anlatmış… isyan edip dinden çıkmış sonra tövbe edip geri gelmiş, ağlamış, eski günleri yad etmiş, offff be demiştik lisedeydik edebiyat hocamız bize bunları anlatırken "offf be ne büyük aşk mış" hocamız bize bakıp "evet büyük aşkmış kısa süre sonra evlenmiş başka biriyle, beş evlilik yapmış üzerine" şairler hep böyle mi kuzen? yani aşkı çok derin yaşarlar , zannedersinki bir daha başka kadını gözü görmez bu adamın, sonra yeni biri yine aynı derinlikte bir aşk...? aşksız yapamaz şair, aşksız yazamaz da galiba,

orhan veli ne diyor

Bütün güzel kadınlar zannettiler ki
Aşk üstüne yazdığım her şiir
Kendileri için yazılmıştır.
Bense daima üzüntüsünü çektim
Onları iş olsun diye yazdığımı Bilmenin.

orhan veli iş olsun diye yazmamıştır bence, yada en azından hepsi öyle değildir, belki de iş olsun diye yazılmalı bazen bazı şiirler...

ve tekrar nazım hikmete dönüyorum
"aşık olmayan bi halt olamaz"
şair belki böyle olunuyor;bir aşk adam ediyorsa bizi her aşkta başka bi adam oluyoruz belki daha çok adam oluyoruz, ve sonunda şair mi:)))


çağlar:
kuzen arayı uzattım biraz kusura bakma. anca fırsat buldum.
geçi tamda fırsat değil ama. iki soluklanma molasında yazıyorum.

orhan velinin en sevdiğim şiirlerinden biri. sanki böyle değilmiyiz kuzen. yazdığımız her şiir aslında kendimiz için değil mi? içimizde büyüttüğümüz aşk için. yoksa yaşatıklarımız için değil. hep hayalindeki aşka. Özdemir Asaf'ın dediği gibi "Seni bulmakdan önce aramak isterim. Seni sevmekten önce anlamak isterim" biz aslında içimizde büyüttüğümüz aşka uyacak insan arıyoruz kuzen. sonra kişiler ya ona uyuyor yada uymadı diye yeni bi tane deniyoruz. işte bu yüzden yazdığımız her şiir düşüncesel aşklarımıza.

Öznesiz sevdalar,
Nesnesel sevgililer,
Fiilsiz aşklar,
Yaşıyorum......
Çağlar ŞAHİN

Aynen böyle kuzen. Aşklarımız öznesi yok aslında.Hep gizli özneli, ve benliğimizde yarattığı nesneye aşığız aslında. karşımızdaki et ve düşünceye değil. yaşıyoruz diyoruz, başka bir fiili yok sanki aşkın. oysa aşkla anılabilir olmalı bütün fiiler. ama böyle durum işte kuzen

bugün bir yazı okudum kuzen. iki kişilik konuşma. kendisine bir isim bulamıyorum. iki kişilik konumadan öte birşey. kişilerden biri ben. diğeri esas kadın. defalarca okuduğum ve her defasından çözümsüz kaldığım bir konuşma. her defasın da bu anı yaşasam böyle yapmazdım dediğimiz anlar olur. bu konuşmada tek bir kelimesini eksik yada fazla söylemişim dediğim yer yok. ama genede başından sonuna kadar üzücü bir konuşma. sonucu itibari ile de yıkıcı bir konuşma. şunu demek istiyorum. faydası olmayacaksa konuşmanın susmak gerekiyor. Belki de bu yüzden şiir beni terk ediyor. bloga sadece şiirlerimi yazıyordum. 1.5 senedir nerdeyse 2-3 şiir yazmışımdır. sukunete hapis gibiyim. belki aşarım bunuda
acaba her şaiirde böle olmuşmudur. içimde biriken sözleri bir bilsen. ucunu ucuna ekledimde çıkmasını istemiyorum gün yüzüne
bir küfürün sonuna eklense terk edecek beni ama edemiyorum. sustukça susuyorum.

Tanrının şiirine hiç eremedim kuzen. kalp gözüm çok kapalı. ama bunca etkileyen bir söz dizisi mutlaka muhteşem bir güçtür.
ben galiba başka seyleri seçiyorum kuzen


Hep sahip olmak istedim
Bilgeliğe, güzel kadına,sevgiye
Çok okudum, bilgelenemedim
Çok sevdim, sevdalanamadım
Ki sevdasız kadınları da sahiplenmedim
Belki bilgelikler içinde
Çürümeye başlarsa etim
Tırnağımda ayrılmadan daha
Beni bulsa, bulsa
Kızıl sakallı zebaniler kucaklar
Ki ben hurileri sahiplenemedim…

03.07.2006
Pazartesi
22:55
"işte tam da orası" kuzen
tırnak içinde yazılmak için küfür bekleyen bir şiir
tüm ayrıntısı ile beynimin içinde dolaşıp duruyor aylardır. çıksa çıkacak. ama susuyorum kuzen. lanet bir öksürük ile çıkacak ama ne zaman kim bilir.

alt yazı...yahşi batı...

"yahşi batı"yı seyrettim... bu cem yılmazın şımarıklığının zirvesi olmuş bi film... yani bu adam ben ne yapsam 2-3 milyon insan izler şımarıklığı içinde...yahşi batıyı hiç beğenmedim ki uzun zamandır cem yılmazın hastası olan biriydim, arogda yavaş yavaş başlayan çökme yahşi batıda tavan yapmış...

bu filmi kimseye şiddetle tavsiye etmiyorum( bu da nasıl bi cümleyse)
gitmeyin o filme
az seyirci giderse belki cem kendine gelir
ve eski tadları bulacağımız filmler yapmaya başlar...

düşünün insanların sadece küfürlere güldüğü bir film yaaa tama ince espiriler var anlamıyor halkın çoğu ama artık sıradan espiriler oldu onlar...

14 Ocak 2010 Perşembe

internette kime ait olduğu tartışılan şiir...

Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm, korktum.
Ağladım.

Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.... Devamını Gör
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi. ..
Ağladım.

Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu
öğrendim.
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını,
zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...

İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanin içinde
iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.

Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu
öğrendim.

İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.

Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek
Gerektiğini öğrendim.

Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar
önemli olduğunu öğrendim.

Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...

Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.

Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek
olduğunu öğrendim.

Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el
sürmemek olduğunu öğrendim.

Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da
“lezzet” kattığını öğrendim.

Her canlının ölümü tadacağını,
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.

buraya kadar can dündar'ın "hayatta ne öğrendim" şiiri...
bazı yerlerde sonuna mevlananın alttaki şiiri eklenmiş ve şiirin tümü mevlananın gibi yayınlanmış...

Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akıl unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...

