6 Mayıs 2010 Perşembe

Eş seçme üzerine…(ekleme yaptım tekrardır)

David buss adında bir bilim adamı yıllarını bu işe harcamış… yetmemiş 33 ülkede binlerce insana sormuş sordurmuş araştırmanın sonucuna göre; erkek dış görünüşe göre kadın sosyal statüye göre eş seçiyor… benim “kadının dili yazısına yaptığım yorum” isimli yazımda yazdığım şeyin bilimsel tanımı bu…

Çinli kadından Eskimo kadınına, Afrikalıdan Avrupalıya, dünyanın her yerinde kadının tercihi maddi imkan veya sosyal statü… erkeğin ise; dış görünüş… buss’a göre bunun sebebi genlerimiz. Milyonlarca yıl geçmesine rağmen taş devrinden bu yana en iyi biçimde yeniden üremesi genetik kodlarımıza yerleşmiş tercihlere bağlı…

Kadının yumurtası sınırlı bu yüzden seçici… önceliği yumurta için en uygun şartlar… bu yüzden kendinden güçlü, yaşça büyük, kendinden uzun ve zengin erkek tercih ediyor…

Erkeğin spermi bol… ve avcı ruhlu… önceliği en güzel, en sağlıklı, en simetrik beden… dünyanın her yerinde erkeğin tercihi kalın dudaklar, yuvarlak hatlar, parlak düz saçlar, kendinden genç gibi dış görünüm özellikleridir…

Yani eşimiz beynimizde robot resim olarak var…o robot resme en uygunu eş olarak seçiyoruz…
Yani iki kere iki dört
“Kadınlar daha zengini arar, erkekler daha güzeli”

david buss 33 ülkede yıllarca araştırmış bunu bulmuş… bense ondan habersiz kendi sınırlı dünyamda tanıdığım kadınlardan kendimi hiç zorlamadan öğrendim bunu zaten… yaa ben ne zekiyim demeye getirmiyorum meseleyi… buss un araştırmasıda iyi olmuş, benim yazdıklarımın ispatı olmuş… hani ben yazınca bana kızan bazı kadınlara “ alın işte ispatı” demiş oldum bu yazıyla…

Ben ne olduğumu biliyorum, yakışıklı değilim, hayata da uyum sağlayamadım uzun yıllardır…
yakışıklı değilim ama öyle kızlar bana aşık oldu ki şaştım,
öyle aşıklar beni öyle sudan sebeplerle bıraktı ki; yalnızlık dağlarını aştım…
öyle kadınlar bana dünyada çok az erkeğin bir kadından duyabileceği gerçekten samimi sözler söyledi ki; ne yapacağımı şaşırdım ağır geldi bana taşıyamadım…
öyle güzellikler gördüm de hepsini yaşayamadım…

Yaş ilerledikçe çevre benim bekarlığımı daha çok dert edinir oluyor… bu yüzden bazı kızlarla beni tanıştırma çabalarına giriyorlar… bir gün bir cafede hiç tanımadığım bir kız ve onu bana getiren arkadaşla oturuyoruz arkadaşım bir bahane uydurup bizi yalnız bırakıyor… bir süre sessizlik oluyor kız gözlerini De kaçırıyor sürekli… ve sonunda dayanamıyor ve ilk soru geliyor:
“ ne iş yapıyorsun?”
“mızıkçıyım”
“nasıl yani”
“ne zaman bir kadın ilk soru olarak ne iş yaptığımı sorsa mızıkçılık yapıp kaçıyorum” dedim ve masadan kalktım, kasada hesabı ödedim ve arkadaşımı arayıp kızı evine bırakmasını istedim…

Her zaman başkaları tanıştırmıyor bazen kendi tanıştığım kızlarla da böyle sorunlar yaşanıyor… her şey güzel gidiyor yine ikinci veya üçüncü soru O oluyor…hiç sekmez gecikmeden gelir o soru:
“ne iş yapıyorsun”
“ameleyim”
“bildiğimiz amele mi?”
“bilmediğimiz amelede mi var? Evet bildiğin ameleyim işte harç karıyorum, duvar örüyorum sıva yapıyorum mala vuruyorum, kürek sallıyorum”
“hiç ameleye benzemiyorsun”
“amele nasıl oluyor ki?”
“kirli olurlar, ne kadar temizlenseler de gün boyu üzerlerine yapışan inşaat artıkları hep bi taraflarından sarkar, kabadırlar genelde, konuşmasını, oturmasını kalkmasını bilmezler, kibarlıktan anlamazlar, kıyafetleri her daim ben ameleyim diye bağırır,bir kadını güneşin batışını seyredebileceği bir yere götürecek kadar bile romantizm bulunmaz onlarda”
(Daha böyle dakikalarca anlattı zannedersin doktora tezini ameleler üzerine vermiş üniversitede:))
Velhasıl bu konuşmanın sonu da pek hayra çıkmadı anlayacağınız…

