31 Ağustos 2007 Cuma

misafir yazar...cüneyt eşeklik ettiğini anlamış

şair burda eşeklik ettiğini kabul edip özür diliyor...
bir insanın bir insanı yalnış anlaması için
ne anlatmak istediği
ne anlattığı
ne kadar anlaşıldığı
karşıdakinin ne anlamak istediği
ne anladığı
gibi etkenler vardır... eşeklik etmiş affet...

"ben dünyanın en anlayışsız eşeğiyim
eşek bile değilim asıl kocaman bir hiç olan benim
özür dilerim bebeğim"

böyle zamansız umulmadık mavi günlerde bir bekleme salonu yalnızlığına bürünüyorum; iliklerimdeki yitik aşkı sarhoş bir unutkanlığa ilikliyorum...
uzun bir yoldan gelen tedariksiz katıksız
bir yolcuyum
yaralı yarasız sevdalardan geçtim
senide yaralayanlardan sandım
ben inatçı bir keçiyim
beni affet bebeğim...
şimdi tek isteğim
içimden geçenleri sana anlatmaktır
sen öyle göz, sen öyle toprak ve güneş ortaklığı,
sen teninde cennet kokusuyken
sana şiir yazmak ahmaklıktır...

cüneyt ebrudan özür diliyor...

30 Ağustos 2007 Perşembe

büyük taarruz...


yüreğimdeki
büyük taarruz bitmedi hala...

30 ağustos zafer bayramımız kutlu olsun.

29 Ağustos 2007 Çarşamba

hayat gevrektir pıtıradak çıtıraa...


hiç bir şeyin tadı kalmıyor,
hani "biz büyüdük ve kirlendi dünya" edebiyatı
bahsettiğim buna benzer bi durum...
eskiden köye gittiğimizde yeşilin büyüsü ile başka tatlarea ulaşmanın şevki ile dönerdik... elde yapılmış köy ekmeğinin tadı, yayık ayranı ve kapının önünde ki sarıkızın sütünden yapılmış yoğurt ve gerçek ama gerçek diyorum polenlerden yapılmış şeker atılmamış petekten çıkmış bal gerçek balın tadı vardı...
şimdi şehirlerdeki gibi fırın ekmeği,ayran yerine kola ikram ediliyor. en acısıda yoğurt kabının üzerinde "yörükoğlu" yazmasıydı

sen köye git ve marketten alınmış yoğurt ye; ne acı ne acı...

ve köy ziyaretinden aklımda kalan bir cümle
"dikkat et kızıııım incir ağacı gevrektir pıtıradak çıtıraa"

sel

yokluğuda çokluğuda bin dert...
içtiğimizde su,
hayat veren de su,
her şeyimizi önüne katıp götürende su.
evimizi aydınlatan da elektrik,
tepemize düşüp,
bizi yıldıranda elektrik.
güç kontroldür; yüreğindeki kontrolü kaybedersen canavara dönebilirsin bire anda...
içinizdeki gücü kontrol edin...

dua


bir karadenizli kadının duası;

" allahım aklımla canımı bir al..."

bu yazıyı yemekten önce okumayın...

masalarının üzerinde kovayla ekmek ve peçete yerine pembe yağlı kağıt bulunduran, üç delikli tuzluğa karabiber, tek delikli baharatlığa tuz koyan,eskiden beyaz olan önlüğüne ellerini sürerek temizleyen aşcısının " buyruuuun tas kebabı, imambayıldı,taze fasülye, tavuk çevirme,mercimek çorba,pilav ne alırsınız efendim" diye çığırtkan ve pazarlamacı edasıyla karşıladığı restaurant da nasıl yemek yedim bilmiyorum... arkadaş için çiğ tavuk yenir dedikleri böyle bişey herhalde. adam illede ekşli ayran tadı bozulmış domates ve çok yağlı döner yemek istedi ne yapayııım...

beni en çok sevdiklerim kırar...


büyümek istemiyorum ama
büyüdükçe daha az hata yapıyor insan
büyüdükçe yaptığın hatalar daha fazla yakıyor canını
yada daha az affedici oluyor insanlar...

onlar bilmez, yakarlar canını...

aynı olaylar başka kişilerde farklı tepkiler vermeme sebeb oluyor. bu fark benim o kişileri ne kadar önemsediğimle ilgili olmalı. aynı hareketi biri yaptığında içimden hafif bir sızı gelip geçiyor, başkabiri yaptığında sanki ciğerimi söküp alıyorlar içimden...