Mevlana…

hayat acımasız...



hayat acımasız
yumurtadan erken çıkan
hayatta ilk iş olarak
diğer yumutayı yuvadan aşşağıya atar...

bunu ben bilmem kaç yaşımda anladımda
bu tüyü bitmemiş kuş yavrusu nerden anlamış
onu anlamadım...

hayat acımasız
onu atmazsan ekmeğinin yarısını alacak
daha kötüsü belki bi gün seni yuvadan o atacak...

harbiden gerçek üstü konuşmalar 9 (kuzenler şiir atölyesi)


kuzenler şiir atölyesine yeni kaydını yaptığımız kuzenimiz elif su'nun ilk kayıt şiirini takdim etmekten gurur ve onur duyarız efendim:)))

sessizlik sensizlikle kavga ederken
sessizlik hiç susmuyor
sen yanımda yokken
kaçıp kurtulmak isterken bişeylerden
ne mümkün
sensizlik yanıbaşımdayken...

elif su...

alp:yaz tabiii yaz...aklına ne gelirse yaz...düşünmeden yaz
güzel olmayacak deme...yüreğinden ne geçerse yaz...tereddüt etme yazmaya...
yaza yaza gelişeceksin daha...yaz 30 olsun 40 olsun şiir olsun düz olsun yaz...kimse anlamasada yaz,bir tek sen anlasan yeter...hiç bir şey anlatmasanda yaz... atölyemize hoş geldin...

atölyenin 1. kuralı hiç bir zaman oldum deme. oldum diyen bitmiştir, gidecek yeri kalmamıştır bi hedefi yoktur artık üretemez...
2. kural: burada 1. kural dahil herşey tartışılır...:)))
........
elif su: bi futbolla şairlik bi arada, bu kadar güzel durur mu. her ikinizde çok güzel bağlamışsınız konuları...annem bu yazdıklarımızı okuyunca acayip bi yorum yaptı: " olurmu öyle şey futbol gibi yobaz bi konuyla şairlik bir arada" :)))

alp:tizem öncelikle yanaklarından öpüyorum ve haklısın her an birilerinin birlerini kandırmaya çalıştığı, her an bi yerinden şike fırlayan, yeşil sahanın içinde değilde dışında daha çok ayak oyununun olduğu bir spora yobaz denmez de ne denir...diline sağlık :))))
futbol aslında yobaz bi oyun değildi, hilesiz oynandığında daha zevkli bi oyundu, hala az da olsa güzellikler yaşanıyor size 2009 yılında fransada oynanan marsilya-auxer maçından bahsedeceğim maçta ev sahibi takımdan kone isimli oyuncuya kırmızı kart çıkarıyor hakem.kone itiraz ediyor hareketlerinden anlıyoruz ben bişey yapmadım diye yalvarıyor. bu arada hakemin hareketlerinden anlıyoruz ki sen dirsek attın rakibine diyor. auxer li brisha hakemin yanına gidiyor ve hakeme konenin dirsek atmadığını söylüyor. hakem kırmızı kartı geri alıyor maçı bir kişi fazla oynayarak rahat kazanacak auxer 11 e 11 oynayarak 0-2 kazanıyor...
futbolda böyle güzellikler o kadar az ki kadınlar belkide bu yüzden sevmiyorlar futbolu, yobaz buluyorlar bu yüzeden.

bu profesyonel sahalarda da böyle, okul bahçelerindede sokaktada böyle. üniversitede futbol oynamakiçin toplandık tam 9 kişiyiz bir kişiyi dışarda bırakıp 4 e 4 maç yapmak istemedik, 5 e 4 oynayacaktık ilk yarı beş kişi oynayan takım ikinci yarı 4 kişi oynayacaktı. ancak ilk yarı 4 kişi oynayacak takıma kimse geçmek istemedi ben dedim ki her iki devrede eksik takımda ben oynarım. ilk yarı 4 kişiyle oynadık 4-1 önde bitirdik, ikinci yarı fazla eleman bize geçmedi yine eksik oynadık ve maçı farklı kazandık. sahayı terkederken herkes beni tebrik ediyordu, çünkü herkes kolay yoldan kazanabileceği takımda olmak istedi, sahada yüreğiyle oynanayan bir kişi vardı belki farkı o yarattı. yürek meselesi yani. zor olanı başarmak daha büyük bi zaferdir çünkü, kolay yoldan kazanmanın hazzı zaten büyük olmayacaktı bana göre...

bu manada hile ile kazanılan zaferin de bi anlamı yok tabiki. kazanan taraf onurunu kaybetmişse pek bişey kazanmış sayılmaz. geriye baktığınızda evet ordaydık ve onurumuza kazandık diyebiliyorsan o zaferdir...

futbolu hile hurdadan kurtardığımız zaman yobaz bi oyun olmaktan çıkacak ve bayanlarda daha çok sevecek erkeklerde şimdikinden daha çok zevk alacak... ama ben temizim sen kirlisin diyerek bu temizliği yapamayız futbol kirliyse büsbütün çamurun içindedir her yerinde pislik vardır. futbol kirliyse şiirle temizlemek lazım. şairlerin futbolla ilgilenmeside lazım çünkü futbol hayatın içinde bi oyun ise hayatın içinde her türlü pisliğe karşı duran şair futboldan uzak duramaz...

futbolun atışmalarını da hakaret değilde bi gülme unsuru olarak yapmak lazım.
fbahçeli bi arkadaşla atışmam şöyle olmuştu

fb'li- ulen iyiki bi uefa kupasını aldınız 10 yıldır aynı terane neymiş uefa kupası pehhhh kupada kupa olsa bari...
gs'li- ulen 27 yıldır türkiye kupasını alamayan adamlar uefa kupasını beğenmiyorya deli olcam
fb!li- ulen siz uefa kupasını kırdınız beeee, uçakta getirirken kırdınız kapalı çarşıda yaptırdınız. hakan şükür kupayı taşırken kafasına çarptı alnı açıldı, görmemişin bi kupası olmuş işte....
gs li- uleeeen en azından biz artık görmemiş değiliz hala görmemişler var aramızda:))))))

13 Ocak 2010 Çarşamba

harbiden gerçek üstü konuşmalar 8 (tanrının dili)


elif su:
ben futboldan pek anlamam amaaaaa seyretmektende bi o kadar zevk alırım bi de oynarımda gerçi bnden sonra maçtan pek sağ çıkan olmuo ama olsun ben baya eğleniom …
hatta dersaneden gelirken maç yapan çocuk gördümü hemen oyuna giriyom
ve ayriyettende bilirsin koyu bi gs taraftarıyımdır ama yinede futbol hakkında pek yorum yapamam şairlik konusunda yapacam ama:)

bence şairlik bi anlamda yüreğinle yaşamaktır
veya bunu şöyle anlatim: bundan binleeeeerrrrrce yıl önce yeryüzündeki her insana
bi tanrı gücü verilmiş bi düşünsene 'tanrı' kelimesinin içerdiği manayı anlamı
insanoğlu ya bu, elindeki bu gücü istismar etmiş ve Büyük Tanrı bu tanrılık gücünü
ünvanını geri almaya karar vermiş ama bu seferde ortaya bu olağanüstü gücün, görkemin şanın şöhretin.....nereye saklanacağı sorunu çıkmış… birinci danışmanı yere derin bi çukur kazıp onu gömelim demiş... Büyük Tanrı olmazzz diye karşılık vermiş bigün biri orayı kazar ve onu orda bulur demiş...bu sefer ikinci danışmanı konuşmuş benim bir fikrim var insanlığın bütün gücünü en yüksek dağın tepesine koyalım demiş... büyük tanrı bunuda reddetmiş bigün biri oraya tırmanır ve onu orada bulur demiş...bu seferde 3. danışmanı konuşmuş onu okyanusun derinliklerine bırakalım demiş
tabi büyük tanrı onada olmaz demiş biri okyanusa dalar ve onu bulur demiş

ve tanrı: bu olağanüstü güç kaynağını,görkemi, şanı, şerefi...gezegendeki her insanın yüreğinin içine koyacağım oraya bakmak kimsenin aklına gelmez demiş...

alp:
o günden beri insan oğlu yüreğine bakmayı her akıl ettiğinde ya aşık olmuş ya şair…
aslında bunu şimdi yazman iyi oldu buna benzer bi yorum yaptım zaten
çağlarda destekleyen bi yorum yaptı
ama blogda henüz yayımlamadım

çağlar şahin:
bence şair tanrı ruhundan gelmeli. tanrı sözü gibi sölemeli sözü. ve bence şair inancları değiştirmeli kendi dünyasında bir inanca bir aşka bağlı kalırsa söylediklerinin yanlışlarını göremez diye düşünürüm hep...