Başka bir kızla aynı otelde çalışıyoruz, benimle ilgilendiğini açık şekilde belli ediyor, bende ona ilgisiz değilim ama ayrı shiftlerde (vardiyalarda) çalıştığımızdan pek görüşme imkânımız olmuyor shift değişimlerinde görüşüyoruz, çaktırmadan… zira otel çalışanlarının birbiriyle çıkmaları yasak turizmde… bir sebepten kız işten kovuluyor başka bir otelde işe başlıyor ve biz izin günlerimizi denk getiriyoruz o hafta… bir yerde yemek yiyoruz, bir barda içiyoruz, sonra diskoda kurtlarımızı döküyoruz ve sabaha karşı kemer sokaklarında elele yürürken…
“şimdi n’apıyoruz” diye sordum ben
“benim otele dönmem lazım sabah işbaşı yapacam”
"Bende işbaşı yapacam ama sen bu saatte otele dönemezsin, taksiyle gitsen burada bir pansiyon odası tutmaktan daha pahalı olur, en iyisi burada kal sabah ilk dolmuşla yetişirsin”
“sen beni yatağa atmaya mı çalışıyorsun:))
“hayıııııııır:p iki ayrı yatağı olan bi oda tutarız :)))ve sadece uyuruz”
(Elimden tuttu beni çekti bankalar caddesine girdik bir bankamatiğin önünde durduk)
“kredi kartımın borcu 260 lira ve yarın son günü… öde… sonra ne istiyorsan yap bana”
(bir süre bankamatiğe bir süre kıza baktım, nasıl yani der gibi baktım hem de… buna inanamıyordum günlerdir yaşadığım duyguların karşılığı boş bile çıkmadı… bambaşka bişeyler çıktı… saçma sapan bişeylere çıktı…darmadağın eden depremlere çıktı… bu şaşkınlığı bitirecek tek şey vardı… ödedim... ve ne istiyorsam yaptım... :(((
O sabah dolmuşa bindirdim onu ve çok kirli hissediyordum kendimi… bir daha görüşmedik…

Otele döndüm, onun yerine işe başlayan kız ve en yakın arkadaşım resepsiyonda bişeyler fısıldaşıyorlardı, arka ofise geçtim arkadaşım geldi yüzümden anlaşılıyordu galiba dün gece yaşadıklarım,
“bu ne hal” dedi
“çok mu kötü geçti dün gece” diye ekledi
“dün gece mi?”
“hatırlamak istemiyorsun?”
“bunu sonra konuşuruz bu kız kim?”
“yeni başladı stajyer, işi biz öğretecez …az önce seni görünce bir hafta bu adamla çalışacaksın dedim oğa…benimle geceye geçmek istedi , yalvarıyor on dakikadır”
“yavşak! kim bilir ne anlattın benim hakkımda , korkuttun kızı:))
“yok beaaa seni görür görmez öyle dedi, ben bişe demedim görünüşün yetiyor :))

(resepsiyonda bir adet tekerlekli döner koltuk var ben müşterileri orda karşılıyorum sorunları çözüyorum bilgisayar işlemlerini yapıyorum kız köşede ayakta durup beni seyrediyor. Gel birazda sen otur diyorum, yok; arka ofise geç arada dinlen bişeyler iç diyorum, olmaz; korkudan ölüyor kız… ben onu resepsiyonda yalnız bıraktım arkaya geçtim çay kahve içiyorum o ön tarafta sıkıştıkça utana sıkıla gelip benden yardım istiyor derken sonunda gerçek yüzümü birkaç saatte gördü, ve o bir hafta sona erdiğinde ben gece shiftine geçerken ,kız bu sefer ben seninle gece çalışmak istiyorum diye ağlıyordu:)))

Artık tüm boş zamanlarımızı beraber geçiriyorduk bir gün bir restaurant ta yemek yerken ben ilanı aşk ettim ve aldığım cevap yine aynıydı yada vardığım sonuç aynıydı desek daha iyi…

“ben evlendikten sonra çalışmak istemiyorum”
“iyi… benim için sorun değil, sen nasıl istersen”
“ama ben evlenmeden önce ve sonra dünyayı gezmek istiyorum”
(bu nasıl bir şeydi anlamak çok zor … seni sevmiyorum demiyor, ben sana hiç o gözle bakmadım falan demiyor … öyle bir şey diyor ki benim aklım havsalam almıyor… yani nerden baksanız dünyayı gezecek kadar para kazanmam benim bir ömür içinde yapabileceğim bir şey değil…) yani yine aynı duvara tosladım… yani yine aynı aforizmanın sağlamasının gölgesinde ağladım… erkekler daha güzelini ister kadınlar daha zenginini…

Ve sonunda karşıma öyle biri çıktı ki;
hiç bu anlattıklarımla alakası yok,
paraymış pulmuş hiç işi olmuyor,
tek derdi var aşk…
öyle yalansız, öyle masum, öyle safki;
dibinde siyah çakıl taşları olan berrak ve akıntılı bir akarsu gibi…
onun yanında bende kendimi temiz hissediyorum,kendimi temize çekiyorum… öyle yormuyorki beni; onu etkilemek için adam olmam yeterli oluyor,
söylediğim sözler hiç kimsenin yüzünde onun yüzünde ki kadar mana bulmuyor…
karşıma çıkan her haksızlığa karşı verdiğim savaştan ona dönüp zaferimi onun bir gülümsemesi ile taçlandırmaktan daha zevk aldığım bir şey yoktu benim için…

peki onunla neden olmadı diyorsunuz… başka sebeplerden olmadı… benden ötürü olmadı…ondan ötürü olmadı… üçüncü bir tekil şahısın gölgesinde kalmaktan olmadı… olmayan bişeyde yoktu aslında… şimdi ne zaman nerede onu görsem , gözlerinin içine baksam aynı güzellikleri görürüm ama onun artık başka bir hayatı var ve başka bir aşkı… ben onun mutluluğunun daim olmasını isterim ….

şimdi aradığım şey şu; o kızdan dünya üzerinde bir tane daha varmı? Onu arıyorum…galiba yok…

Hiç yorum yok: