31 Aralık 2009 Perşembe

yılbaşı gecesi kimsenin düşünmedikleri...

yılbaşında ağaç süslemek aslında eski bir türk adeti. islamiyetten önceki türklerde güneş tanrı değildi ama kutsaldı 21 aralık gecesi en uzun gece yaşanır ve ondan sonra günler uzamaya başlar yani güneşi daha uzun süre görmeye başlarız ve eski türklerde bu gün yani 22 aralıka denk gelen tarihte meydana bir ağaç dikilirmiş ve altına hediyeler bırakırlarmış, ve dallarını renkli bezlerle süslerlermiş...

16. yüzyıla kadar hristiyanlarda bu ağaç süsleme ve hediye adeti görülmemiş, 16 yy dan sonra ilk önce almanlarda görülmüş , muhtemelen haçlı seferlerinden sonra avrupada bir süre sonra değişime uğramış ve onlar bu olayı isanın doğum günü olarak değiştirmişler. bizede dallara çaput bağlayıp adak adama şeklinde değişime uğramış hali kalmış...

21 aralık gecesi ile ilgili herzaman içimde değişik duygular olurdu mutlaka o gün ya bir şiir yazarım gün dönümüne dair, yada bir kaç satır not düşerim günlüğüme ama bu günün türklerin adeti olduğunu daha bugün öğrendim bence bazı şeyler genlerle aktarılıyor buna bir kez daha inandım...

yeni bişey daha öğrendim
yılbaşında saat tam 24:00 de pasta kesiyorlar hatayda
muhtemelen hz isanın doğum günü pastası:) hoş bişey
mesela bunu hz muhammed için yapmıyor kimse, yani bunu hristiyanların peygamberine yapılıyor bizim peygamberimize yapmıyoruz diye hasetle söylemiyorum. zaten hz isa bizimde peygamberimiz bizim dinimizde bütün peygamberlere inanç esastır. bence hz muhammedin doğum günü ile alakalı çok ilgili olmamamızın sebebi, bazı katı din kuralları ve asıl önemlisi bir türlü neden hala dinimizi hicri takvime göre yaşadığımızı anlamadığım o takvim sistemi ile alakalı her yıl 11 gün geriye giden bir doğum günü anlamsız geliyor, aynı şey diğer dini günler içinde geçerli ay takvimi bilimsel olarak yanlış bi takvim neden miladi takvimle yaşayıp hicri takvimle inanıyoruz bunu anlamıyorum...

herkese iyi seneleer:)))

14 Aralık 2009 Pazartesi

haRRbiden gerçek üstü konuşmalar (f.bahçenin aklanma yılı...)


(2009 10 sezonu f.bahçe ist.b.belediye maçı)
aziz yıldırım;
önce "2000 yılına kadar futbol sahada oynanır sanıyordum sonra öğrendim ve şampiyonluklar geldi" dedi.
sonra 2001 yılı ile ilgili bir teşvik ikide şike olayı ortaya çıktı tv lerde herşeyi itiraf edenler bi şekilde susturuldu, korkutuldu polisde ifadeler değiştirildi. bu olayların üstü kapatıldı ve medya olayın peşini bıraktı. bunlar hep aynı kapıya çıkan soru işaretleri...
fenerbahçenin 100.yılında şampiyon olacağız dedi olabilirdi normaldi ama bu sözden sonra fenerbahçe 100.yılda yaptığı maçlarda hep bi hakem desteği gördü, elle gol attılar verildi, ofsaytt bayrakları fenerin ihtiyacı olduğu anlarda hiç kalkmadı, rakip dişli çıkınca sarı kartlar devreye girdi, hakemler baktıki fenerin gol atacağı yok son dakkalarda penaltı uydurdular, 11 e 11 yenemeyince fenerin rakibini 10 kişi bıraktılar ve bunların hepside yine aynı kapıya çıktı, aynı şeyler beşiktaşın 100. yılındada yaşandı bu sefer herşey beşiktaşın lehineydi...süleyman sebadan sonra beşiktaşta çok kirlendi. beşiktaşlı eski yönetici eski futbolcu sinan engin tv de ahkam kesiyor "ben beşiktaşta şike ile alakalı en ufak bir şeye şahit olmadım, böyle şeylerin olacağına inanmıyorum" derken eski hakem ahmet çakar "peki sinancığım sana beşiktaşın 100.yılı desem" bu soruyla sinan engin kıpkırmızı oluyor ve hemen konuyu değiştiriyor anlıyoruzki bir ara sinan engin ahmet çakara 100. yıl ile ilgili bişeyleri ağzından kaçırmış ahmet çakarda bunu kullanarak sinanı sıkıştırıyor.????? hepsi soru işareti

beşiktaş 100. yılında yaşadığı kirliliği bir seferliğine yaptığını bir sonraki sezon 8 puan öndeyken kaybettiği şampiyonlukla ispat etti yani beşiktaşın 200. yılına kadar şike yapması beklenmiyor

galatasaray ise kendini kendi 100.yılında akladı,eğer bu şike işlerinde bi parmağı olsaydı kendi 100. yılında şampiyon olurdu ki; bir iki maçta bir iki hakem hatası ile bunun gerçek olması hiç zor değildi. galatasaray 100. yılında şampiyon olamayan tek takım...

fenerbahçenin aklanma yılıda bu sene... ve önümüzdeki iki sene daha şampiyon olup olmamasına bağlı. aziz yıldırım üç sene üstüste şampiyon olacağız dedi olmayı hedefliyoruz değil, olacağız dedi ve bu sene başladığından beri hakemler fenere hep destek çıktılar. diğer maçları geçelim, direkt rakipleri bursa, kayseri ve galatasaray maçlarında hakem destekli alındı puanlar bursada alex hakeme omuz attı, mehmet topuz hakem deniz çobanın sarıkart çıkatmasına izin vermedi sarıldı, diğerleride her pozisyonda hakeme saldırdılar. hakem o maçta bir tane kırmızı kart çıkaramadı, galatasaray maçında fenerbahçenin ilk golü ofsaytdı ve penaltı pozisyonunda alex kendini atmıştı ama hakemler bu iki golü verince maçı kazanmak zor olmadı. hakemlerin yerinde bende olsam veriridim golleri çünkü maç başlamadan önce yan hakemin kafası taşla yarıldı üç dikiş atıldı federasyon maçı çıkın dedi bende olsam kafamda üç dikişle veririm o golleri çünkü kafama taş yağmaya başlar ve ben maçı tatil edemem. o maç oynanmamalıydı ama oynandı, kirli oyun oynandı.

istanul b. belediye maçını fb 1-0 kazandı belediyenin üç net gol pozisyonu ofsayt bayrağı ile engellendi ofsayt değildiler, ve belediyenin bir penaltısı verilmedi yani buda belediye zaten topu topu dört pozisyon bulur bunlarıda sen kesersen nasıl kazanacak dimi...

ve son olarak fenerbahçe üç maç üstüste kaybedince aziz yıldırım hakemleri ve federasyonu tv ekranından açık açık tehdit etti ve ilk maç ankara gücü maçı 90. dakika topu içerden çıkarıyor özer hurmacı...açık bir gol ama hakemler golü vermiyor.

veremezler çünkü AZİZ YILDIRIMLA FUTBOL ÇOK KİRLİ...

FENERBAHÇENİN bu yıl aklanma yılı eğer bu sene fenerbahçe şampiyon olamazsa fenerbahçe ve aziz yıldırım benim nazarımda aklanacaklar. yok eğer bu sene şampiyon olurda üç sene üst üste şampiyon olursa bir daha hiç aklanamayacaklar...

işte bazı hakem hataları








bu sezon kasımpaşa galatasaray maçında ali güneş kaleci gibi çıkardı topu hakem görmediğini iddaa etti









ankara gücü beşiktaş maçında tek gol var onuda hakem attı

arifi unutmamak lazım

4 Aralık 2009 Cuma

manyak mıknatısımıyım tanrım:))))


kol saati taşımak zor geliyordu bana, kolumda bir ağırlık hissediyordum, rahatsız oluyordum; ama her saat sorduğum kişinin bana iğrenç espiriler yapması daha bi çekilmez bişey olduğu için kol saati almıştım...:)))

kol saati taşımadığını unutup,recep dayıma ne zaman "saat kaç"diye sorsam; kolunda saat varmış gibi kaldırır bakar ve o iğrenç espirileri yapardı "eti kemik geçiyor"
yada "dünkü bu vakit" veya "bi tane"

yine bir gün samsunda kol saatim yok, saati öğrenmem lazım. belediye binasının önündeyim bir adam geliyor karşıdan, yanındakine bişeyler anlatarak yürüyorlar, gözüme onu kestirdim bir tek onun kolundaki saat görünüyordu aksi takdirde insanlara saat kaç diye değil saatiniz varmı diye bi ön soru sormamız icap ediyordu. adamla aramızda iki adım kala "afedersiniz saatiniz kaç acaba" dedim
adam
hiç yavaşlamadan
kolunu kaldırdı
saatini bir bilek hareketi ile düzeltti
yanımdan geçerken saatine baktı
yanımdan geçti
gitti gitti
kolunu indirdi
ve arkadaşı ile konuşarak uzaklaştı
adama bak yahuuu saati bana söylemedi ya:))))

üstelik samsunu bilenler bilir bir arka sokakta saatane meydanı
kocaman saat kulesi var
git ona bak dimi...:)))
eski tarihi bir saat kulesi vardı o meydanda
hangi akla hizmet bilmem yıktılar o kuleyi, yerine modern bi kule diktiler. eskisinden daha yeni ve güzel görünüyor ama beş altı senelik bi mazisi var oysa eski kule geçmişten kokular getiriyordu bize, bir nevi zamanda yolculuk ediyordunuz saatine baktığınızda sadece bugünün öğleden sonra 2:15 ini göstermiyordu cumhuriyet kurulduğundan beri her öğleden sonra 2:15 i ben gösterdim diye haykırıyordu...

kule hakkıında bilgi...