27 Ağustos 2007 Pazartesi

misafir yazar...


dua çiçeğini bilirmisiniz?
yeryüzünde sulanır
gökyüzünde açarmış
melekler rabbimize "kulundan" deyip
sunarmış...

kandiliniz mübarek olsun.

elif su-27-ağust.2007

ters yüz oldum yine...

herkes üstüme üstüme geliyor
ben mi ters yönde gidiyorum...
başka tarafa bakıyor herkes
ben mi yalnış tarafa bakıyorum...
doğru bildiklerim mi yalnış
yalnış yapmak mı doğru...
benim mi bu dünyaya gelmem yalnış oldu
dünya mı beni boğdu...

25 Ağustos 2007 Cumartesi

selin ardından...


çarşamba'yı değil ama samsun'u sel aldı...
uzun süredir yağmayan yağmuru özlemle seğretdikte
daldık uykuya,
gözlerimizi açtık samsun dönmüş venedik'e...

şimdi sel etkisini yitirdi ama
yüreğimdeki fırtına dinmedi halaaa...
sel her şeyi önüne kattıda
sel gitti bir tek acılar kaldı bağrımızda...

21 Ağustos 2007 Salı

hayata dokununca ağlatan şarkılar...

Gitme yoksa içerim bütün uyku haplarını
Sonra karıştırırsın ruh kitaplarını
Bir mektup yazarım "hep seni sevdim"le biten
Sonra artık hesap et bir daha olur mu hiç neşen?
Gitme yoksa atlarım en yakın köprüden hafızaya gerek yok bu olur tek hadisen
Gitme yoksa katlederim bizim yan komşuları
sanra polise derim
öldürmüş masumları
Gitme dünyam dönsün dönsün
dünyam dönsün dönsün
ben hiç kimse ölsün mölsün istemem
Gitme yoksa yolum düşer kiralık katillere
Sonra vurup durursun ıssız sahillere
Gitme yoksa adım geçer akşam haberlerinde
gitgide yaşlanırsın
bir akıl hastanesinde
Gitme...

20 Ağustos 2007 Pazartesi

cevap...


geminin miçosu sormuş "kaptan neden yazmıyorsun artık, yoksa yazacak bir şeyin mi kalmadı?"
miçoooo, kaptanın yazacakları kolay kolay bitmez; hem ben en güzel yazılarımı ve şiirlerimi burada yayınlamıyorum, çalınabilir; bir gün kitabım çıkar oradan okursunuz o kitaplarda olmayacak yazılarımıda burada yayınlıyorum... daha hiç bir şey görmediniz...

önemli bir mail geldi aynen aktarıyorum...

YASADIGIN DUNYAYI SORGULAYAMIYORSAN, BARI ULKENISORGULA.....
ASIL DEGERI 9 (DOKUZ) TRiLYON DOLAR DiKKAT 9 MiLYAR VEYA 9 MiLYON DEGiL KAPATACAK
YAZIKLAR OLSUN....
KAPTIRANA, VERENE....ALTI USTU BIR MAIL GONDERMEKLE BU IS OLMAZ DIYE DUSUNMEYIN LUTFEN....
VATANINI SEVEN HERKESE GONDERELIM, HEPINIZIN BILDIGI GIBI ETIBANK OZELLESTIRILECEK VE
ALICISI AMERIKA...VE BOR ISLETMELERI ETIBANK BUNYESINDE. KONULAN FIYAT NEDIR 40 MILYON $ .
LUTFEN BIR OKUYUN VE LUTFEN??HERKESE ILETIN...LUTFEN... Onemli!!!

