26 Ağustos 2010 Perşembe

şövalyeler ve prensesler...


"bazı kadınların şövalye sandıkları adamların aslında alüminyum folyo ile kaplanmış denyo olduklarını görmeleri biraz zaman alır" diyor bir hatun kişi:)))

doğrudur ama prensi bulana kadar bütün kurbağaları öpeceksiniz:))) hayat bu başka yolu yok... bizim o şansımızda yok prensesi bulana kadar tüm kirpileri öpecek olsak razıyız çünkü prenseslerin nesli tükenmiş...

hanginiz prensessiniz ki sövalye arıyorsunuz, bu kafayla bulacağınız tek şey klavyenin ucunda bir kavalye...


fotoğraf: alparaslan ışık

25 Ağustos 2010 Çarşamba

çiçekci kız, aastayım ona:))))


sana çiçek almayacağım, daha çok beklersin... seni istemeye geldiğimizde bile elimde çiçek olmayacak... sevgililer gününde patates püresinden kalp yapmayacağım hiç...kimselerin olmadığı bir sahilde kısa bacaklı üstü külle kaplanmış bir masanın üzerinde şarap içmeyeceğiz...ben böyle bi adamım beni böyle kabul edersen böyle edeceksin değiştirmeye çalışmayacak benden yapamayacağım şeylerin beklentisi içine girmeyeceksin... belki o mavi iri güzel gözlü çingene kızı yanımıza geldiğinde ondan çiçek alacağım ama çiçek almış olmak için değil onun gözlerinin hatırına...

canlı çiçak alacağım pembe menekşe mesela, almak gerektiği zaman, yada kafama estikçe...duvara asıp kurutmak yerine sulayıp yaşat diye, o yaşadıkça aşkımız yaşasın diye...

ölü çiçek almayacağım sana hiç... çünkü çiçek kültürü erkeklerin sahtekarlık kültürüne dönüştü diye... erkek evlenmeden önce çiçek alıyorsa daha hala kafalayamamıştır kızı...ki sahte kibarlıklar peşindedir hala... kadın evlenmeden önce restaurantta sandalyesini çeken kibar adamın evlendikten sonra nasıl bir hanzoya dönüştüğünün şaşkınlığını atmakta zorlanır başta... evlendikten sonra bir adam çiçek alıyorsa yüzde doksan bir kabahati vardır, vijdan azabı duyduğu... kibar adamdan eser kalmamıştır zira bayram değildir seyran değildir kocam bana neden çiçek aldı der kadın...

kadınlar çiçek sahtekarlıktır bu kadar önem vermeyin, bir çiçeğe kanmayın... biliyorum çok seviyorsunuz çiçeği ozaman çiçek yetiştirin, yada evlilik yıl dönümünüzde çiçek yerine kocanızdan bir fidan isteyin tema vakfına sizin adınıza bağışlasın...

çiçekçiler açmı kalsın, kalmasın tabiki onlarda fidan işine girsinler, hem beni kim takar yahuuu çiçekçilerin ekmeğiyle oynamak kim ben kim beni kim takar... eeee neden yazıyorum bunları: içimde birikenleri dışa vurmak için, bakmayın böyle yazdıklarıma içimden döktüklerim sadece yazdıklarım değil sizin göremediğiniz şeyler var.
yazarken tadilat yapıyorum kendime,
kimi dökülen sıvalarıma alçı çekiyorum
kimi duvarlarıma badana
kimi menteşelerime yağ döküyorum ses çıkarmasın diye
kimi çeşmelerimin contalarını değiştiriyorum
kimi eksik tahtalarımın yerine parçalar koyup çivi ile çakıyorum

kimi çiçekçilere sardırıyorum ama amacım bağcıyıdövmek üzüm yemek değil...


fotoğraf: alparslan ışık

20 Ağustos 2010 Cuma

eğer...

O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler, arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak, yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık, çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların, insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses, hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar, kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla, öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin, son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman, meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman, beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla, tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi, yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar, son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri, her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de, dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel, namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından, dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de, sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine, kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de, kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar, ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller, Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım. Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse...

Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim uzanmak isterdi ince parmaklarına, mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!

Can Yücel

16 Ağustos 2010 Pazartesi

işime geliyorsa demaokrasiye aykırı değildir...

bu lafı sevdim

"başbakan diyorki; benimle aynı şeyleri düşünüyorsanız sizinle aynı fikirdeyim"

müjdat gezen

bende diyorum ki; doğrudur, ama bütün Türk halkı özelliklede siyasetin içinde olanların hepsi böyle demiyor mu?

7 Ağustos 2010 Cumartesi

çatağıl köyü...


dağ başında geziniyordum yine, tarlaların arasından geçiyorum... artık acıktığımda yada canım çay istediğinde yolu buldum tarlada çalışırken mola vermiş köylülere selam verip "kolay gelsin" diyorum hemen davet ediyorlar ısrar ediyorlar yediriyorlar içiriyorlar:))) çok kötüyüm ben yaaaa...:)

hıdır dayı da öyle yaptı:))) gel bi çay iç gidersin dedi... aramızda şu konuşmalar geçti;
hıdır- adın ne?
ben- alp
hıdır- doğrudur
ben- ben eğrimi duruyorum
hıdır- istediğin gibi otur rahat ol
ben- peki...:)
...
hıdır- insanoğğğğmalsaaaaaamülsaaaahaniiiiiiiibunnnnnn ilkkksaaaaaab
ben -(bön bön bakıyorum)
tekrar etti yine aynı bön bakışlara devam ediyorum
üçüncüdede anlamıyorum ama anlamış gibi yapmak için kibarca gülümsüyoruuuum
hıdır- cevap verseneeeeee adam türkçe bilmiyonmu seeeen
ben- anlamıyorum ben bana soru mu sordun dayııı
hıdır-sordum tabiiii türkçe anlatıyom hemde ,senin anadil türkçe değil galibaa ey insan oğlu deyom mal sahabı mülk sahabı hani bunun ilk sahabı söle bakem deyom...:)
...
hıdır- sen okumuş birine benziyon, ben ilkokul beşten terkim, söyle bakalım evet mi diycez hayır mı?
(bir kaç saniye içinde refarandum için sorduğunu anladım:)
ben- abi ne dersen de onu ben bilmem senin paşa gönlün bilir. ama neye evet diyeceğini yada neden hayır diyeceğini bil...hem bu iş üniversite mezunu olmakla olmuyor, benim ne üniversite mezunu arkaaşlarım var refarandumda sırf hükümete karşı olduğu için hayır diyecek, yada hükümet yanlısı olduğu için evet, ama senin gibi o maddelerden hiç birini bilmeden diyecek... bu anayasa maddelerinin hepsi birden kötü değil hepsi iyide değil...hepsine birden tek bir evet yada tek bir hayır verilemez bu yüzden oy kullanmayacağım ben... sen biliyormusun o maddelerin ne olduğunu?
hıdırdayı- bilmiyom açıklamıyorlar ki
ben- açıkladılar mecliste görüşmeler sırasında anlattılar tv de yayımlandı, "yandaş" medya tüm maddeleri çarşaf çarşaf anlattı gazeterinde:)))
hıdır dayı- ben hiç görmedim gazete gelmez buralara tv yede bakıyoz bakıyoz kavga ediyolar:)))
ben- tamam ben internetten indirip size getircem
hıdır dayı- neee?
ben- türkçe bilmiyonmu sen yaaaw niye anlamıyon ben arapçamı konuşuyom burda:)))

velhasıl 12 eylülde ister evet deyin ister hayır deyin ama neye ne için ne dediğinizi bilin yeter...hıdır dayı ısrar etti biraz anlattım maddeleri sırf bir parti taraftarı olduğu için vereceği oyu bilinçli (yada benim etkimde kalarak desek daha iyi) oyunu değiştirdi...refarandum için kulis çalışmalarına başladım haaadi hayırlısı:))))


fotoğraf: alparslan ışık

6 Ağustos 2010 Cuma

:))))


rakı kadehinde balık olmaktan bahseder şairin biri, ıyhkkkkk anason kokusundan nefret ederim:)))
ben çay bardağında telveyim
ağustos da
ağlasun'da...