Abdülhamit tarafından Belçika asıllı Fransız bir mühendise yaptırılan saat kulesi, bulunduğu meydana da adını vermiştir. Önceleri bu meydanın adı Trabzon Vilayet Salnameleri'nde İskele Caddesi ya da Meyve Pazarı olarak geçmekteydi. Saat Kulesi'nin zamanı göstermesi yanında yangın ve gözetleme kulesi gibi işlevleri de vardır.

Saathane Meydanı, Samsun'un tarih kokan mekanlarından biridir. Bu özelliğinin yanında Samsun'da ticaretin kalbi konumundadır. Saathane Meydanı ve çevresindeki tarihi yaşatan sokaklarda esnaf ahalisi yıllardan beridir Samsun'da bulunmaktadır. Balıkçılar, manavlar, kasaplar, baharatçılar,hanlar, hamamlar, toptan ve perakendeciler ve saymakla bitmeyecek türden işle uğraşan esnaf sayesinde Saathane Meydanı Samsun'un en işlek ve uğrak mekanlarından biri olmuştur. Bu ekonomik hareketliliğin yanısıra tarihi yaşatan önemli yapılar da bu çevrede bulunur. Meydana ismini verense bir asrı devirmiş, nice olaylar yaşamış tarihi saat kulesidir:



işte buda yeni yapılan kule... 1933 yılında eski sistem saati değiştirildi, 1944 de depremde ağır hasar gördü restore edildi. 2000 li yıllarda tamamen yıkılıp yenisi yapıldı...

3 Aralık 2009 Perşembe

2011 de anadolu yangın yerine dönecek...


gladyonun Türkiye'deki yöneticilerinden biri "neden hala bölünmedi bu ülke" sorusuna mazeret anlatıyor;

bu ülkeyi bölmek için herşeyi yaptık sağ-sol, alevi-sünni, dinli-dinsiz, Türk-kürt, hatta yabancı kolejlerde okuyan Türk gençlerini kendi ırklarına düşman yetiştirdik olmadı. 80 öncesi sağa da solada silahı biz verdik onlar kimden aldıklarını sormadılar bile onlardan bazılarını kullandık iki tarafada destek verdik, solun bizim işimizi bozacak üç lider adayını biz astırdık, deniz gezmişler bizim oyunumuzu bozacak kadar samimi solculardı... ama yinede olmadı bölemedik...

şimdi bu toprakları küçük devletçikler yaparsak türkiye 100 yılda onlarla uğraşır biz işimize bakarız...

dağdan inenleri şehirlere salıvereceğiz, herkes evinden çıkamaz hale gelecek. şehirler gabar dağına dönecek 2011 de anadolu yangın yerine dönecek...

iki yüzlülük almış başını gidiyor...



akp- habur da mobil mahkeme kurup, dağdan inip "pişman değilim beni liderim gönderdi" diyen pkk lılara " olurmu öyle şey sen pişmansımdır pişmansındır" deyip serbest bırakacaksın; sonra silivride bi mahkeme kurup ergenekon terör örgütüne mensup olduğundan şüphe ettiklerini aylardır hapiste tutacaksın. türkiye yi ne zaman böldünüzde haberimiz olmadı. batıda silivride kanunlar farklı, haburda doğuda farklımı... kanun iki yüzlü olmaz, adalet ikiyüzlü olmaz, hukuk bir ülke içinde her yerde aynıdır; haburda ha silivride, değişmez...

chp-isviçrede cami minarelerinin yasaklanmasına "din ve vijdan özgürlüğüne darbe vurulmuştur" diye tepki verdin. sayın baykal sormazlarmı adama bu ülkede başı kapalı diye üniversitelere giremeyen kızların uğradığı da din ve vijdan özgürlüğü ihlali değilmi sen bir yandan kızlarımız okula gitsin diye kampanya yapacaksın sonra üniversiteye başı kapalı diye almayacaksın...

mhp- sen aponun asılmasına engel olan yasayı çıkartan hükümette olacaksın, o kararnamede imzan olacak sonra başbakanın önüne urgan atacaksın ne duruyorsun assana bu caniyi diye haykıracaksın... nasıl asacak senin imzan ile koruma altına girdi ya...

dsp-merve kavakcının kürsüye çıkmasını engellemek için mecliste elele tutuşup set yapacaksın burası devlete meydan okunacak yer değil diye haykıracaksın; pkk lılar hapisten çıkartılıp dağdan indirilip meclise girince susup oturacaksın...

yargı- 367 şart değil ama bunları durdurmak şart diyeceksin anayasaya aykırı karar alacaksın sonra hak hukuk dağıtıyorum diyeceksin...

iki yüzlüler tarafından yönetildikçe daha başımız beladan kurtulmaz
yahuuuu adamlar neredeyse
bu ülkeyi aşı yaptıranlar ve yaptırmayanlar diye ikiye bölecekler
ve bizde nerdeyse bölüneceğiz beaaa yuh....

29 Kasım 2009 Pazar

telekulak cumhuriyeti...

şaşıyorum bu millete, "aaaa hepimizi dinliyorlarmış" diye şaşırıyorlar... ne çabuk unutuyoruz, ne çabuk uyutuluyoruz,ne küçük ne balık hafızalı olduk be heeyyyy...yeni mi anladınız yeni mi öğrendiniz eshabı keyf uykunuzdan yeni mi uyandınız, evet bizi dinliyorlar,hemde çok uzun zamandır. merak etmeyiin sizin gibi uyuyanları dinlemiyorlar, kimi dinleyeceklerini iyi biliyorlar... mesele kim dinleniyorda değil kimin dinlediğinde...

ben türkiyeyi dinleyeni bilmiyorum ama istanbuldakini biliyorum;

"istanbulu dinliyorum gözlerim kapalı"
orhan veli...

kurbanınız olayım yapmayın...

belki geçen sene yine buna benzer bi yazı yazdım kurban bayramında ama bu bayramı hayvan boğazlama şenliğine çevirme saçmalığı devam ettikçede daha uzun yıllar yazacağım galiba...

anlatmak istediğim inançla ilgili değil. inançların yozlaştırılması ve asıl anlamının dışına çıkarılması...

ben usulüne uygun kesim yapmayıp hayvanlara acı çektirenlere karşıyım
ben kurban kesim yerlerinin vatandaşa bi hizmet yeri değil vatandaşı sömürme yerleri olarak kuranlara karşıyım
ben kan kokusunu duyup kaçan hayvanlara eziyet edenlere karşıyım
ben kurbanı kesip gerçek ihtiyaç sahiplerine dağıtmayıp derin dondurucuda saklayanlara karşıyım

yoksa benim kurban bayramı ile bi alıp veremediğim yok, elhamdülillah bende müslümanım...

bu bayramdan üç olay anlatacağım size şimdi

1- bayramda bir boğa neden ürktüyse nasıl kaçtıysa kaçmış, uzun kovalamalardan sonra yakalanmış ve yakalandığı yerde direğe bağlamışlar onu kovalayanlardan biri(biri bile değil insan olması imkansız o insansa ben neyim sen nesin aynı türden olamayız yaaa inanmıyorum)işte o mahluk boğa bir daha kaçmasın diye boğanın arka bacağını kesiyor evet evet bu cani çevreden gelen tepkilerden sonra hayvan acı çekmesin diye hayvanı yere bile yatırmadan boğazına bir bıçak darbesi atıyor ama hayvan hala ayakta debelenmiyor bile bir süre böyle acı içinde hayvanı seyrediyolar kan kaybından ölmesi mi bekleniyor bilemiyorum. ve sonunda tamamen kesip işi oracıkta direğe bağlı olarak bitiriyorlar.
şimdi bu kurban mı? bu ibadet mi?