Borla calisan araba uretildi, Turkiye kiskacta. Arabayi bor
madeniyle calistiracak patentli 600 proje oldugu ortaya cikti.
Turkiye, dunya??rezervinin yuzde 70`ine sahip ve
uluslararasi teroristler Turkiye uyanmadan bu kaynagi ele gecirmeyi planliyor.
Bu maili coklu yollayarak en azından bir
toplum bilinci olusmasina yardım edebiliriz...
Ya da direkt silin...Torunlariniz size ve 7 ceddinize sövsün... Daha once
yollamis olsan bile tekrar yollayın.
Saygilarimla...Uyanın...

ne için yaşıyoruz?

etrafımda neler yaşanıyor aklım avsalam almıyor; sevenleri ayırıp, birinin intiharına diğerinin delirmesine sebeb olan aileler. eşlerini aldatan kocalar,ve kocalarını aldatan kadınlar.çocuklarının geleceğini hiç düşünmeden keyfine göre yaşayan babalar.gelinleri ile oğullarını ayırmak için 40 dalavera çeviren kayınvalideler... ve daha neler neler...
bana "sende böyle olacaksın" deseler
ben böyle koca, böyle baba, böyle kayınbaba olacaksam
şu dakka intihar ederim yaaaa...

kalbe giden yol mideden geçmiyormuş...

Yaşamınız boyunca lazım olur mu bilmem ama aklınızda bulunsun...
Evlilik yüzüğü neden hep aynı parmağımızdadır da, neden
İşaret parmağı Baş parmak ya da Serçe parmak değil de neden Yüzük
Parmağı...
Evlilik yüzüğünü ilk defa eski mısır prensesi nefertiti takmıştır...o
yıllardaki
Tıbbın ne kadar ilerde olduğu ayrı bir tartışma konusudur ama
yüzyıllar
Sonra anlaşılmıştır ki direk kalbe giden tek damar evlilik yüzüğünü
taktığımız Parmaktadır..
Başka hiç bir parmağımızdan direk kalbe giden bir damar yoktur...

18 Ağustos 2007 Cumartesi

16 Ağustos 2007 Perşembe

yalansızlık özlemi...


kime sorsam yalandan nefret ediyor, ama herkes her çıkarı için herdaim yalan söylüyor, esasında sevmediğimiz şey kendimize yalan söylenilmesi, yoksa başkalarına yalan söylemeye bayılırız. bende söylerim her insan gibi ama eskisi kadar çok söylemiyorum ve bazı kriterlere göre söylüyorum

1- söylediğim yalan kendi çıkarıma olmayacak
2- yalan söylediğim kişi bunu hakedecek
3- sevdiğim birinin yararına olacak beyaz olacak yani

yılandan korkmam
yalandan korktuğum kadar

hiç bir şeyden tiksinmem
yalandan tiksindiğim kadar

bir karadeniz atasözü

bu kötü adam neden arkamda duruyor biliyor musun?
bir insanı arkasından vurmanın başka yolu yoktur da o yüzden...

15 Ağustos 2007 Çarşamba

hakan kırdı geçirdi yine...


goller yağıyor şıkır şıkır şıkır
yarabbi şükür şükür şükür
hakan şükür şükür şükür...

kır kabuğunu...


kır kapıların sürgülerini artık...
avuçlarını boşalt,
bir kuyunun dibinde güneşin seni bulmasını bekleme,
ışık sana gelmiyorsa,
sen ışığa doğru yürü...

misafir yazar...

BU SON GÜLÜN SON YAPRAĞIDIR SEVGİLİM
ASLINDA SANA SÖYLEMEK İSTEMİŞTİM
KOYU SAÇLARINDA BAŞLAMIŞTI AŞK
ILIK NEFESİMDE YAŞAMIŞTI SEVGİ
ŞAKA GİBİ GELİRDİ BAKIŞLARIN BANA
LİMANIMA GEMİ GELMEZDİ ASLA
AĞLAMAK BEKLENTİ GİBİ GELİRDİ
RAHATLATIRDI GÖZYAŞLARIM BENİ
ISSIZ VE KİMSESİZ LİMANIMDA
NEDENSİZ AŞKIN KURBANIYDIM SADECE

KİMSESİZ AYRILIK GEMİSİYİM BU GECE
O ACIMASIZ ECELİN ESİRİYİM
NEFESİM KESİLİRCESİNE ALIŞTIM SANA
UZUN YOLCULUĞUN BAŞINDAYIM SANKİ
ŞANSIM YOKTU YAŞAMAKTAN YANA
SÜZÜLÜR ÖLÜM GÖZLERİMDEN TOPRAĞA
UTANIRIM SANA SÖYLEYEMEM SEVGİMİ
NAĞMEMDE SEVİYORUM AMA YİNEDE DİYEMEM
AŞIĞIM SANA
YAZAN:CÜNEYT GÜLER

11 Ağustos 2007 Cumartesi

keşke, olmasa keşkeler...


birtek laf
yaşanmasına engel bir aşkın
yüzüme kapanan kapısının sürgüsüdür artık...

"keşke, keşke iki elin daha olsaydı"

karadeniz havaları...

bugüne kadar antalyadan yazdım yazılarımı,
artık memleketimdeyim...
bu satırlar samsundan dökülüyor
kızılırmak gibi, internet denizine...

benseni sevduğumide dünyalara bildirdum
endurdun kaşlarını
babani babani babani mi öldürdüm

en dereye dereye de al derden taşlari
geçti bizden sevdaluk
al cebum al cebum al cebumdan saçlari

evlerinin önünede sereceğum kilumi
oldu hayli zamanlar
cörmedum cörmedum cörmedum sevduğumi...

10 Ağustos 2007 Cuma

bana e mail geldi aynen yayımlıyorum...

Sevgili Dostlar
Ne yapardiniz?. ...karari siz verin. Komik bir cumle beklemeyin, cunku yok.Yine de okuyun. Sorum su: Ayni karari siz verir miydiniz?
Okuma ve ogrenme zorlugu ceken cocuklara ozel egitim veren bir okul icin bagis toplama yemeginde, cocuklardan birisinin babasi katilimcilar tarafindan asla unutulmayacak bir konusma yapti. Okula ve kendini adamis ogretmenleri kutladiktan sonra soyle bir soru sordu: "Disardaki etkenler tarafindan etkilenmedikce doga herseyi mukemmel bir sekil ve sirada yapiyor. Ama yine de oglum Shay, diger cocuklarin ogrendikleri gibi ogrenemiyor. Diger cocuklarin anlayabildikleri gibi anlayamiyor. Oglumda dogal olmasi gerekenler seyler nerede?"Bu soru karsisinda dinleyiciler sessiz kaldilar.
Baba devam etti. "Ben inaniyorum ki, dunyaya fiziksel ve zeka engelli Shay gibi bir cocuk geldiginde, gercek insan dogasi kendini gosterme firsatini buluyor ve bu da insanlarin o cocuga davranis sekillerinde kendini gosteriyor."Ve sonra asagidaki hikayeyi anlatmaya basladi:Shay ve babasi bir gun parkta Shayin tanidigi birkac cocugun baseball oynadiklarini gorduler. Shay sordu, "Acaba oynamama izin verirler mi?"Shay'in babasi cogu cocugun Shay gibi bir cocugun takimlarinda oynamasini istemeyeceklerini ama ayni zamanda eger ogluna izin verirlerse oglunun o cok ihtiyacini duydugu, engellerine ragmen baskalari tarafindan kabul edilmenin ozguveni ve sahiplenme duygusunu verecegini de biliyordu.Shay'in babasi cocuklardan birinin yanina yaklasti ve (fazla birsey beklemeyerek) Shay in oynayip oynayamayacagini sordu. Cocuk soyle danisabilecegi birilerine bakti ve sonra "Su anda 6 sayi gerideyiz ve oyun sekizinci turunda. Herhalde takima girebilir ben de onu dokuzuncu turda vurucu olarak sokmaya calisirim" dedi.Shay buyuk bir gayretle takimin yanina gitti ve yuzunde kocaman bir gulumseme ile takim t-shirtini giydi. Babasi gozunde yas, kalbi sicak duygularla dolu onu izledi. Cocuklar oglunun kabul edilmesinden dolayi babanin mutlulugunu gorduler. Sekizinci turun sonunda Shay'in takimi birkac puan kazandi ama hala 3 sayi gerideydi. Dokuzuncu turun basinda Shay eldiveni eline gecirdi ve sag acik sahaya cikti. Ona dogru hic top isabet etmemesine ragmen oyunda olmaktan son derece mutluydu ve babasi ona tribunlerden el salladigini gordugunde yuzunde kocaman bir gulumseme vardi.Dokuzuncu turun sonunda Shay'in takimi yine puan kazandi. Simdi butun kaleler doluydu, oyunu kazanma sansi ortaya cikmisti ve topa vurma sirasi Shay'e gelmisti.Bu noktada Shay'in vurucu olmasina izin vererek oyunu kaybetme riskini mi almaliydilar? Sasirtici bir hamleyle Shay'e sopayi verdiler. Herkes topa isabet ettirme sansinin sifir oldugunu biliyorlardi cunku birakin topa vurmayi Shay sopayi bile elinde tutmasini bilmiyordu.Ama Shay sahaya ciktiginda top atici, diger takimin kazanma sanslarini bir kenara birakarak Shay'e bu firsati tanidiklarini gorunce birkac adim one giderek yumusak bir sekilde topu Shay'e dogru firlatti. Ilk topa Shay zorlukla sopayi savurdu ama iskaladi. Atici tekrar birkac adim one dogru geldi ve topu yine yumusak bir sekilde Shay'e dogru atti. Shay sopayi savurdu ve hafifce topa dokunarak yere aticiya dogru vurdu.Oyun simdi bitecekti. Atici topu yerden aldi ve ilk kaledeki adamina kolaylikla atabilecek ve Shay'i sobeleyerek oyunu bitirebilecekti.Ama atici topu aldi ve ilk kaledeki adaminin basinin uzerinden diger takim arkadaslarinin erisemeyecegi yere firlatti.Tribunlerdeki herkes ve iki takimda bagirmaya basladilar, "Shay, ilk kaleye kos, ilk kaleye kos!" Shay hayatinda hic bu kadar uzaga kosmamisti ama ilk kaleye gidebildi. Saskinliktan buyumus gozleriyle yere coktu.Herkes bagirmaya devam etti, "Ikinci kaleye kos, ikinci kaleye kos" Nefes nefese Shay zorlukla ikinci kaleye kosabildi. Shay ikinci kaleye geldigi sirada acik sahada diger takimdan biri topu almisti ... takimin en kucugu olan bu cocuk kahraman olma sansini elinde tutuyordu. Topu ikinci kaledeki adamina atabilirdi ama top aticisinin niyetini anladigindan o da kasitli olarak topu ucuncu kaledeki arkadasinin basinin uzerinden atti.Herkes bagiriyordu, "Shay, Shay, Shay, butun yolu kos Shay"Karsi takimdan birinin yardim ederek onu ucuncu kaleye dogru dondurmesiyle Shay ucuncu kaleye kosabildi, "Ucuncuye kos! Shay, ucuncuye kos!"Shay ucuncuye gelirken diger takimdaki cocuklar ve seyirciler ayaga kalkmislardi ve bagiriyorlardi, "Shay, hepsini kos! Hepsini kos!" Shay hepsini kostu ve oyunu takimi icin kazanan bir kahraman olarak herkes tarafindan alkislandi."O gun", dedi babasi, gozlerinden yaslar asagiya dogru suzulerek, "iki takimdaki cocuklar da dunyaya bir parca sevgi ve insanlik getirmeyi basardilar".Shay bir sonraki yaza yetisemedi. O kış öldü
. Bir kahraman oldugunu ve babasini mutlu ettigini, ve eve geldiginde annesinin de gozyaslari icinde onu kucakladigini asla unutmadi.

Son NOKTA: E-mail ile hic dusunmeden binlerce fikra yolluyoruz, ama hayattaki secimler konusunda mesaj oldugunda insanlar tereddut ediyorlar.Bunu size yollayan kisi hepimizin bir farklilik yaratabilecegimiz inancini tasiyor. Hepimizin her gun binlerce firsati olabiliyor "dogal olan seyleri"gerceklestirmek icin. Bilgin bir adam bir zamanlar demiski: *her toplum, kendilerinden daha az sansli olanlara nasil davrandigiyla degerlendirilir.* Simdi iki seceneginiz var:1. Delete2. Forward Gununuz bir Shay gunu olsun!