Alp:
konumuz içinde şiir ve tanrı olunca şu notu eklemeden geçemeyeceğim: kuranın çok ilahi bir şiirsel dili olduğunu, ve arapça bilenlerin hayran kaldığını biliyoruz yani allah en büyük şair :)))) hani şair tanrı ruhundan gelmeli demiştinya kuzen...şiir tanrının dili... dikkat edin tanrı kelamı demiyorum tanrının dili diyorum...

haRbiden gerçek üstü konuşmalar 7(içimizdeki örtüler ve dışımızdaki göreceler)


astek takvimi...

Alp:
:))))tabiki öyle yaparsın kuzen, bende öyle yaparım benden esirgeyene cömertlik etmem kime sorsan beni aramayanı aramam der, ama benim anlatmak istediğim, bir gün herkes böyle düşünürse esirgeyen kalmaz ütopyası... ben çırılçıplak insanlar olsun istiyorum etrafımda, anlatmak istediğim kumaşların örttüğü bedenin çıplaklığı değil içimizin örtülmemişliği... yani bunu hiç kimse yapamaz diye yanlıştır dememek lazım, olmayacak bişeyse üzerinde durmaya gerek yok dememek lazım, üstüne gitmek yılmamak lazım, bir eski söz de derki "yıldızlara ulaşamayabilirsin ama onların ışığında yolunu bulursun, durduğun yer kar, cebinde"

dünya biraz daha uzak olsa tüm dengeler bozulur kuzen . mars gibi soğuk oluruz yada venüs gibi sıcak. hz isa miladi 0 sıfırda doğmamış diyorlar dört yıl önce doğmuş, yani şimdi miladi takvimde 2014 deyiz, ve 2012 geçmiş, maya takviminde yazan kıyamet yok, olmamış :)))) çinlilerin takviminde 5000'li yıllardayız. zaman göreceli ve insan oğlunun uydurduğu bişey ama dünyanın 365 gün 6 saatte döndüğü şimdilik bir gerçek...

tabiki yeri geldiğinde küfürde etmeli şair " anasını avradını" diye biten şiirim var ötesinide söylemişliğim var. sınırsızlık bu zaten ben şiirimi heceölçüsü, kafiye redif, mısra kıta, edep haya gibi kalıpların içine koymam , sınırsızdır şiirim, benim gibi. ben hayatın içinde ne isem şiirimde de o var hatta şiir yazarken daha bi edepsizimdir yeri geldiğinde:)))

yine bitmedi
koyamadım cümlenin sonuna noktayı,
şimdi nerden aklıma geldi
anasını bilmem ne yaptığımın oktayı…

Yani hayatın içinde Oktay denen zalimin karşısında durmuşum, dim dik hemde, kimsenin söylemeye cesaret edemediği şeyleri yüzüne vurmuşum, suratına tuuuuu diye türkürmüşüm, onunla hiç alakası olmayan bir şiirde anasınada sövmüşüm
zalim allahın kılıcıdır ve lazımdır meselesi; doğru... eğer kötü olmasaydı iyi, iyi bişey olmazdı, sıradan olurdu.eğer kötü adamlar olmasa boş kalır sinemalarda, kötü adamlar olmasa kahramanlarda olmazdı da... kimse kötülük yapmasa boş kalırdı hapishaneler işsiz kalırdı gardiyanlar. allah bile kuranda kötülükten bahsediyor " eğer hiç kimse günah işlemeseydi bu dünyayı yıkar yeni bir dünya yapardım"diye

zalim olacak ki şairde olsun üzerine saldıracak...




(saatli maarif takvimi)

nefretle sevgi eşit olmalı meselesi;
bir kızlderili öğretisine göre: yaşlı adam küçük çocuğa anlatıyor "içimizde iki tane köpek kavga eder biri iyilik biri kötülük" çocuk sorar "peki hangisi kazanır" yaşlı adam cevap verir " sen hangisini daha iyi beslersen o"
arınmak geçmişimizi silp atarak olmaz kuzen, genlerimizi nasıl sileceğiz geçmişimiz asıl orda var. bildiğimizi sandığımız herşeyi formatlayıp silemeyiz bir anda, zamanla yanlışları düzeltebiliriz.
herşey eşit olmalı ama sen o eşitliği sağlamak için fedakarlık yapmalısın. senden o dersi alan bir daha hiç kimseden esirgemeyecektir hiç bir şeyi. bir kişi kazansan kar, cebinde...
son olarak hitlere deyineyim; "savaşlar insanın hijyenidir" demiş ya kim bilir onu söylerken neler düşündü o, yahudi pisliklerinden, kirinden arınmış bi alman ırkının hijyeninden bahsediyor olmasın sakın...

Çağlar Şahin:
dünya daha iyi olurmu bilmem kuzen. ben kendimi daha iyi etmek zorundayım sadece ve bunu yaparken birileri nasibini alırsa alır. almasa kendi bilir.

"yahudi pislikleri" bunu aç biraz ?

kötülük allahın bize armağanı kuzen. salman rushdie kitabında neler demek istiyor. eğer tanrı tüm ruhların yaratıcısı ise ki; insana ruhunu kendi ruhundan üfledi. yani salman rushdie'nin dediği gibi benim içimde tanrı var. ben tanrıyım. yada şöle düşün içimizdeki kötülük tanrıdan armağan olmasın sakın. sapkınlık. yada aklına gelecek bir sürü kötü şey. bu top çok tehlikeli girmeyelim sakatlık çıkmasın sonra.

Alp:
Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akıl unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...

Mevlana Celaleddin - i Rumi

kuzen sanırım sadece bu bölüm mevlanaya aitmiş bunun üstündeki satırlar dediğin gibi can dündarın mış...

"yahudi pislikleri" derken bi yazım hatası yaptım galiba: hitlerin iç sesini tahmin ettiğim o bölümü tırnak içine almam lazımdı... esasında israilin politikaları için aynı lafı kullanırım ama direk pis yahudiler diye bi hitab bana yakışmaz kuzen, sen nasıl yakıştırdın...

ve evet kötülük konusunda zaten ben söyleyeceğimi söyledim ama salman rüşdi konusunda aynı fikirde değilim kitabında vardır doğru bişeyler de ama herhangi bir peygambere şarlatan diyen biri okunmayı haketmiyor...
sakatlık çıkmaz kuzen nasıl diyor eskiler fikir telakkisi yapıyoruz, kötülüğünde yaratıcısı tabiki allah, ama bizim seçme özgürlüğümüz var yoksa o körükörüne kaderimiz buymuş yaşıyoruz anlayışı ile sıradan olur giderdik...kötülüğü allah yarattı o yüzden kötüyüm allah kötü olmamızı istiyor diyeni elime alırım allah yarattı demem kuzen :)))) her an önümüzde seçenekler var. sen her an kaderini değiştirebilirsin ama değiştirip değiştirmeyeceğini önceden biliyor allah... benim kader anlayışım bu...


görece diye bir yer var izmirde
göreceli misin? :)))

12 Ocak 2010 Salı

haRRbiden gerçek üstü konuşmalar 6 ( karanlıkta kalmak)


alp:
şair çatal yürekli olur meselesine gelince; baştan beri hep bunu yapıyoruz ,şair böyle olur ,böyle olmaz ; sonra ara ara diyoruz ki : şair her şekil olur her şey olur sınır tanımaz, onu bi kalıbın içine koyamayız . naif yürekli şair de olur ki bana göre en güzeli odur, çatal yürekli de olur sokar zehirler de sana göre de o güzeldir... burada mesele şaire bi elbise dikmek olmamalı önemli olan bu rengarenk şairler dünyasında ortak bölenin en müşterek güzelliğinde buluşmak olmalı , çatal yürekle sokup zehirlemekten kasıt kötü olana iyiyi zerk edip onu müspet yönde zehirlemek olmalı, senin kin ve nefretten kastında kötülüğün civarından geçmeyen bi duygu olmalı yani seni reddeden bi kadına kötülük düşünmüyorsun ona kin duyduğunu söylerken ona ulaşamamanın acısı içinde kinmiş gibi duruyor…
karanlık taraf gizemlidir insanı çeker ama asla karanlık tarafta olmak için gitmezsin oraya gizemini merak eder gidersin... karanlık taraf her zaman daha güçlüdür çünkü o kurallara uymak zorunda değildir ondan her şey beklenir önemli olan ise oyunu kural dışına çıkmadan kazanmaktır... tıpkı bir futbol maçında bir hakemin beşiktaşın ofsayttan yediği golde, ofsayt bayrağını kaldırmaması gibi. rakip haksızlıkla karanlık taraf olarak öne geçmiştir ve sen “bu haksızlık” diye isyan edersin çünkü sen kuralına göre oynuyordun onlar kuraldışına çıktılar...
kuzen futbolu şairliğimizden uzak tutalım, ikisi yanyana olmaz derken; futbol üzerine şiir mi yazmayalım diyorsun yoksa futbol konuşurken şairlik kisvemizi çıkarıp atalım mı diyorsun bunu tam anlamadım:))))
belki taraf olmadan aynaya her açıdan bakmak kolay olandır, zor olan bi taraf iken her taraftan bakabilmektir...

dünya hangi gün düzelir? meselesi
herkes adam olduğunda…. ve adam olmanın da üç şartı var
1-sana kötülük edene iyilik edeceksin
2- senden esirgeyene cömertlik edeceksin
3- senlen bağını koparanla yeniden bağ kuracaksın

ne zaman adam oluruz şair güzel anlatmış

ne zaman adam gibi adam oluyor insan
çok gezdiğinde mi?
çok gördüğünde mi?
çok bildiğinde mi?
çok ünlü, çok zengin olduğunda mı?
çok sevildiğinde mi?
yoksa bunların hepsi bir kenara
adam gibi sevdiğinde mi?

bu şiirin altına not düşmüşüm

ben senle adam oldum güzel kız...

Çağlar Şahin
şiir can dündarın şiiri gazetede okumuştum. can dündar da mevlananın şiirini harfiyen çalacak değil ya.bence tamamını okumalısın.internet bir kenera her yazılı olan da doğrudur kesindir değil tabi. ay takvimi güneş takvimi herşey göreceli kuzen. şartlar değişirse sonuçlarda değişir. insan statükonun sonuçlarına köre kurallar koyar buda onlardan işte. yani dünya biraz daha uzak olsa güneşten 365 yerine 370 günde yıl olurda buda bizim bütün bildiklerimizi. bütün geçmiş tarihimizi kronolojimizi alt üst ederdi. ki bunun böyle olmadığını söylemek mümkün değil yani. 1 milyar önceki dönüşle şimdiki aynı değildir muhtemelen. ama bunu algılamanın tek yolu bir teori ve bilimin kendisine inanmakla mümkün kılınabilir.
şair tanımı vardır kuzen ve mutlak doğrudur. ama özellemedir bu ve değişmesi gerekir sürekli. şu andaki statikoya göre benim tarifim budur. belki yarın değişir ama kim bilirki. şairin zehiri benzetmesi anilikle alakalıdır, şiiri okursun ve damarlarında artık o duygu vardır. dünyaya bakışında bir farklılık olur. şair gibi düşünür olursun artık. şair kötülükle beslenmemeli hiç kimse kötülükle beslenmemeli ama yeri ve vakti geldiğinde heybeden bir parça hakaret. kinaye, küfür çıkarabilmeli.
sen diyorsun ki kötülük edene iyilik et. bu bir tezdir. bende diyorumki zalim allahın kılıcıdır ve lazımdır. yeri geldiğinde o kılıçla saldırmalısın zulmün üstüne. ki böyle olmasa beygamberler neden savaşsınlar. savaşlar aslında barış içindir. barışlarda savaşa hazırlık vaktidir. yani savaş insanın doğasına aykırı değildir. ve bir hitler sözü."Savaşlar insanın hijyenidir" bir açıdan doğru binlerce açıdan yanlış bir söz. ama doğru kısmını algılamak lazım.
benden esirgeyene cömertlik etmem kuzen. benden esirgeyeni muhtaç ederim kendime. beni aramayanı aramam. bana bir adım gelene ben bin adım giderim. ama senin söylediklerin varya. işte onlar eşitlik ve karşılıklılık esasına aykırı. her şey eşit olmalı kuzen. sevgi eşit olmalı. vermek ve almak arasında sürekli tesadüfler olmalı. sevgide ve nefrette eşit davranmalı insan. işte bu bir diriliş meselesidir. insanın kendi içinden yeniden dirilişi. bu senin dediğinin insanı götürdüğü yol sorgusuzluk. kabullenmişlik olur ki. buda bizi 6 milyarı yöneten 1 milyon gibi bir hale sokar.

karanlık taraf kuzen inan acımasız. sekülerlik insanı bu yola götürecek. kanundan korkmayan. tanrıdan korkmayan. insandan korkar mı? korkmaz. sonumuz iyi olmayacak görüyorum. tek çare insan kendinden korkacak. düşüncelerinin kendine zarar vermesinden korkacak ve kendini düzeltecek bu yolda ilk öğreti. arınmak kuzen. bence ilk bunla başlamalı insan. önce bildiğini sandığı herşeyden arınacak. öğretilerinden kurtulacak. sonra yeniden bir bilinç oluşturacak kendince. tagrutluksa tagrutluk yapacak. sonra yaşama ve insana başka mana ile bakacak.bir tanrının bir mesihin bir felsefenin arkasında durmayacak. herbirinden birşeyler katarak kendini yeniden yaratacak.

ben senle adam oldum güzel kız diyorsun. nazım da öle demiyor mu "aşık olmayan bir halt olamaz" diye. belkide budur kim bilirki? ben bilmiyorum. arama görevindeyim şimdilik ve sürekli mesaj atıyorum. "maydey maydey görev yerinde aramaya değecek bir şey yok. göreve devam ediyorum yinede".

11 Ocak 2010 Pazartesi

harbiden gerçek üstü konuşmalar 5 (gerçeği bulmak)



Alp:
Ben, senin Mevlana da bulamadığın şeyin ne olduğunu merak ediyorum aslında biraz daha net anlatırsan :)))))

Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını,
zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...

İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanin içinde
iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
mevlana c.r


Çağlar Şahin
bu dizeler mevalanın mı? can dündarın mı? bence can dündar gibi kuzen hatta devamı var.
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi…
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim

en güzel kısmı şiirin mesela
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu…
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim

devamı ve başı süper bir şiir.
beni Mevlana ya çeken bir şey bulamadım. ne felsefesinde ne de şiirinde. bence iyiliğe varmanın yolu iyilikte değil, kin ve nefrette. ama bu konu hakkındaki fikrimi anlatmak çok zor. yani sevgi verdiklerinden sevgi alamazsın. ama emin ol günün birinde nefret alırsın.

söylediklerine gelince şair naif yürekli değildir. tıpkı can yücelin dediği gibi çatal yürekli olur. bir yılan gibi sokar insanı aniden zehirler. işte şair budur. okunan şiir yada duyulan. bilincin farkettiği anda onu. kurşunla vurulmuş gibi etkilenmelisin. tabi ki şairler sınırları aşmalı. sınırları görmemeli. ama şair kimsenin görmediğini görmeli.yani elindeki aynaya her açıdan bakmalı. benim dediğim şu; taraf olursan bu aynaya bazı taraflardan bakamazsın. buda gerçeği perdeleyebilir. tıpkı senin futbol konusunda bjk şu konuda haksız diye sayarken 1-2 , ben sayarım 10-20 gibi. tam tersi benim içinde geçerli. bende derim ki futbol yorumlarını şair değil de taraftar kişiliğimiz ile bakalım.
ama dünya hangi gün düzelir sorusunu tartışalım kuzen. bu aralar yaptığım tek şey var sorular. sürekli sorular yazıyorum bir kenara. aklıma takılan soruları. kaç tane olurlar bilmem. işte olgunluk bu sorulara verdiğim cevaplar olacak hayatımda. her gün yeni bir soru eklenir mi bilmem. ama olgun insan bu soruların hepsine cevaplamaya çalıştığı gün kendiyle barışmış ve mükemmel insana varma yolunda kocaman adımlar atmış olacaktır. garip sorular olabilir hiç mühim değil yazıyorum. biliyorum ki görünenin ötesinde kocaman bir dünya daha var. aramak mükellefiyetindeyiz. o zaman aramalıyım. örnek. neden kar yağarken yıldırım düşmez? sanki bu sükunete bu ruh dinlendiriciliğini mi bozmak istemez? Öfkesi mi az olur bulutların? bu romantik bir bakış. ya gerçekçi olarak bakarsak. elektrik yükü kar taneleri tarafından nötrlenip toprağa mı kısa devre yapar. nedir yani? gibi sorular ve cevaplar. bir sürü yönü ile.

tekrar söylemek gerekirse benim içimdeki en güçlü duygunun aşk değilde kin olduğunu biliyorum. hayatımda olmazlarımı sevgi aştırmadı bana. kin aştırdı. nefretle daha güçlü bir insan olabildim. ama sevmek sadece beni daha huzurlu bir insan yaptı. ama beni geliştiren. bana şairlik veren içimdeki aşk değildi. aşkıma cevap vermemiş bir kadına ağlayarak yazdığım şiirlerin tadı,elini tutup yürüdüğüm bir kıza söylediğim sözler kadar gerçek değildi. yani bu demek değil ki herkes ve her şeyden nefret ediyorum. ama kinin ve nefretin sevgiden daha güçlü olduğunu düşünüyorum. tıpkı starwars gibi karanlık taraf kuzen. karanlık taraf her zaman daha güçlü... welcome the backside. felsefe bu

alp
kuzen ilk olarak mevlanaya ait diye yazdığım satırların ona ait olduğunu tam bilmiyorum ama bana gelen bi iletide mevlanaya ait olduğu yazıyor. can dündar belki mevlananın bu şiirini bi yerde okudu sonra internette dolaştı bu kimisi can dündarın sanıyor, kimisi mevlananın belki de ikisinin de değildir... internet böyle bişey istediğin her bilgiye anında ulaşıyorsun ama doğruluğundan emin olamıyorsun bir kitapta okusan kaynağını verir neyi kimden okuduğunu bilirsin internet ve sanal olan her şey bütün değerlerimize zede veriyor...
mesela kar yağarken neden yıldırım düşmez sorusuna google da cevap bulabilirsin belki de binlerce teori bulursun ama hangisi doğrudur emin olamazsın... sorular deyince ben hep söylerim birbirimize çok benziyoruz biz kardeşmiyiz ne:)))) bende sorular soruyorum ama google da cevabını bulamadığım sorular , misal: geçen gün bloguma da yazdım, neden biz miladi takvimle yaşayıp hicri takvimle inanıyoruz yani ay takviminin 11 gün eksik olduğu herkesce biliniyor her sene 11 gün geriye geliyor herşey...neden?

10 Ocak 2010 Pazar

haRRbiden gerçek üstü konuşmalar 4 (insanı bulmak)


Çağlar Şahin
tabiki şiir gibi yaşamaktır şairlik. yani sözlük anlamı olarak şiir yazandır şair. diğer anlamları herşey olarak algılamak mümkün, bu kişisel.
futbol sadece futbol değildir. ama anlattıklarından bir çıkarımım var. sadece taraf olduklarımızla seviniyoruz. karşı taraf üzüldü diye hemde. o ilhanın volesinde golu yiyen kaleciyi oyuncaları ve senegal halkını düşünsene. ne kadar üzüldüklerini. yani karşı tarafla bir ortak paydamız olamadıkça paylaşımın imkansızlığını düşünüyorum. oysa kocaman gerçek ortak paydalarımız var. insanız ve bu bile paylaşım için yeterli. oysa biz bunu ayrışım için kullanıyoruz. ben ırkların, dillerin, dinlerin farklılığından yanayım. kültür çokluğundan yanayım zenginlikler böle oluşuyor işte. ama ayrımlar böle oluşmasın istiyorum. mesela dünyada sınır olmasın istiyorum. haritalarda farklı renkle ayrılmış bölgeler olmasın istiyorum. her ülkedeki dünya haritaları farklı olmasın istiyorum. insanı tanısın insan. ırkları, millertleri ve dinleri değil. işte şair böle bakmalı dünyaya birazda.
yoksa bir alevi kıza yürek düştüyse o yüreklerden daha üstün bir şey olmamalı, sünnetsiz bir yahudiyle evlenmeli başı kapalı bir filistinli. yada kimse kimsenin dinini nufus cüzdanına bakarak öğrenmemeli.
"bu dahil bütün genellemeler yanlıştır"F.N. işte bu yüzden insan genellemelerden kurtulmalı ve özelleme yapmalı. biri sırf kürt diye kalleş damgası yememeli. yada bir alevi sadece alevi olduğu için kızıl baştı yada söylemek istemediğim cinsel sapkınlıklarla anılmamalı. kişiye bakmalı.
beş para etmeyen türk ve müslimanlar var. para ile ölcülmez belki alevi arkadaşlarım. ama mevzu şu. öğretiler ve ön yargılar, kedi nankördür. köpek ısırır, polis döver, terli su içmek hasta eder. az çalışmak sınıfta bırakır. çok değer vermek kozları kadının eline verir. maço olmak uzaklaştırır. kürtler kalleştir. ötesi var ankaradan sonrası kürttür. çahildir. akp ye oy veren %50 IQ su % 20 oy alan CHPli IQ su ile aynıdır. sigarayı nerde içip içilmez özgürlüğüne bireyler karar veremez. öğretiler kuzen. insana ebeveynlerinin yaptığı en büyük kötülüktür. bunu sorgula
insan gerçekten öylemi. karşı köyü sevmememizin nedeni aramızdan geçen nehirmidir? yoksa bir kez olsun nehrin ötesinde olabileceğimizi düşünmemiz midir. duygular insanı bunlarla harekete sevk eder. işte şair orda durur kuzen. duygularını dile getiren sadece musiki yapar. düşünceleri dile getiren ise ıslık yaratır
100 yıl sonrada sürer 800 yıl sonrada. ha 800 yıl sürdü diye ilahi bir varlık değildir benim gözümde. bu bir felsefedir ve oraya bir düşünce sayesinde gelmiştir. ama bunu duyguları ile değil düşünceleri ile başarmıştır. işte futbolda düşünce değil duygu işidir ki
bu noktada şairlik etmek olanaksızlaşır.
ve mevlana şiir yazarken kocaman yüreğini kullanmamıştır. onu insanları sevmek için harçamak lazım. doğayı sevmek için.