2- bir fakir mahallede çocuklar çöplerden kurban artıklarını topluyorlar işkembe, ayaklar kuyruklar falan eve götürüyorlar ve anneleri çorba yapıyor onlardan... siz kurban kestiniz de ne yaptınız? fakire fukaraya dağıttınız da bu çocuklar neden çöpten artık topluyor?

3-bir babaya soruyorlar "çocuklara zararlı değilmi bu manzarayı seyrettiriyorsunuz"cevaba bakın şimdi "göstermezsem bu çocuk ilerde kurban kesmez" çocuklarıda en azından kesim ve parçalama işleminin yapıldığı yerden uzak tutalım. zamanı gelince onlarda öğrenir kurban bayramının ne demek olduğunu, sadece hayvan boğazlamak olmadığını öğrenirler, tabi önce babasına öğretmek lazım...

kurban bayramı gerçekten bayram olsun.

26 Kasım 2009 Perşembe

come...whatever are you...come...


internette dolaşan bazı mailler var. mevlananın "ne olursan ol gel" sözünü görmüş bir yabancı kadın, konyaya gelmiş, mevlananın türbesine girmek istemiş, eteği kısa başı açık diye almamışlar içeri...

mailin maksadından anladığım şu; mevlana hoşgörüsüne şimdilerde, özellikle konya civarında rastlamak zor...mevlananın torunları onun izinden sapmışlar.

doğrudur o kadının türbeye alınmaması hoş değil( tabi öyle bişey olduysa) ama o kadına sormak lazım. senin o girmek istediğin yer neresi? mevlananın ölü bedeninin olduğu mezar. o ölü bedenin sana artık bi faydası olmaz.sen onun yaşayan ruhunun peşine düş o ruhun kapısında bekleyip seni içeri almayacak kimse yok.

mevlana "ne olursan ol gel" diyor hala
gel... gel... gel ama geldiğin gibi gitme diyor
bir renk al, bir parça değiş, bir parça doğruluğa çevir yüzünü diyor
gel gel gel ama
geldiğin gibi gitme
elin boş geldin boş dönme
gel gel gel ama
geldiğin gibi gitme...

alt yazı...


- arif çocuğumuzu GORA da dünyaya getirelim mi?
- ceku balım nasıl yani çocuğumuzu GORA da dünyaya getirelim sonra alıp Dünyaya mı getirelim :))))

"gora" filminden

şimdi nerden çıktı bu alt yazı diyeceksiniz gora nerdeyse tarih oldu
şöyle ki; bir arkadaşımın doğum günü, bu vesile ile aklıma takıldı "doğum günü" dünyaya geldiğimiz gün. dünyaya geldiğimiz gün o gün mü? biz annemizin karnındayken de dünyadayız, orda gelişimimizi tamamlarkende dünyadayız
bir olayda 7 kişi ölmüş 2 si hamileymiş esasında 9 kişi ölmüş oluyor anne karnındayken bireyden bile sayılmıyor insan neden? artık anne karnında çekilen foroğraf ve videolardan albümler yapılıyor, anne bebeğine müzik dinletiyor karnında ama hamile bir insanı öldüren, iki kişiyi öldürmekten yargılanmıyor

bebeğiniz dünyaya geldi diyor hemşire
sanki daha önce ay'daydı

manchester united 0-1 beşiktaş


1993- galatasaray old trafford da 3-3 berabere kalıp manchester ı elerken alex ferguson ordaydı
1996- fenerbahçe manchester ı boliçin golüyle 1-0 yenerken alex ferguson ordaydı
2009- beşiktaş tello nun golüyle manchester ı 1-0 yenerken yine sakız çiğneyerek maçı seyreden iskoç teknik adam alex fergusondu...
1986 dan beri futbolda herşey değişti değişmeyen tek şey alex ferguson...

kimse yıllar sonra manchester yedeklerle oynamıştı demiyecek hatırlanacak tek şey olacak beşiktaş manchesterı old trafford da yendi...

ve maçtan aklımızda kalan iki ertem şener cünlesi olacak

pozisyonda topu uzaklaştırayım derken daha tehlikeli yere atan ibrahim kaş'a
"ibrahim kaş, yapayım derken göz çıkartıyordu az daha"

son dakkalarda altı pasın içinde vurulan kafa vuruşunu inanılmaz çıkartan rüştüye
"rüştüüüü aferin rüştü ellerinden öperim rüştü her yerinden öperim rüşştüüü"
ertem şener az daha " taş...dan öperim rüştü diyecekti

19 Kasım 2009 Perşembe

arjantinli şairden, neşeli bi istek üzerine:)))

Anlar

Eger,yenıden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz,sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadıgım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çokriske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doguşu izler,
Daha çok dağa tırmanır,daha çok nehirde yüzerdim.
Görmedigim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım .
Yeniden başlayabilseydim eger,yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. yaşam budur zaten.
Anlar,sadece anlar.Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında su,şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eger ,hiçbir şey taşımazdım.
Eger yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder,güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım,bir şansım olsaydı eger.
Ama işte 85'indeyim ve biliyorumn...
ÖLÜYORUM....

Arjantin-1985

Jorge Luis Borges

12 Kasım 2009 Perşembe

andımızı tazeleyelim...

hadi bakalım!içtiğimiz andın arkasında duracağız...
ilkokul 1.sınıftan 5.sınıfa kadar her okul sabahı bir and içmiştik. şimdi bile her kelimesini hatırlıyorum ve ben andımın arkasındayım...
bugün mecliste sözüm ona demokratik açılım diye bir süreci tartışmaya açıyorlar biz bu vatanın bir santimmetresini bile vermeyi tartışmayız; çünkü biz Türküz, doğruyuz ,çalışkanız, ( türküz anadoluda yaşayan her rengimizle türküz, türkiyeliyim diyen her ferdimizle türküz... doğruyuz eğri değiliz yani, eğilmeyizde hani yedi düvel bir araya gelse... çalışkanız) küçüklerimizi koruruz büyüklerimizi sayarız ( büyük derken öyle ipleri amerikanın ellerinde kuklalardan bahsetmeyiz) varlığımız türk varlığına armağan olur( sadece armağan basit ve yalın bir armağan sonsuza kadar var ol türkiye ) ey bugünümüzü sağlayan büyük Atatürk ,açtığın yolda, gösterdiğin amaçta, hiç durmadan yürüyeceğimize and içeriz...

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE...

ben bugün bir okul bahçesinin önünden geçerken andımızı içen çocuklarla beraber andımı tazeledim haydi sizde yapın...

yılmaz özdilin yazısı...

Pireleri 20 santim derinliğinde fanusun içine koyarlar, fanusun üstünü cam ile örterler, alttan ısıtırlar... Pireler rahatsız olur, zıplar, tınk diye cama vurup, geri düşerler. Tekrar zıplarlar, nafile, gene çarparlar... Engel şeffaf olduğu için, kendilerini neyin engellediğini bir türlü anlayamazlar. Böylece, çarpa çarpa, zihinlerinde “özgürlük sınırı” oluşur.

*

Sonra?

Tavandaki camı kaldırırlar, pireleri gene aynı fanusun içine koyup, alttan ısıtırlar... Görülür ki, pireler en fazla 20 santim zıplıyor! Engel yoktur, daha yükseğe sıçramaları, özgür olma imkânları vardır ama, kafayı çarpmamak için, buna cesaret edemezler. Çünkü artık “görünmez engel” zihinlerindedir... “Yapamayız, boşuna denemeyelim” diye düşünürler.

*

“Cam tavan sendromu”dur bu.

*

Yapabileceğin...

Anca, yapabileceğini düşündüğün kadardır.

*

Örnek, zavallı “pire”dir ama...

Aslında, tüm canlıların “neyi başaramayacağını” yavaş yavaş nasıl öğrendiğini kanıtlar.

*

E hayat da bi laboratuvar.

Bu nedenle görünmez engeller konur, çabalar engellenir, kafayı kaldıranın kafasına vurulur, böylece yavaş yavaş, “Yapamayız, hiç boşuna denemeyelim” düşüncesi hâkim olur.

*

Ve, dünkü Anıtkabir izdihamı, çoluk çocuk, onurlu bir milletin, kendisine “pire” muamelesi yapılmasına isyanıdır... Dünkü 9’u 5 geçe, tüm yurtta, değil kafamıza cam tavan, ayağımıza pranga vursan, gene de “pire” olmaya niyetimiz olmadığının kanıtıdır.

*

Ve, sinsi sinsi üstümüzü örtmeye çalışan laborant arkadaş, seni pirelendirmek istemem ama...

Bu millet, zor zamanda ayağını yorganına göre uzatır, büzüştü sanırsın, fark etti ki pire var, o yorganı yakar, haberin olsun.

