20 Ekim 2007 Cumartesi

bye bye happyness, değişiyorsunuz işte hepiniz...

değişmeyen tek şey değişimdir klişesi değişmiyor. sen değiştin aynı insan değilsin ve bunun farkında değilsin.
şimdilerde iyi bir okuldan mezun olup, bir ev bir araba bir kariyer sahibi olmak için çalışma çok çalışma zamanı vetatil için kıvranma zamanı yada hiç çalışmdan koca parası ile dünyayı gezme hayalindesin.vakti zamanında hayat karnını doyurabilmek, bir ulusun vatandaşı olabilmek ve o ulusa hayırlı evlatlar yetiştirmekten ibaretti.
dedim ya değişiyoruz;
annemiz babamız bir telefon görüşmesi için sıraya yazılırken, ben mektup yazan ve bilgisayarsız büyüyen son neslin son mohikan savaşcısıyken, kardeşler arasına bile jenerasyon farkı koyan teknoloji ile şimdi avuç içi kadar telefonlarla gençler birbirlerine resim video şarkı gönderebiliyor. hatta costa ricalı bir kızla telefonsuz konuşup birbirlerini görebiliyorlar yada mauritis diye bir ülke oldundan haberdar olup mauritisde stilist bir öğrencinin çizimlerine göz atabiliyorlar.

yüzyılın başlarında kadınlarda şişmanlık ön plandaydı. şişman kadın iyi bir ev hanımı ve anne demekti. 1960'lı yıllarda kadınlar marlyn monroe ve rita hayworth gibi balık etli olmak istediler.

marlyn monroe

1980'lere cindy crawford damgasını vurdu.
90'larda kadın iyice inceldi kate moss solgun hastalıklı birbeniz ve sıskalığıyla bir numaraydı. sonra zayıflık hastalık oldu ve sıfır beden mankenlere iş vermeyerek bunun önüne geçmeye çalışıldı. şimdi yeniden balık etine doğru bir gidiş var.

cindy crawford

dedim ya! dünya değişiyor;
insanlar kahve içmeden işe başlayamıyorlar,
1909'da hazır kahve icad edilmeden önce ne yapıyordular. şimdi cep telefonlarına öyle alıştık ki; o günleri yaşadığımız halde telefonsuz nasıl yaşadığımıza anlam veremiyoruz.
1954'de roy kroc mc donalds yemek zincirlerini kurmadan önce, insanlar evlerinde yapımı saatler süren sağlıklı yemekler yaparlardı.
1979'da yalnız yürüyen adamlar kadınlar türedi walkman icad edilince. şimdi 10bin şarkı hafızalı I pod larla yürüyüşe çıkanlar geri dönmüyorlar.

Şemsiye yapımcıları
ıslanmaktan
tek kişiyi koruyacak genişlikte
kesince kumaşları
yağmur değil
yalnızlıktır yağan

s.akın

1902'de fransız lumiere kardeşler sinemayı icad etti. ilk görüntü istasyona yaklaşan bir trendi. seğirciler trenin üzerlerine geldiğini zannedip sağa sola kaçıştılar. beyaz perdede hiç bir görüntü bir daha o kadar gerçekci algılanmadı.
1969'da insanoğlu ilk kez aya çıktı. tüm dünya ekran başında Neil amstrongun yavaş adımlarını izledi. teknoloji o yavaş adımlardan sonra çok hızlı ilerledi öyle ki; amerikada " meramınızı 30 saniyede karşı tarafa nasıl anlatırsınız" kitabı yok sattı.
bir mektubu haftalarca beklemeyi bırakın insanların karşısındakini 1 dakika dinlemeye tahammülü kalmadı.

prenses diana2nın ölümünden sonra prenseslerin hüzünlü hayatları ile tanıştık.

değişiyoruz dedim ya;
sovyetler birliği gibi bir süper gücün yıkılıp dağolmasından sonra dünya abd nin at koşturup cirit oynadığı bir meydan kadar küçük oldu.

1989'da yıkılmaz denen berlin duvarı yıkıldı. ama orta doğuda israil filistinle arasına çin seddi gibi duvar ördü. avrupa ise kendi içinde sınırları kaldırdı.
ve 2001'de ikiz kuleler çöktü , ortadoğunun üzerine... dünya ve ortadoğu büyük projelere sahne olmaya devam etti.

değişiyoruz dedim ya; kadınlar erkeklerin yaptığı herşeyi yapmaya başlayınca, erkeklerde kadınların sahasına girdi. metroseksüellik diye bir şey çıktı. üstelik yeni aşırı bakımlı çıt kırıldım görünüşlü erkeklerden çoğu kadında pek hoşlanmadı.

şöhret olma ve şöhret kalma süresi kısaldı. şimdi yetenekli yeteneksiz herkez her an şöhret olabiliyor ama kimse madonna, michael jackson, marlyn monroe, elvis presley olamıyor. kimse onlar kadar çok kitleleri onlar kadar çok etkileyemiyor. hala elvisin öldüğüne inanmayan hayranları var.

değişiyoruz dedim ya;
artık ulaşım çok kolay, istanbulun bir yerinden başka biryerine gitmek bir hafta sürmüyor. okyanusları aşmak aylar sürmüyor. ama hava trafiği atmosferi ısıtıyor.
tüm endüstriyel üretimler iklimleri etkiliyor.bir yanda kuraklık bir yanda seller,hortumlar, fırtınalar çoğalıyor. ama kimse değişip, bu tatlı hayattan vazgeçemiyor...

20,yy'ın başlarında dünya masumiyetini kaybetmemişti henüz. erkekler kadınların ellerini tutmaya çekinir, kadınlar erkeklerden gözlerini kaçırırmış. savaşa gönderilen sevgililer beklenirmiş. bu yüzden 1. dünya savaşı sonrası kuşağa umut kuşağı dendi.
1950'lerde elvis presley ve james dean erkeklere asiliği öğretti.
1960'larda doğum kontrol hapı bulununca kadınlara seks özgürlüğü geldi.
1970'lerde "çiçek cocukların" bulduğu "savaşma seviş" sloganı ile birlikte yaşanan cinsel devrim romantik aşkların tarihe karışmasına sebeb oldu.
"rüzgar gibi geçti" filmindeki scarlet o'hara (vivien leigh)ve rhett butler(clark gable) aşkı şimdinin rüzgar gibi geçen aşklarının yanında anlaşılmaz bir duygu olarak duruyor.

alain delon

mahatma gahndi olmasaydı, barışın gücüne bu kadar inanacakmıydık.
alain delon olmasaydı, annemiz kuşağının kadınlarının gönlünde kim taht kuracaktı.
orson welles olmasaydı, sinemada çığrı kim açacaktı.
christian dior olmasaydı, moda olacakmıydı.
brigitte bardot olmasaydı, erkekler kadınlara bu kadar hayran olacakmıydı

brigitte bardot


pablo picasso, neil amstrong, yury gagarin, atatürk, nelson mandela, muhammed ali, yaser arafat 100 yıl içinde dünyayı değiştiren isimlerden bazıları...

ahhh bir de sen
beni değiştiren sen
ahhhh sen olmasaydın, ben böyle yanmayacaktım.
seni bilmenin tadınada varmayacaktım.
ahhhh sen olmasaydın, dünya neye yarardı
sen yoksun şimdi, dünyam karardı...

2 yorum:

arzu tülek dedi ki...

oooooo kaptan ne yaptın böyle alen delon çok yakışıklı yaaaa.....

deniz dedi ki...

sen olmasaydın asıl, kim alırdı bizi gemisine :)