Alp:
kuzen varım hepsine... ama bazı noktalarda bir kaç sorum var:) sorgulamadan varım demek yok ya:))) 1- şair tam bu anlattığın noktada mı olmalı, bu anlattığın şey belki ütopya, sence şair hiç bir zaman gerçekleşmeyecek bir hayal dünyasın da mı olmalı, çok ağır değil mi bunlar şairin naif yüreğine, sınırları kaldırmak mı? şair görmez zaten o sınırları, bilmez o haritadaki farklı renkleri, sor şaire bildiği renkleri kaç kadın tanıdıysa onların gözlerinin rengi kadar renk bilir, aslında dünya bazen bir kadının gözlerinden ibarettir şaire, öyle çok da onun işi değildir bir partiye oy verenlerin IQ'su; şair zaten insana varmıştır, bütün gerçekleri bilmek için belki manayı aramaktadır...
2- şair adam oturup futbol maçı seyretmez demeye getirdin nerdeyse olayı...anlattıkların hoşda, bence futbolda olsun yada hayatın neresinde olursa olsun bi taraf olmak şairliğinden bişey kaybettirmez şaire o taraftarlığı kin ve nefrete dönüştürdüğünde kaybeder hem şairliğinden hem insanlığından, yoksa hala amaç güzele gitmekse taraf olmanın bi sakıncası yoktur, hem taraf olup hemde güzele güzelliğe yönelmek ancak şairin yapabileceği iştir...

ve altını çizmek istediğim bazı sözlerin var tekrardan
“bir alevi kıza yürek düştüyse o yüreklerden daha üstün bir şey olmamalı...”
“ karşı köyü sevmememizin nedeni aramızdan geçen nehirmidir? yoksa bir kez olsun nehrin ötesinde olabileceğimizi düşünmemiz midir”

9 Ocak 2010 Cumartesi

haRRbiden gerçek üstü konuşmalar.3 (öteki olmak)


Alp:
senin anlattığın bir şair tarifi değilde, ne bileyim insanüstü bi varlık tarifi gibi, yani herhangi bir insanoğlunun buna gücü yetermi emin değilim...muhtemelen yetmez… belki mevlana bunu başarmış olabilir ama belki de biri çıkar mevlananın bile bunu başaramadığını gösteren bazı dizelerini getirir önümüze, yani "ne olursan ol gel" sözünde geldiğin gibi gitme manası da var aslında... dedimya seninle tartışmak ki tartışmayı fikir alışverişi olarak görüyorum ben, beni mutlu ediyor çok güzel anlatmışsın anlatmak istediklerini ve şiirinde çok güzel, ama benim şairlik anlayışım da bu sınırlar yok, kalıplar yok, bu olmalıyım yok, güzele doğru yürürsen zaten inançları değiştirirsin tek laf etmeden...


Alp Arslan Işık
"inanmak gerçeği bilmek istememektir" f.n. bende tüm manasıyla değilse bile destekliyorum bu sözü... ama inanmak kelimesini; hiç sorgulamadan kabul etmek olarak düşünmüyorum ben... sorgulayacağım tabi ki inandığım şeylerin manasına tam varabilmek için..

Çağlar Şahin
tabiki kalıplara sıkışmamak lazım. zaten benim de bu yönde düşüncem. ama kalıplara sıkışmamak için bir tarafa ait olamamak gerekir. sen şöyle düşün. gs kadorsunu say desem inciğine cincine kadar sayarsın.ama bir başka takımı sayarken zorlanırsın. buda normaldir. ama işte burdada onunla aynı düşünmen imkansız. aslında diyorsun ki ben fener için sevindim. bu sence fenerin rakibi olarak yaptığın bir sevinçmiydi. değil gene taraf olarak sevindin. bu seferde türk tarafı olarak sevindin. bir gün bir gs fb maçından sonra gs kaznamışken fenerli kadar üzülmemişsen sen taraf olmuş olursun ki buda senin onlarla aynı şeyi düşünmeni engeller. işte şair takımı anlatan değil. aynaya başka açıdan bakan olmalı. oyuna bakıyor olmalı mesela. mesela kendini futbol topu hissetmeli imgeleri farklı bulmalı. bir tarafın yerine geçerken üzülmeli. diğer tarafta sevinmeli. yapısı gereği sade içinde müsabaka olan, kazanım ve kaybedim olan şeyler aslen beni üzüyor. birinin kaybedimi bir diğerinini kazanımı olduğu oluşumlardan uzak durmalı derim hep. işte tamda spor ruhu buna aykırı. uzun bacaklı koşucular. atletik zenciler. kafası çok çalışan metametikçiler insanları üstün özellikeleri ile yarıştırmak yerine. insanların eğlenecekleri birşeyler yapılsa.

çağlar: yani neyse gene dağaldı konu. ama özünde şu var. sen hiç bir pkklı gibi düşündünmü? yada şehit annesi? yada ordaki olayların içinde sıcak çatışmalar yaşamış bir asker. bir kürt annesi gibi? ben düşündüm ama sadece düşündüm. yaşamla düşünce arasındaki en güzel söz "bin hayal bir gerçek kadar haz veremez" yani insan bir ötekisi asla olamaz. oldum diyen, acını sen kadar yaşıyorum diyen. seni anlıyorum diyenlerin yalan söyledikleri aşikardır. şairde bunu beceremez. öteki olup düşünmek zorundadır. bunu düşünmemiz gerekitğini herkese anlatmalıdır. şair ıslık çalar. dinleyen ya muziği dinler resital olarak. yada peşinden gider koyun olarak. ama şair ıslık çalmaya devam eder.

sen mütevazi olma ayrıca. şair şiir yazadandır ki yazıyoruz. şairiz demektir. kime göre iyi kimi göre kötü. bunun yargısını biz veremeyiz. ardımızda kalan ıslık nasıl dinlenirse o'yuz işte.
ben mevlanaya eremedim, onunla aynı düşüncelerim yok. olsunda istemem, benden asırlar öncesiyle aynı düşünceleri taşırsam kendime aykırı davranmış, bir öğretci olarak öğretmenimi üzmüş olurum. ben anaklarik olarak ilerki çağa bakmalıyım.Ben sekülerliğin bu çağın seçimi olduğunu düşünüyorum. kendimde bunun içindeyim. bir vatana bir millete ait değilim hissindeyim ama dünyalıyım. hiç bir kadına sahip değilim. ama bütün kadınları sevebilirim. hiç birşeye ait değilim ama herşeyi anlamaya çalışıyorum. kesin kalıplarım ve yasaklarım yok. tek değişmeyen şey her şeyin değişebileceği gerçeğini biliyorum. bir gün değişirim elbet. işte buda doğrusudur. insanın aklının ürünüdür. aklın ürünü olan herşey insanı doğru insan yapmaya bir adım daha yakşaltırır. ne zaman akıl ve mantıktan uzak inanınımlara devam ederiz. ki o gün mevlanada buluruz belki soluğu. bu da yanlıştır demiyorum. bu da seçimdir.


Alp:
tarafsız olduğumda zaten gs li değilimdir ve fenerlinin yerine koyamam kendimi, yani tarafsız olmak seninde dediğin gibi futbol topu olmakla mümkün futbol topu kadar sessiz, ve algısız yada o futbol maçı oynanırken yaşadığın şehirde, senin o maçtan bihaber olacak kadar uzak olmanla mümkün tarafsız olmak...tarafsız olmak dışında kalmak gibi hayatın ve bir gereklilik değil bence...sen söylüyorsun "öteki" ile aynı düşünmem imkansız . düz bi çizgidir tarafsızlık, ve tıpta düz çizgi ölümdür...hayat zikzakların iniş çıkışların arasındaki çalkantılarda vardır bir nevi...haklısın fener için sevinmemiştim türk tarafında olduğum için sevinmiştim zanetti ısırınca o topu, alın işte hep siz mi ısırtacaksınız topu demiştim belki de:)))) o dediğini de yaşadım belki, feneri yenmiştik ve çok sevdiğim fenerli bi arkadaşım neredeyse ağlamaklı olmuştu, o an sevincimi içime gömdüm onu daha üzecek şeyler söylemedim, omzuna elimi attım "hep siz mi yeneceniz olum bi kerede biz yenelim dedim" gülümsedi o an gs nin kazanmasından daha çok mutlu oldum ama buda tam fenerli yerine koymak değil kendini arkadaşıma üzülmek olabilir, ama bu kadar yani daha fazla fenerli olamam kimse olamaz daha fazla "öteki"... futbol asla sadece futbol değil...

alp: aynı takımı tutup rakip gol yedi diye sımsıkı sarıldık kardeş olduk hiç tanımadığım biriyle,
hakem golü vermeyince kavga ettik düşman olduk kardeşim kadar yakın biriyle,
ilhan mansız senegale altın golü attığında dev ekrana doğru koşup onunla beraber vurdum voleyi ve yine tanımadığım biri bana sarıldı yerlerde yuvarlandık belki sımsıkı sarıldığım pkk lıydı, belki hayatta hiç hazzetmeyeceğim biriydi, bana tamamen ters biriydi ama sımsıkı sarılmış kucaklaşıyorduk aynı taraftan olmuştuk o gün... işte bu kadar öteki olabiliriz ancak...

şairliğime gelince şair şiir yazandır ise ben şairim, ama şair şiir yaşayandır ise şair olmaya doğru yönüm, ilerliyorum, şair şiir gibi yaşar hayatı ve her güzel şeye şiirle gider...

mevlanaya ermek ne mümkün zaten 800 yıl önce söylediklerinin üzerine bugün hala yeni bişeyler konulamamışsa mevlananın suçu değil bu, bu bizim eksikliğimizdir, onun düşüncesinin üzerine çıkabilseydik sence hala hatırlanır mıydı?

eğer herkes “ne olursan ol gel” diyebilseydi senin istediğin dünya olurdu ,bu manada bence mevlananın yolundasın sen, tıpkı ikimizin satırlardır başka şeyler yazıyormuşuz gibi anlatıp aynı şeyleri dile getirdiğimizin farkında olmamamız gibi.

8 Ocak 2010 Cuma

haRRbiden gerçek üstü konuşmalar 2 (şair olmak)


Çağlar Şahin
ya kuzen. ne tartışcam futbol için. seni üzermiyim bi oyun için. asafın sözü var. sevgisiz rekabet, savaş doğurur diye. bu anlamda ben senide, gs de seviyorum. sadece şu var futbol taraf olmayı gerekitiriyor. ve seninle ben şairsek hiç bir olaya subjektif bir bakış acısı ile bakamayız. futbol bu yönden şairin kişiliğine ters. hiç, bir fenerli gibi düşündün mü? sorusu bile seni çileden çıkarır. oysa şair bunu başarmış olmalı.


Alp:
ya kuzen sapla samanı karıştırdın gibi geldi bana,şair her şeye tarafsız bakamaz yani aşkın tarafında olmadan aşk şiiri yazamazsın, dediğin gibi bir şeye tarafsan bile o taraftarlığını güzele doğru sürmen, birleştiricilik gücünü kullanman gerek, senin bu dediğin doğruysa nazım sol taraftan baktı hayata ve yazdı o zaman o şair değil, necip fazıl sağdan baktı o da şair değil, mehmet akif allah muhammed dedi o da şair değil... yani demem o ki ben senle ve fenerlilerle savaşmak için taraf değilim. hatta futbolla hiç ilgilenmeyen birine bir fenerliden daha sıcak olmam genelde, tabiki bir pencereden bakacam ve gördüklerim sizin hoşunuza gitmeyecek ... ben tarafsızlığın dinginliğindense taraftarlığın ateşli hırslarından zevk aldım hep... eğer tarafsız olamıyorum diye şair değilsem benide nazım, necip ve onlar gibi olanların atıldığı "kendini şair zannedenler çukuruna" at...
alp:
peki ben sana hiç bir fenerlinin hatırlamadığı 80'li yıllarda muhteşem bordeux u fransada 2-3 yenen fenerin, zaferini sokaklarda çılgınca kutladım desem... o tesadüfi m.united zaferinden daha önemli bi başarıydı türkiyenin avrupadaki ilk ayak sesiydi bunu fenerliler neden bilmez desem... fb-inter maçında herkes devidin golünü konuşur benim ise en çok hoşuma giden anın zanetti'nin çaresizlikten topu ısırdığı andı desem... fenerli gibi düşündünmü hiç dedinya o na bi cevap oldumu acaba desem:))))ben şairliğimi ispat etmeye çalışmıyorum kuzen yanlış anlama ben şair değilim zaten, şair olmaya çalışıyorum ve şairliğin hiç bir kalıba sığmayacağını düşünüyorum. şair bu olmalı diyemez kimse...bence...

Çağlar Şahin
tabiki şairin inançları, idealleri, fikirleri olmalı. ve bunu hayatına yansıtmalı. ve belki ışık saçmalı bu konuda. yanına bir yandaş daha bulmalı. bir sürü şair tanımı yapılabilir. ama bence şair tanrı ruhundan gelmeli. tanrı sözü gibi söylemeli sözü. ve bence şair inancları değiştirmeli kendi dünyasında bir inanca bir aşka bağlı kalırsa söylediklerinin yanlışlarını göremez diye düşünürüm hep.

RESEN HAYAT

Ülkesizim,
Her insan kadar dünyalıyım ama
Eşitim yani, yeksan bana aynalar kadar
Hiç tanımadığım hayatlar

İnançsızım,
Yani yalandan korkuyorum
Ya da cesur değilim kendimi kandıracak kadar

Aşığım,
Hiç bitmeyen bir türkü nakaratı
Dilimde yıllardır yankılanan
Kadınların yüreğimdeki sancıları

Oysa şair olma telaşında değilim
Vatansız bir sevdaya inanmak
Zamansız bir aşkı yaşamak
Uğraşındayım

Ardımda bir ıslık kalır
İşte budur benim hayatımdaki tezat

Çağlar ŞAHİN

işte tamda böle benim şair tarifim. nazım.necip.mehmet akif ne haddime laf edeyim onlara. ama her olaya iki tarafından birden bakmıyorsan. yada içinde bir küçüçük yanlış yerdeyim şüphesi yoksa. şair olarak kalırsın ve sadece müsiki olur şiir dediğin. "inanmak gerçeği bilmek istememektir"F.N. bilmek istemedeiğim tek bir gerçek yok. yani inandığım kesin bir yargı yok.ve aslında necip fazılın bu değişimi beni destekliyor aslında. yani öze dönersek. sen ve ben bir gün fenerli olurmuyuz? olmayız. ozaman bu konu şairce bakılmayacak bir konudur ve şairin yapısına aykırıdır.

haRRRbiden gerçek üstü konuşmalar 1 (objektif olmak)


herşey benim yazdığım bu maille başladı:)))kuzenimle futbol ve şair üzerine konuştuk

kuziiii bloguma yazdığın yorumları yeni gördüm bi cevap hakkım var sanıyorum:))))doğrudur hastayım ben ama senin kadar değilimdir beaaaa:)))
ben o yazının neresinde mantıksız bişey yazdım neresinde söylediklerimi gerçek kanıtlarla desteklemedim neresinde yalan yanlış şeyler yazdım bi söylesene bana:)))) haksızmıyım ? neresinde haksızım bana yaz ama kanıtlı destekli olsun çünkü asıl taraftar gözlüğünle siyah beyaz bi pencereden bu meselelere bakan sensin bunu sana kaç kez ispat ettim:)))

ispat 1: eskişehirspor geçen sene bizi 4-2 yendi baroş attığı golden önce elle düzeltti golü verdi, youlanın iki golü açık biri 2 metreden ofsayttı golleri verdi, bizim ve eskişehirin bir penaltısını vermedi, senin yorumun neydi hatırla "kuzen adam gibi hakem çıkınca karşınıza böyle dağılıyorsunuz" kuzi o hatalar olmasa belki yine eskişehir bizi yenerdi yada biz yenerdik her şey olurdu o maçta o maça her yorum yapılırdı ama o maçın hakemine adam demek için ya at gözlüğü ile bakmak lazımdı yada o hakemle yatmak lazımdı:)))))

2-senin yine meseleyi 8-0 a getireceğini biliyorum ama onuda anlattım sana tekrar etmeyecem sadece ona benzer bişeyden bahsedecemsiz o sezon o kaleciye iki maçta 10 gol attınız 4-0 ve 6-0 aç bak, zaten bi takım şike yapınca kendisine hala 1-0 bile yettiği dakkalarda niye sekize kadar atar ve kendini ele verirki, sen bunu 2008 de denizli gs maçındada idaa ettin maç 1-1 son dakka süleyman hamidou topu elinden kaçırdı servet kafasıyla tipledi maçı 2-1 kazandık senin yorumun "yine satın almışsınız kaleciyi" yine derken zalad dan bahsediyorsun ama süleyman bu sezon fener maçında elinden kaçırdı fener gol attı süleyman her sene böyle gol yiyor ayrıca maç içinde dünyaları kurtardı olmayacak topları çıkardı sen parayla satılmış kaleci olsan o golleri kurtarıp son saniyede elinden kaçırarak mı yersin golü:))) biraz insaf yaaaa kuziiiiiii:)))) cevabını sabırsızlıkla bekliyorum senin tartışmak bi zevk benim için:))))

hastane günlüğünden...

hastaneler yaşamla ölüm arasında duran, gitmek üzere olanların elinden tutup geri gelmelerini sağlayan,yada gidecekelrin ardından son el sallamalar hazırlanan insanların toplandığı toplama kampı gibi yerlerdir.yürürken etrafımda gördüğüm suretlerde yazılı olan duaları,düşleri,umutları,çaresizlikleri görüyordum,umudun eteklerine tutunmaya çalışan yalvaran gözler, hüzzam makamında melodiler kulağımda... ve hüzünlü anları anlatan, olabildiğince kısa tutulmaya çalışıldığı her halinden belli cümleler...

giderken bıraktığı son mektubu ... ile başlıyordu, mektubun sonunda "ya hüzünlü bir virgülü olacağım bu aşkın yada acımasız üç noktası... demişti.

7 saat sonra doktorun söylediği ilk kelimelerle,veda etmişti çocukluğum bana "maalesef kaybettik"

bir yarım sigara
bir yarım mektup
ve bitmemiş hatıralar
eski bir resimde hala duruyorlar
kapanmış bir defter
kapanmış yaralar
hala dinmemiş acılar
göğsüme sıkışmış bir yarım nefes gibi yıllar.

hüzünlü bir virgüle dönüşemedi aşk
gerisini senin düşüneceğin
acımasız üç noktada son buldu herşey
çocukluğumun ayağına
aşk takıldı
büyüdüm
benimle büyüdü herşey...

7 Ocak 2010 Perşembe

yarım şiirleri...


herşeyi yarım kaldı zavallının
tahsili yarım
lisanı yarım
birkez aşık oldu hayatında,o da kaldı yarım
evine yarım kilodan fazla bişey götüremedi hiç
bir zeytini bile hep ikiye böldü
ve dün gece
saat yarımda öldü...
....................
yarım kalan bir şiir gibi
yarım kaldı zavallı aşkım
tıpkı bu şiir gibi zavallı
oysa çok az kalmıştı
seni seviyorum demeye
bu şiirimide yarım bırakıyorum
yarım kalan aşkım gibi
yarım ve zavallı...

birol özçelik ankara 2000
....................

sana yazdığım şiir yarım kalacak
boynu bükük kalacak tüm sözcüklerin
sana olan sevgimi kalem duyacak
kağıt da bilmeyecek
canım sevgilim...

bedirhan gökçe
...................

haydi kızlar okula dediler
üniversite kapısından
başın kapalı diye
geri çevirdiler
tahsilleri yarım kaldı
bazı kardelenlerin...
..........................

alıştım artık
omuzumda hüzünlerle gezmeye
yarım yamalak aşklar şehrinde...
...............................

6 Ocak 2010 Çarşamba

aşık atışması...

mehmet göktepe- aşk; bir günahtır
alp-aşk allahı bulmaktır gerisi lafı güzahtır
m.göktepe- aşk güzergahını çizen zaten allahtır
alp- aşk çölde bir vaha gibi:)engel tanımaz geçeriz
m.göktepe-aşkı tanrı yarattıysa kana kana içeriz
alp- allah katında yerimiz yoksa biz ayaktada gideriz
alp- aşk bir hayal mahsülüdür ilkbaharda eker sonbaharda hasat ederiz
m.göktepe-biz aşkı her mevsim yaşarız
alp- aşk her mevsim olmaz,turfandasıyla ağzımızın tadını bozarız
m.göktepe-aşkı aşk gibi gören her halini sever aşkın
alp- dünya heveslerini aşk zanneder senin gibi binlerce şaşkın
m.göktepe-aşığı şaşkın zannedeni yok sayar aşkım
alp- aşık adamı 100 metreden tanırım, niye yarattın aşkı kahrımızdan ölelim diye mi tanrım
alp-boşver be adamım aşktan güzel duygu mu var
m.göktepe- abey ,duygudan güzel aşk mı var:))
alp - helal! Duyguyla beraber aşk dolu yıllar diliyorum sana,daha ötesi mi var...:)))