10 Kasım 2009 Salı

10 kasım


yabancılar bu manzarayı görünce çok şaşırıyorlar, çünkü dünya üzerinde başka bir yerde başka bir kişiye böyle saygı gösterisi görülmüş değil...

7 Kasım 2009 Cumartesi

hüzün...


HÜZÜN
hayatın yarısıdır
paylaşacak biri varsa arkanda,
yanında...

ATAM...


ilkokulda anlamına tam varamadığız halde, öğretmenlerimiz söyle dediği için söylediğimiz gibi değil;
çok samimi olarak ATAM sen kalkta ben yatam...

orta okulda bana gol pası verdiğinde daha bi sevmiştim seni, daha bi ilgilendim o günden sonra. okulun ön bahçesinde top oynamak yasak olduğu halde, biz futbol oynuyorduk o gün. müdürün herhalde çok işi vardı bize bağırıp çağırıp arka bahçeye göndermemişti. rakip takımdan biri topa vurdu, top okulun önündeki atatürk büstününe doğru gitti; Atatürkün alnına çarpıp benim önüme düştü. vurdum gol oldu:)))

asist atamdan geldi nasıl gol olmasın, şiir gibi bir pasdı, ordularım ilk hedefiniz akdeniz der gibiydi:)))))

sonra büste doğru koştum, bir asker selamı verip atatürke sarıldım...
işte o an

duvar...


her şairin bir takıntısı vardır; her şiirinde, olur olmaz bir yerinde karşınıza çıkacak diye beklediğiniz. kız kulesi mesela, dağlar, otlu peynir, memleket, aşk gibi.

benimde bi duvarım var

hüzünlensem ağlasam üzerindeyim,
gülsem eğlensem üzerindeyim,
bir kuş olsam gelir, konar, üzerindeyim
bir bulut olsam
yüklenip yağsam
damla damla düşer üzerindeyim...

6 Kasım 2009 Cuma

Türkkuşu ile 6 kasım...

-6 kasım günün kutlu olsun
-6 kasım ne günü lan?
-6-0 günü
-Bu onuru hak edecek ne yaptık biz yaaaa
-Ne onuru
-Dünya üzerinde sizden başka hiç bir takım yok ki; bir takımı yendiği günün seneyi devriyesini hiç aksatmadan kutlasın.Yani bu müthiş bişey, mesela Bursaspor bizi 5-0 yendiği günü hersene kutlamıyor, pendikspor sizi Türkiye kupasından elediği günü her sene kutlamıyor, Beşiktaş Barcelona’yı 3-0 yendiği maçı hersene kutlamıyor, biz sizi 7 kişiyle 7-0 yendiğimiz maçın yıldönümünü kutlamıyoruz ama siz bizi her sene 6 kasım da bu onurla şereflendiriyorsunuz:))) Bu bizim büyüklüğümüzdür; onur duydum sağ ol…
Küçükken bi hayalim vardı biz Avrupa kupalarında Avrupa’nın büyük takımlarından birini yenince sokaklarda saatlerce kutlar eğlenirdik; ben hep içimden geçirirdim acaba bi gün bir takım bizi yenince böyle saatlerce kutlayıp konvoylar yapacaklar mı diye; 2000 senesinde biz avrupada finale koşarken ali samiyende fenerbahçeye 1-0 yenildik ve hayalim gerçek olmuştu saatlerce kutladınız o galibiyeti günlerce lafı edildi. Ama bu 6 kasım kutlaması benim hayal bile edemediğim bir şeydi çünkü dünyada eşi yok teşekkürler Fenerbahçeli arkadaşlar…TEŞEKKÜRLER:))))))

NASILSIN

-Nasılsın
-Maçın son dakikası, rakip takımın son şansı, biri pas verse gol olma ihtimali yüksek olan bir pozisyonda 30 metreden dış falso vererek şut atıyor, top kaleye doğru uzadıkça dışarı doğru yol alıyor. Ben her ihtimale karşı o köşeye doğru uçuyorum. Defanstaki arkadaşım topun nereye gittiğini göremediği için topu engellemek istiyor ve kafasını uzatıyor ama sadece topa yön değiştiriyor ve ben ters köşeye yatıyorum işte böyle kötü durumdayım…
-Ne?
-Pardon!sana ağır geldi, iyi değilim işte…
-ATEŞİN Mİ ÇIKTI GENE SENİN...

2 Kasım 2009 Pazartesi

fizana gitti kardeşim...


eskiler her uzaağa giden için fizana gitti derlerdi yada bir yerin ne kadar uzak olduğunu anlatmak için fizan kadar uzak derlerdi...

şimdi öğrendim fizan neresiymiş
libya çöllerinin en ulaşılmaz yeriymiş
kardeşim fizanda
şimdi öğrendim uzak ne demek miş
şimdi öğrendim...
uzak ne demek miş...

31 Ekim 2009 Cumartesi

kül kedisi...


bazen masallar hayatın içinde gerçek olur, yada biz masal oluruz hayatın dışına çıkarız...

masallara inandım
sen, saat geceyarısına yaklaştığında apar topar kalkıp gidince
ve ben elimde gecenin hatırası bir votka şişesiyle
başbaşa kalınca
bir sonbahar gecesiyle...

para...


bir komedi programında seyrettim tv de evlenme programı ile dalga geçiyorlar. adama soruyor sunumcu oynak hatun
" efendim daha önce evlendinizmi"
cevap "elime kadın eli değmedi"
"aaaaa 70 yaşında adamsınız nasıl oldu da evlenmediniz ne iş yapardınız"
"hiç bi iş yapmadım hayatımda, evde otururum sokağa da çıkmam"
" aaaaa bildiğimiz odun yahuuuu, peki nasıl geçiniyorsunuz?
"babamdan bana 20 tane apartman kaldı 200 daireden gelen kiraları toplarım başka bişeye zamanım kalmaz" deyince birden talipleri artar adamın, kapışılır, kavgalar edilir...

internetten baktım, komedisini yaparken hiç abartmamışlar, gerçekten durum böyle... neden böyle bi toplum olduk? Neden bir erkekle bir kadın yeni tanıştıklarında ilk soru ne iş yapıyorsun oluyor? neden para varsa ,varsın karaktersiz olsun anlayışı bir hayli çoğaldı?
sadece oda değil, önceden esnaflık vardı hilesiz hurdasız iş yapılırdı; şimdilerde esnaflık insanları kandırma sanatı haline gelmiş. kimse haramdan korkmuyor artık,kimse kul hakkı yemekten imtina etmiyor artık. eskiden hırsızlık bile başka çaresi kalmayan insanların yaptığı bir şeydi, şimdi nerdeyse hepimiz hırsızız…sen hiç hırsızlık yapmadın mı? hadi ordan komşunun kablosuz internetinden faydalanmadın mı hiç? fatura kuyruğu beklerken önlere doğru ilerleyip başkasının hakkını çalmadın mı hiç? Keşke sadece bu kadar küçük olsa hırsızlık, rakam o ki her altı dakikada bir ev soyuluyor. sebep para yada parasızlık mı? hayır tek sebep o değil, her yeni nesil ahlaki değerleri daha düşük bir nesil oluyor, her yeni nesle törpülenmiş bir ahlak teslim ediyoruz... sonuçta her yol okapıya çıkıyor...

Galiba tarihte en gerçek lafı Korsika asıllı fransız lider napoleon söylemiş
“para para para”
ileri görüşlü olmak bu olsa gerek … kendimize itiraf edemezsek bile her şeyi para için yapıyoruz;
samimiyetimizi kaybediyoruz…

30 Ekim 2009 Cuma

aykut ve bekirin ilişkisi...

geçen gün galatasaray bucaspor maçını seyrediyordum; spikerler bazen cümleleri tamamlamadan bir sonraki cümlenin yüklemi ile bitirirler ve ortaya aykutla bekir arasında bişey varmış gibi bir durum çıkar:)))

" bekir bekir bekiiiiiiiiiir aykutun kucağındaaaaaa" ( cümlenin aslı şudur bekirin attığı şut ve top aykutun kucağında kaldı)

bekir yina sahne alır " bekir bekir bekiiiiiiiiir aykutta kaldı"

bekir abi ne iş:)))))))

29 Ekim 2009 Perşembe

bu ne mene gidiştir tarantabau

Cumhuriyet bayramı;
Cumhuriyeti kuruluşunun 86. Yılında çoşkuyla kutladık ancak ben başımı iki elimin arasına koyup biraz düşündüm… cumhuriyetin düşmanları her dönem oldu ve her daim olmaya devam edecek. Ben hiçbir zaman cumhuriyeti yıkmaya kimsenin gücünün yetemeyeceğine inandım, hatta buna inanmaya da devam edeceğim.