6 Ağustos 2007 Pazartesi

kusura bakmayın kardeşime matematik çalıştırıyorumda bu aralar

kendinden ve 1 den başka sayıya bölünemeyen aşklara "asal aşklar" denir...
sevgi.2:düşmanlık ( iki kardeş aynı kızı sevince olur düşman)
nefret.2: dostluk ( birbirini tanımayan iki kişi aynı şeyden nefret edince olur kardeş...)
seven > sevilenden( seven büyükse sevilenden iki ucu boklu denklem )
sevilenin karesi : başkasına aşk, ise,
OSEB ( ORTAK SEVENLERİN EN BÜYÜÜĞÜ)
kalmışsa ortalık yerde
OKEK (ortalıkta kalanların en kısmetsizi)
çarpılır sonsuz acılarla...
buna göre:
1- sevginin hacmi ne kadardır?
2- aşkın karaköküne can suyu döksek ömrü uzar mı?
3- avuçlarını dolduran hacim gereksizleşmişse ve iki avucun daha olmayacağına göre avuçlarını boşaltmak ve gereklilere yer açmak matematiğin çözebileceği bir konu mudur?
yüreğim bir boş kümeydi senden önce, aşkın yokluğundan oluşan...:)

1 Ağustos 2007 Çarşamba

kızılderili atasözü...


en son ağaç kesildiğinde,
en son nehir kuruduğunda,
en son balık tutulduğunda,
anlayacak insanoğlu; paranın yenmeyen bir şey olduğunu...

uyanıııııııınn! artık
ey insanevlatlarııııııııı!
son ağacın yanmasını mı bekliyorsunuz?
son nehrin kurumasını mı?
son balık mı?
uyanın artık...bir kızılderilinin bir kaç asır önce gördüğünü biz bugün hala göremiyoruz, görün artık...

özel istek üzerine "tiki" açıklaması...

Türkiye, İstanbul kaynaklı, bireyleri ekonomik olarak üst sınıftan veya onlar gibi olmak isteyen orta sınıftan gençlerden oluşan ve toplumda oldukça büyük antipati toplamış, kendine özgü dili ve pahalı yabancı markalara dayalı yüksek estetik kaygısı ile tanınan altkültür.
Genellikle Bağdat Caddesi ve Akmerkez çevresinde yer edinmiş fakat bir süre sonra genele yayılmıştır. Kimi zamanlar ciks ve tikky şeklinde adlandırılmaktadır.

dil jargonu:
Tikilerin Türkçeyi kendisine özgü kullanımı toplumda pek çok kez eleştirilmiştir. Fakat bu dil, neredeyse tiki kültürünün belirleyicisidir. Genel olarak, Amerikan aksanı ile Türkçe konuşulması, cümlelerin içinde ingilizce sözcükler kullanılması veya İngilizce söylenişlerin Türkçeye çevrilmesidir.
En bilinen örnekleri, "Oha falan oldumdur" kaynağı ingilizcedeki "I was like Oh My God"dır. Aynı şekilde "I was like"ın türkçede "falan oldum" şeklinde kullanılması jargonun temelidir. Fakat zamanla, bu kullanım alaycı bir şekilde ana akımca eleştirildiğinde, falan kelimesi daha az kullanılır olmuş ve yalnızca oldum kullanılır olmuştur.
Bu kullanım kimi zaman "Türkilizce" olarak adlandırılan durumla benzerlikler taşır.

Giyim
Dünya görüşleri ve estetik anlayışları sebebi ile popüler kültüre ve modaya fazlasıyla bağımlı olan tikiler ekonomik güçlerinin de verdiği bir destekle olabildiğince pahalı giyinmeyi tercih ederler. Bunun için, Amerikan gençliğin trendlerini izlerler. Türkiye genelindeki tikiler ise, Bağdat Caddesi çevresindeki tikileri örnek alarak giyinir ve oradaki modayı takip etmeye çalışırlar.
Giyindikleri mekanlar, genellikle Akmerkez ve Bağdat Caddesi civarındaki pahalı yabancı markaların mağazalarıdır.

Politik Görüş
Tikiler, 80 sonrası apolitikleştirilen Türk gençliğinin bir sonucu olarak, sadece kendisi düşünür olabildiğince siyasetten uzak kalmayı tercih ederler, aykırı ve asi eğilimlerden uzak dururlar. Bu kalıbı zorlayanları da vardır. Fakat farkında olmadan,kapitalist düzene destek vermektedirler...