Benim korkum başka; biz çok kolay bölünüyoruz… orta asyadan bu yana oynanan bi oyun bu; böl, birbirine düşür, zayıflat, yok et. İkibin yıldan fazladır bu oyun oynanır bizde ikibin yıldan fazladır bu oyuna hep geliriz. Çinlilerde yaptı bunu Romalılarda Avrupalılarda ve şimdi Amerikalılarda yapıyor.
Çok kolay bölünüyoruz,
Yine oyuna geliyoruz
Yine savaş tamtamları çalmaya başladı anadolunun her bir köşesinde
Yine kan akacak nehirlerce
Yine ağıtlar yakılacak Kürtçe, Türkçe…

19 Ekim 2009 Pazartesi

teyzelerim :)))))

teyzemin biri elinde yanmakta olan sigarayı göstererek "bu zıkkımı 9 gündür içmiyorum" diyor, bir nefes çekiyor sigaradan " bırakcam dedim 9 gündür içmiyorum bırakmak çok kolaymış yaaaa zor diyorlar bak bıraktım 9 gün içmedim" deyip bir nefes daha çekiyor... :)))))))))

teyzemin diğeri; "mahallede gözümüzün önünde bir adamı bıçakladılar vahşet yaaaa hiç canlı bi insanın bıçaklandığını görmemiştim" "teyze sen daha önce ölü bi insana bıçak darbeleri indiren birine şahit oldun mu?:)))" "hayır da öyle işte adam kendini yerde tekmeler savurarak kurtardı hastaneye kaldırdılar mahallede bir kişi şahitlik etmedi herkes gördü ama görmedim dedi insanlık ölmüş yaaaa" "tizem sende görmüşsün olayı sen niye şahitlik etmedin?:))))) "nasıl edeyim herifler balici tinerci yarın banada saldırırlar" :)))))))))))))

15 Ekim 2009 Perşembe

samsun notları


ilk adımın sarsıntılarının hala kulaklarda çınladığı yer samsun...

ve balıkçıları oltalarını atmışlar karadenize :)

ve samsun sırtını canik dağlarına yaslamış karadenizi seyrediyor hala...

5 Ekim 2009 Pazartesi

hayat...


çocukken aklımızdan geçen herşeyi dan dan dan kurşun sıkar gibi söylerdik herkesin yüzüne, şimdi neden yapamıyoruz?

biz büyürken hayat bize insanlardan saklamamız gereken bir yanlarımızın olduğunu öğretir ve artık büyümüşüzdür ve ay gibi hep bir tarafımız karanlıktadır artık... kimseye "senden nefret ediyorum" "yanlış insansın" "adam değilsin" "bu sana hiç yakışmadı" hatta "seni seviyorum" bile diyemez olmuşuzdur...

ve hayat
biz bunları söyleyemezken; acaba kırılır mı? ayıp mı olur? kızar mı? utanır mı? rencide mi olur? sever mi hoşlanırmı hoşlanmazmı? diye düşünürken önümüzden akıp giden şeye denir...

amerika allah bin türlü belanı versin sen aralarından seç...

abd
uydudan dünyanın herbir noktasını vurabilecek bir silah geliştirmiş,rusya tepki verdi ama bizim umurumuz oralarda değil. silahsızlanmaya gitmek yerine iyiden iyiye yıldız savaşlarına gidiyor dünya.

tüm bunların içinde bir şey anlaşıldı biz bağımsız değiliz ki; ben bunu hep söylerdimde kimse inanmazdı, halen inanmayanlar var o başka; inanmıyorsunuz ama biz bağımsızlığımızı kaybettik. ikinci bir kurtuluş savaşı vermemiz lazım ama ikinci bir Atatürkümüz yok... bakınız başbakan abd de yahudi lobisinden gruplarla görüşüyor medyada sadece bir iki yerde haber oluyor bu, sonra o toplantılarda oylama yapılıyor türkiye israilin nükleer silahlarının denetlenmesine hayır, iranın nükleer silahlarının denetlenmesine evet oyu veriyor.

dünaynın neresinde bir karışıklık olsa altından abd çıkıyor. örnek mi afganistan, pakistan, ırak, iran,güney afrika, gürcistan, tacikistan, azerbaycan, ukrayna, afrika ülkeleri, filipinler, küba ,venezuela vesaire vesaire...
abd niye herşeye karışıyor yahuu pakistanda pervez müşerref ve rahmetli benazir butto abla arasındaki demokrasi savaşında dünyadan bir tek ses çıkıyor... abd açıklama yapıyor "pervez müşerref yönetimi bırakıp demokrasinin önünü açmalı" üçgün sonra butto suikaste uğrayıp ölüyor...sağ gösterip sol vurduruyo...

bakın çok ilginç bişey anlatacam size, moğolistan diye bir ülke var ve o ülkenin varlığından bi haber insanlar var. tabiki bu normal tv kolik bir neslin üstüne interneti yararsızlık masası üzerinde kullanan nesil geliyor, bilmezler... tv de mogolistan üzerine hiç bir haber olmaz... hiç mi doğal bir afet olmaz orda, önemli bişey, kayda değer bi olay olmaz mı hiç... ben bile çok şey bilmem mesela; başkentini bilirim "ulanbator" başKAkentini bilmem,birde 2 km kareye bir insan düştüğünü bilirim ama nerden düştüklerini bilmem :)))ve bir tanede haber hatırlıyorum mogolistan hakkında oda ne biliyormusunuz zamanın abd başkanı bush mogolistana ziyarete gitmişti :))) onun altından bile abd çıktı beaaa, kimsenin ilgilenmediği yerlerde bile abd var ...bak iddia ediyorum mogolistandan bir çıkarı var bu abd nin bişey çıkacak ordan...demedi deme ibrahim :))))

geçen gece rüya gördüm; iddaa kuponu yapıyorum pat yanımda biri belirdi aksakallı dede :))) nıchk değil siyahi bi herif sakalıda yok, baktım yüzüne barack obama len bu :))) bana diyor ki; o kupon tutmaaaaaaaaz, biz izin vermeden dandie united celticden puan alamaz o fenerbahçe gençlerbirliği maçınıda fenere oyna aziz başkan aradı rica etti üç sene şampiyonluk sözü vermiş taraftara olamazsak beni topa tutarlar dedi bi el at şu işe dedi fener bu sene kesin şampiyon dedi

korkuyla uyandım :))))))

allahım sen bu aziz yıldırımın da bin türlü belasını ver o içlerinden en uygun olanı seçsin amin...

4 Ekim 2009 Pazar

gayret! niye yerinde duramıyon?



tek kolu olmayan özürlü bir insan anlatıyor;
kolumu kaybettikten sonra çok üzüldüm. dünya bana dar geliyordu uzun süre evden dışarı çıkamadım. sonunda bir gün galata köprüsüne gittim balık tutamayacaktım artık ama en azından balık tutanları seyrederdim dedim. hüzünle imrenerek balıkçıları seyrettim ve sonra ilerde birini gördüm iki koluda omuzdan kesik olan bir özürlüydü ama çok neşeliydi sağa sola sataşıp şakalar yapıyo duvara sürtünüyo gülüyo çığlıklar atıyor. yavaş adımlarla ona yaklaştım ve sordum; nedir bunun sırrı nasıl böyle yaşama sevinci dolusun bana bi anlat yerinde duramıyorsun?

cevap verdi; abi kıçım kaşınıyo beee :)))

3 Ekim 2009 Cumartesi

manavgat notları...


11 yıl sonra manavgattayım, şehir içindeki eski otogarın yerine restaurant ve cafeler yapmışlar otogarı şehrin dışına taşımışlar nehir kenarları eski halini korumuş ama manavgat beton yığını haline gelmiş ve antalyadan daha çok banka şubesi olduğu da dikkatlerden kaçmıyor...

oturduğumuz cafenin diğer yarısında sünnet düğünü vardı ve karadeniz pidecisinin kiremitte köftesinin eski ihtişamından eser kalmamıştı ama eski bir dostla sohbet etmenin tadı hala hiç bir şeye değişilmiyor :)

yani herşey gelişiyor, şehirler değişiyor ama insanlar değişmiyor 11 yıl önce ekmek arası dönerin içine sos istediğimde sarımsaklı yoğurt atan dönerciden bi farkı yoktu cafenin bir bölümünde sünnet düğünü yapan manavgatlının 11 yıl sonra koyduğum yerde buldum onları :)))) dedimya insanlar pek değişmiyor diye değişiyor aslında yüzündeki çizgiler yada saçındaki beyazlar çoğalıyor veya göbekleniyor ama 11 yıl sonra bıraktığı yerden devam ediyor samimiyet onuda bıraktığın gibi bulabiliyorsun belki daha fazlasıyla:)) teşekkürler öslem :))) her şey için...

22 Eylül 2009 Salı

gönderilmemiş mektuplar...

kardeşim nasılsın? nasıl gidiyor hayat? beni soracak olursan diye devam ederya bu mektuplar, işte o adet yerini bulsun diye beni soracak olursan ki sormasan daha iyi;soracak olsan telefon açarsın dimi:)tekrar beni soracak olursan diye devam ediyorum; nossun yuvalanıp gidiyohhk işte dermişim, neden çorumlu ağzıyla diyorsam artık:)sen trakyalısın aslında trakya ağzıyla söylemem gerekti. ne olsun beaaaaa susaklık edeee dururuz böyle, ne kaaaa ömrümüz var okaaaa yaşarız beaaaaa. bide iç anadolu ağzıyla söyleyeyim; nöörim işte yuvarlanmışsım bi kere kaldıran olmaz. antep ağzı; nası oliiim, nası olucu bu işler bilmiiiim gidiiz işte apır sapır. ben bu işi sevdim bide karadeniz ağzı yapayım; uyyyyy yaşıyoruz da uşağum haburaya yaşamaktan başka ne işumuz vardır daaaa...

uleeeennnn sende diyorsundur şimdi "adam bir hal hatır sorma işini bu kadar uzattı bu mektubun sonu gelmez" yok yok korkma bitirivecem şimdi bunu gari:)))

kardeşim nerden çıktı bu mektup meselesi diyeceksin, anlatayım hemen; bi kız arkadaşımla mektuplaşmaya başladım çünkü o öyle bir yere gittiki telefon ve internetle haberleşmemiz mektupla haberleşmemizden daha zordu. mektuplaşmaya başladık ve bu çok hoşumuza gitmeye başladı mektup yazmak göndermek cevap beklemek o beklerken gecikmelerin heyecanı arttırması, ne güzel şeylermiş... hem mail gibi okuduktan sonra silemiyorsun, onun el yazısı var etinden kanından bir parça gibi sadece ona ait bişey, başka kimse yazamıyor onu ve mektubun içine sinmiş bazı mistik kokular herşeyi başka güzelmiş hatırladık...
şimdilerde o yazmaz oldu bana, bende bütün arkadaşlarıma yazıp cevap yazanlarla bu heyecanı yaşamaya devam etmek istedim hepsi bu işte...
bana yaz...:)bu çok mail cümlesi oldu, şöyle desem daha iyi kardeşim bana cevap yazarsan çok bahtiyar edersin beni:))))))))))))

9 Ağustos 2009 Pazar

TUTANAK...

güvenlik elemanı bulunduran işletmelerde "TUTANAK" adı altında uygulanan bir saçmalık var ki; henüz tam oturmamış bir kültür. esasında gerekli bişey ancak amacını anlamamış, manasına varamamış elemanlar ve yöneticiler yüzünden saçmalık haline gelmiş bir angarya. değerli bir eşya bulunup sahibi ortaya çıkana kadar kimse eşyaya el koymasın diye bir tutanak tutulur ve imzası olanlarda birer nüsha olurteslim alan bölümünde imzası olan kişisorumludur; olay budur...

güvenlik havuz başında bi çocuk gözlüğü bulmuş. tutanak tutacağım diyor. ben gerek yok diyorum ama adam ısrarlı, tutanak yazmayıda bilmiyor ben söyleyecem o yazacak...

başlığa "tutanak" yaz, 08.08.2009 tarihli mesaimiz sırasında saat 02:35 sularında, havuz başında, siyah kılıf içerisinde, numaralı, mavi çerçeveli, bir adet çocuk gözlüğü bulunmuştur.

iş bu tutanak bu gözlüğü biz gö.ümüze sokmayalım diye tutulmuştur
bilginize...

8 Ağustos 2009 Cumartesi

bakmak ile görmek arasındaki fark...

Gösterdim !

Gördü anlamına gelmez...

Söyledim !

Duydu anlamına gelmez...

Duydu !

Doğru anladı anlamına gelmez...

Anladı !

Hak verdi anlamına gelmez...

Hak verdi !

İnandı anlamına gelmez...

İnandı !

Uyguladı anlamına gelmez...

Uyguladı !

Sürdürecek anlamına gelmez...

Adamın biri ilk defa gittiği küçük bir kasabada duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa;
- Buranın yabancısıyım, demiş.

Parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler..

Çocuk arabanın penceresini açtıktan sonra;
Ben de buraya ilk defa geliyorum, demiş.

Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde..

Adam çocuğun yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez.

- Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? diye gülümsemiş çocuk.

Kuş cıvıltıları oradan geliyor zaten.

- İyi ama, demiş adam, bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malum?

-Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez diye atılmış çocuk... Üstelik manolyalar da katılıyor onlara..
Hem biraz derin nefes alırsanız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu da duyacaksınız..

Adam gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan
sonra, teşekkür etmek için döndüğünde fark etmiş çocuğun kör olduğunu..

Çocuk ise, konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış adamın kendisini fark ettiğini..

Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken;
- Üç yıl önce bir kaza geçirmiştim, demiş. Görmeyi o kadar çok özledim ki!. Sizinkiler sağlam, öyle değil mi?.

Adam çocuğun tarif ettiği yerde bulunan fırına
doğru yönelirken;
- Artık emin değilim demiş.
Emin olduğum tek şey,benden iyi gördüğündür..

7 Ağustos 2009 Cuma

ıssız adam

bir ıssız ada'm olsa,
ıssız bir adaya düşmek istiyorum,
öyle yanımda götürmek istediğim üç şey falanda yok,
hatta kendimi de bırakıp gitmek istiyorum...

ıssız bir ada sanıyordum yüreğini
ıslıymış...

5 Ağustos 2009 Çarşamba

galatasaray 2009-10

tövbe tövbe...

lenin ölünce cehenneme atmışlar
bu ordakileri ayaklandırmış, bakın öteki tarafta herkes zevki sefa içinde, biz burda azap çekiyoruz diye. melekler allahın huzuruna çıkmış durumu arz etmişler "allahım bu adam cehennemi karıştırdı ayaklandılar ne yapalım" allah demişki atın onu cennete.

lenin cennete geçince bu sefer ordakileri ayaklandırmış kardeşleriniz orada yanıyor siz zevk sefa içinde yaşıyorsunuz isyan edin onlarıda alalım buraya diye
melekler yine allahın huzuruna çıkmış " allahım bu adam cennetide karıştırdı ne yapalım" allah demiş ki getirin onu dizimin dibine burda kalsın.

bir kaç gün sonra melekler başka bi konu için allahın huzuruna çıkmışlar
"allahım... demiş
allah lafını kesmiş "ne allahı lan allah falan yok hepimiz kardeşiz"

bu fıkrayı anlattığım herkesde aynı tepki
alttan alttan kendini tutmaya çalışarak gülüyorlar
ve tövbe tövbe estağirullah diyede söyleniyorlar

köpeklerin dili...

bir otelin önünden geçiyorum tel örgü ile ayrılmış Bölümde bir alman kurdu var benimle hiç ilgilenir bi halide yok:))) ancak arka taraftan bir arka ofis müdürü edasıyla bir başka köpek havlıyor ( la A.K..duğum önünden adam geçiyo sen oralı değilsin iki havlar bekçi köpeği dediğin) manasında...

diğeri bi bana bakıyor (bu mu?) dercesine, sonra müdüre dönüyor tekrar bana bakıyor tekrar kafasını arka ofis müdürüne çeviriyor ve suratındaki ifadeyi şöyle okuyorum ben( yaaa müdürüm bu zararsız bi adama benziyor yoldan geçiyo işte ne havlayacam)

arka ofis müdürü ısrarla havlıyor fırça atma desibelinde( la A.K.duğum bana cevap verme iki havla korkut şunu aklından bişey geçiyosa vaz geçsin)

alman kurdu bana dönüyor isteksiz isteksiz iki kere havlıyor. yüzündeki ifade ve ses tonu aynen şöyle diyor( al havladım A.k.yim, ne olacaksa gidiyor adam işte)

arka ofis müdürü dahada sinirlenerek fırça atmaya devam ediyo ( la y...ağım senin işin ne havlayacaksın tabi, köpeğe bak yaaa havlamaya üşeniyo A.K.)

BELDİBİ-SUNGATE OTEL

belki edebi bir değeri yok ama çok şey anlatıyor çocuk...

Ben doğmak, kara.

Büyümek, ben kara.

Ben güneşte kara,.

Korkunca ben gene kara!.

Ben hasta, kara,

Ölünce, hala kara!!!.


Siz, beyaz adamlar,


Doğuyor, siz pembe.

Büyüyor, siz beyaz.

Güneşte siz kırmızı.

Üşüyünce mor.

Siz korkuyor, siz sarı,

Siz hasta, siz yeşil ,

Siz olüyor, siz gri!

Sonra da siz bana renkli diyor?????





Afrikalı bir çocuk tarafından yazılan bu şiir,

Birleşmiş milletler Tarafından 2006'nın en iyi şiiri seçildi.

TEŞEKKÜRLER ÖZLEM...

1 Ağustos 2009 Cumartesi

shakespeare den

Bir Hint masalına göre, kedi korkusundan devamlı
endişe içinde yasayan bir fare vardır.
Büyücünün biri fareye acır ve onu bir kediye
dönüştürür. Fare, kedi olmaktan son derece
mutlu olacağı yerde bu kez de köpekten korkmaya
başlar. Büyücü bu kez onu bir kaplana
dönüştürür. Kaplan olan fare, sevineceği yerde
avcıdan korkmaya baslar. Büyücü bakar ki, ne
yaparsa yapsın farenin korkusunu yenmeye imkan yok.
Onu eski haline döndürür.

Ve der ki,
'Sen cesaretsiz ve korkak birisin. Sende sadece bir
farenin yüreği var. O yüzden ben sana yardim
edemem.'

Ünlü yazar Shakespeare, bu konuda söyle diyor :
'İnsanların çoğu Sevmekten korkuyor, kaybetmekten korktuğu için..
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Yaslanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için.'

20 Temmuz 2009 Pazartesi

akla zarar dialoglar...

denizlili- bi adam bir göğsü yok diye karısını boşamış
ben- adam bir göğüs için mi evlenmiş?
denizlili- sen ne için evlenirdin?
ben- ben gözümün gördüğü ile değil gönlümün gördüğü ile evlenirdim
denizlili-nasıl yani
ben- aşk ile evlenirim ve aşk iki bedenin değil iki gönülün ilişkisidir
denizlili- vay bee nerden buluyon sen bu lafları gari
ben- sahilden topluyom:)
denizlili-aşk diye bir şey varmı?
ben- olmamı hiiiiiiiiiç:)var tabi ama aşık olmak için önce adam olmak lazım
denizlili-sen adam oldun mu?
ben-hayır daha değil, ama yönüm adamlığa doğru, yürüyorum
denizlili-nasıl adam olunuyor
ben- üç şartı var
1- sana kötülük edene iyilik edeceksin
2-senden esirgeyene cömertlik edeceksin
3- senlen bağını koparanla yeniden bağ kuracaksın
denizlili- ohoooo dünyada olmayacak şey o insan üstü bişey
ben- adam dediğinde insanüstü bir yaratık zaten,
denizlili- ozaman ben sana kötülük edeyim sen bana iyilik et diye
ben- bunun için bana kötülük etmene gerke yok, iyilik edersende ben sana iyilik ederim hatta hiç bişey etmesende iyilik ederim ama kötülük etme dedimya daha tam adam olamadım belli mi olur ahhhh denizlililililili yar derim sonra:)))

turizmin bittiği an...

gecenin bir yarısı bir müşteri ile resepsiyon arasında geçen dialog
müşteri boş şişeyle gelip,
"su nerden doldurabilirim dedi"
"oda servisimiz var odanıza gönderelim"
"restauranttan alsam"
"şuan kapalı"

" o zaman ben dağın eteğine gideyim ordan dağ suyu alıp geleyim"

suya bir lira veremyenlerin tatil yaptığı ülke...

bağırmak...

Siz hic bir sarrafin bagirdigini duydunuz mu?

Kiymetli mali olanlar bagirmaz.

Domatesci, biberci bagirir da kuyumcu bagirmaz.



Eskici bagirir ama antikaci bagirmaz.



Insan bagirirken dusunemez. Dusunemeyenler ise hep kavga icindedir.

Popcular,rockcılar bogazlarini patlatana kadar bagirip duruyor.

ama sezeni bağırıken göremezsiniz

mevlanayı, yunus emreyi, Dede Efendi'yi okuyanlar bagirmiyor.

karacaoğlan bağırmıyor
ama onun şiirini şarkı yapan yırtıyo kendini

ntv de mikrofonu elinde tutan bir sunumcu mikrofonu bir amcaya uzatıp
"amca bize bağıra bağıra reklamlar dermisin"
amca kameraya dönüp
bağırmadan "bağıra bağıra reklamlar" dedi:))))

ve son olarak
bağırsak kanseri bağırsakta olur
bağırmasakta...

3 Temmuz 2009 Cuma

etme...

duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme...
başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme...
ey ay, felek harap olmuş ziyan olmuş senin için
bizi öyle harap, öyle ziyan ediyorsun, etme...
ey makamı var ile yokun üstünde olan
sen varlık sahasını terk ediyorsun, etme...
sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
sen ayında evini yıkmaya kastediyorsun, etme...
şekerliğinin içinde zehir olsa dokunmaz bize
sen zehri şeker, şekeri zehrediyorsun, etme...
harama bulaşan gözün güzelliğinin hırsızı
ey hırsızlığa değen, hırsızlık ediyorsun, etme...

aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
aşka ne diye hayret ediyorsun, etme...

isyan et ey arkadaşım
söz söyleyecek an değil
aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme...

17 Haziran 2009 Çarşamba

bazen neyi savunduğumuz işimize geldiği gibidir...

Küçük kasabanın birinde, bir caminin tam karşısında arazisi olan adam, arazisi üzerine bir genelev inşa etmeye başlamış. İmam ve cemaat buna şiddetle itiraz etmişler, ancak mal sahibinin kendi arazisi üzerine nasıl bir iş yeri açacağına da yasal olarak karşı çıkamamışlar. Tüm cemaatin tek yapabildiği şey, imamın öncülüğünde bu genelev için hergün beddua etmekten öteye geçememiş.

İnşaat ilerlemiş ve açılışına birkaç gün kala her nasılsa şiddetli bir yıldırım düşmesi sonucu genelev yerle bir olmuş.

Caminin cemaati bu olaydan duydukları büyük memnuniyeti saklamaya gerek görmemişler, ancak genelev sahibi adam, cami imamının ve cemaatin direk veya indirek olarak bu hasardan sorumlu oldukları iddası ile camiye karşı tazminat davası açmış.

Cami imamı ve cemaat, savcılığa verdikleri savunmalarında bu konuda herhangi bir şekilde sorumlu tutulmalarına şiddetle itiraz etmişler, bu olayın kendi dualarından dolayı meydana gelmiş olabileceği iddiasını da kabul etmemişler.

Gerekli tüm belgeler tamamlanıp mahkemeye günü geldiğinde hakim dosyayı dikkatle incelemiş ve taraflara dönüp:
"Bu konuda nasıl bir hüküm verebileceğimi bilmiyorum," demiş. "Ancak dosyadaki tutanaklara bakarsak ortada tuhaf bir durum var. Taraflardan birisi duanın gücüne inanan bir genelev sahibi, diğeri ise duanın gücüne kesinlikle inanmayan bir imam ve cemaati!.."

__._,_.___

6 Haziran 2009 Cumartesi

patates bile şampiyon

bakmayın öyle ne şampiyonu olacak
zam şampiyonu :)))

patates gibi kolay yetiştirilen
bir sebze bile zam şampiyonu olduysa
bizim tarım politikamız diye bişey kalmamış
tarımı öldürmüşüz demektir.

ben ilkokuldayken
hayatbilgisi, sosyal bilgiler veya coğrafya derslerinde türkiyenin dünyada kendi kendine yetebilen dışardan hiç bir gıda alma zorunluluğu olmayan yedi ülkesinden biri olduğu anlatılırdı;

şimdi fasülyeyi bile ithalediyoruz
yazıklar olsun beee...

31 Mayıs 2009 Pazar

beşiktaş şampiyon

akdenizde güzel bi laf var
beşiktaşın şampiyonluğğunu anlatan

koyunun olmadığı yerde
keçiye
abdurahman çelebi derler

düşünün ki
trabzon ve sivas
ligi galatasaray ve fenerbahçenin
üzerinde bitirdiler ve şampiyon olamadılar
durum bu
beşiktaşa tebrikler

21 Mayıs 2009 Perşembe

çerkes soykırımının seneyi devriyesi...

bazı gerçeklerimiz var
başkalarının yalanlarını savundukları kadar
inançla
hırsla
inatla
savunamıyoruz...

3 Mayıs 2009 Pazar

one minute desene

sınırlarımı zorlama
sınırlarımı açmam...

eski davos fatihiiiiiiii
ermenilerede one minute desene
deseneeeeeee
desenee...

16 Nisan 2009 Perşembe

dünya derdy


dünya derbisi
bakim vallaha dünya derbisi...

annem bile, futbola dünya üzerinde en uzak olan insan annem bile bugün, tıp fakültesi hastanesinde röntgen sıramızı beklerken "bu melezoğlu önceden galatasarayda değil miydi?" diye sordu "evet" dedim "şimdi fenere geçti eski arkadaşlarına mı saldırıyor" diye ekledi... gerçekten bu dünya derbisi, annemin bile ilgisini çektiğine göre...

efendim dünyada böyle şey yok rezil olduk diyorlar, var; bu hafta inter juventus maçında zlatan ibrahimoviç rakibine vurdu, kavga çıktı... zidane 2006 dünya kupası finalinde kafa atmadımı materazziye... 2002 de roma g.saray maçında beraberliği hazmedemeyen italyan polisi futbolcularımızı joplamadımı... liverpol juventus maçında tribün çökmedimi... kavga her yerde var ama dünyanın hiç bir yerinde arkadaşları kavga ederken omuz omuza verip seyredenler yok, onlara neden kavgayı ayırmaya gitmedinizde keyifle seyrettiniz diye soran yok,

fotoğrafcılık adına güzel bir fotoğraf ama takımdaşlık adına bu iki dev klübün neden bu hallerde olduğunu gösteren kötü bi fotoğraf bu...

ve asıl suçlular; bir hafta boyunca futbolcularla yemekler yiyip, toplantılar yapan ve bu maçı ölüm kalım savaşına çeviren yöneticiler, onlara ceza vermek lazım semihin ardanın sabrinin emrelerin bi suçu yok belki biraz luganonun var suçu...

acı bir şey daha var bu hafta türkiyedeki futbol severlerin üç te ikisi için şampiyonluk yarışı yani lig bitmişitir...

9 Nisan 2009 Perşembe

çocukları hafife almayın :)


Özgürlüğün Resmi

Babası İspanya`nın en ağır siyasi cezalarının verildiği bir hapishanede mahkumdu küçük kızın. Fırsat bulduğu her hafta sonu babasını ziyaret için annesiyle birlikte hapishaneye giderdi.

Yine bir ziyarete giderken babası için çizdiği resmi yanında götürdü ancak hapishane kurallarına göre özgürlüğü çağrıştıran her türlü şeyin mahkumlara verilmesi yasaktı.

Bu sebeple kağıda çizdiği kuş resmini kabul etmemişler ve oracıkta yırtmışlardı...

Çok üzülmüştü küçük kız. Babasına söyledi bunu, o da "üzülme kızım, yine çizersin; bu sefer çizdiklerine dikkat edersin olur mu?" dedi.

Küçük kız diğer ziyaretinde babasına yeni bir resim çizip götürdü. Bu sefer kuş yerine bir ağaç ve üzerine siyah minik benekler çizmişti.
Babası keyifle resme baktı ve sordu: "Hmmm! Ne güzel bir ağaç bu! Üzerindeki benekler ne? Portakal mı?"

Küçük kız babasına eğilerek, sessizce şöyle dedi :

"Hşşşşt! O benekler ağacın içinde saklanan kuşların gözleri...

teşekkürler figen...

2 Nisan 2009 Perşembe

ispanya türkiye maçı...


kızlarla maç seyretmek;

" bu pembe yanaklı sarı saçlı ibişe bak neler yapıyo, ibişe bak az değil haaa bu... (fernando tores den bahsediyo)

"bu uzun saçlı melezin adı ne?"

"sergio ramos"

" bak bunun adını hiç unutmayacam, allahın ramonu sakatlasalar şunu be bi dahaki maçta oynamasın... yaaa bunlar topu alınca hemen bizim kaleye geliyorlar, biz çok zor gidiyoruz onların sahası dahamı uzak acabaaa"

" eeeeh be bengül bi sus maçtan sonra anlatacam ben sana hepsini..."

karatahtada misafirim var...

Seni yollarca, şehirlerce uzağından sevdim.
Seni kelimelerce, şiirlerce yakınından sevdim.
Seni dünya üzerinde
sanki ilk kez benim için kalemi alıp yazdığın mektuplarca sevdim.
Seni umutsuzca,
beklentisizce,
hayallerce sevdim uzağından...

tuğçe deniz

30 Mart 2009 Pazartesi

seçim notları (antalya)


seçimlerden çıkan ilginçsonuçlar var

1 dedim dimi sivasta bbp kazandı, muhsin yazıcıoğluna uğurlama, saygı duruşu gibi bir şey oldu...

2 antalya bir dönem aradan sonra chp ye geri döndü, halbuki menderes türel çok iyi işler yapmıştı, ama hizmet vermek seçilmeye yetmiyor demek ki...

3 saadet partisi çıkışa geçti, anap yokoldu, dp kıpırdadı...

4 yüzde sekseni dtp'li yani pkk lı olan van hakkari ve diyarbakıra atom bombası atalım diyenler var

5 tunceliler beyaz eşyaya bile satmadılar yine dtp kazandı...

6 yerel seçimleri izleyenleri izledim genel seçimmiş gibi yorumlar yapıp o şekilde oy kullandılar

29 Mart 2009 Pazar

izmir notları...


seçim günü izmirdeydim sonuçlar açıklandığında herkes sokaklara döküldü 10.yıl marşı eşliğinde ellerde bayraklar ve atatürk posterleri ile chp nin izmir zaferini kutluyorlardı, konvoylar falan yaptılar. bu kadar sonucu belli olan bir şehir için fazla abartı geldi bana ki kazanılmış bi zaferde yoktu türkiye genelinde...

izmirde seçim manzaraları tek renkti ama ben asıl sukut-u hayale başka konuda uğradım... izmirin kızları meşhurdur anlatırlardı hep, ben hiç sıradışı bi güzellik görmedim neler hayal ettiysem artık :)

28 Mart 2009 Cumartesi

şirince notları...


şirince izmirin çok güzel şirin ve turistik bir köyü
orada seçimlerden zerre iz yok tek dertleri var gelenlere şarap ve zeytin yağı satmakve hediyelik eşya :)

seçimin uğramadığı yer şirincede yaşamak isterdim vallaha...

koyun kim?

oy kullanmıyorum diye koyun diyor bana,
iktidara oyverenler için de
bu ülkenin yüzde 47 si cahil diyorlar,
bilmem kime bilmem ne diyorlar.
bilmiyorum ne hakla?

bende diyorumki
meeeeeeee
meeeeee
bana bi isim verde koyunluktan kurtulayım,
CEVAP: İktidara vermede kime verirsen ver

tamamda bir isim ver adam gibi adam de ona oy vereyim
CEVAP: yok öyle bi isim ama kötünün iyisini seç

şimdi sen kötü olduğunu bile bile birilerinin peşinden gideceksin
ben kimsenin güdümüne girmeyeceğim
ama koyun ben olacağım

söyleyin koyun kim oluyo şimdi...

dip not: koyunlar bir lider seçerler ve o nereye giderse sorgusuz sualsiz takip ederler :)

dip not 2: CHP AÇILIMI: (C)enabı (H)akkın (P)artisi
yalanmı çarşaf açılımı var, kurankursu açılımı var, şeyh üyesi var :)

27 Mart 2009 Cuma

ölmek ne kolay bu ülkede...


bbp genel başkanının helikopteri düşüyor, kazadan sonra kazazedelerden biri ile 20 dakika konuşuluyor konuşmalardan anlaşılan hepsi yaşıyor, ama yerleri tesbit edilemiyor ve kazazedeler donarak ölüyor...

muhsin yazıcıoğlu ve beş arkadaşı seçime bir kaç gün kala hayatlarını kaybediyor...
ve şuraya yazıyorum, yani tahmin ediyorum sırf bu yüzden bbp ye oy verenler çoğalacak
abartı olmayacak ama sağlığında ona oy vermeyenler şimdi arkasından bir tür ağıt yakacak sandık başında...

24 Mart 2009 Salı

çorlu notları...


seçim üzerine oldukça az kirlilik vardı bu şehir gibi ilçede, insanların gözüne sokulmamış seçim bayrakları ve çokda ilgilenmiyorlar galiba kimin gelip gelmeyeceğine...

22 Mart 2009 Pazar

istanbul notları...


istanbulda seçim telaşıda diğer illerdekinden kat kat fazla yaşanıyor, herşeyi abartı yaşayan şehir istanbul... üsküdarda bir caddede yürürken seçim bayraklarının sıklığından gökyüzünü göremiyordum... çektiğim her kare fotoğrafta bi seçim afişi bayrağı vardı, sadece kız kulesine dokunamamışlar.

galata kulesine çıktım istanbul kanatlarımın altındaydı ben bulutlara yakın olduğumdan olacak uçuyor gibiydim...

19 Mart 2009 Perşembe

beni anlamadınya, beni anlama dünya...

okuma yazma oranı yüksek
okuma alışkanlığı az
ve okuduğunu anlama oranı çok zayıf güzel ülkemde.

ve anlatılanı anlatıldığı gibi anlama oranı
yok denecek kadar etkisiz,

ben ne anlatırsam anlatayım
siz anlamak istediğiniz gibi anlayacaksınız...

16 Mart 2009 Pazartesi