26 Ocak 2010 Salı

zen ve nasrettin hoca...

aynı filmden bir sahne daha:
- sosisli sandviç siparişi veren zen ustası fıkrasını biliyormusun
( fıkranın adı kendisinden uzun)
-hayır
- içinde her şey olsun demiş))

Şimdi ben bu zen usta olayına pek eremedim biraz araştırayım dedim, bulduğum ilk cümle
“Bugün Zen'in çok özel dünyasına giriyoruz. Zen çok özeldir” ooo özelse girmeyelim biz abi rahatsız ettik kusura bakma

Zen, kökeni Hindistan'daki Dhyana okuluna kadar uzanan bir Mahāyāna Budist okulunun Japonca'daki ismidir. Hindistan'dan Çin'e geçen okul burada Ch'an olarak ismini duyurmuştur. Tang Hanedanlığı döneminde Çin'de belli başlı Budist okullar arasına giren Ch'an, Çin'den Kore, Vietnam ve Japonya'ya yayılmıştır. 20. yüzyılda Batı'da tanımaya başlanan bu okul, İngilizce ve diğer Batı dillerine Zen ya da Zen Budizm ismiyle girmiştir.
Zen diğer Budist okulların arasından aydınlanma amacıyla yapılan meditasyona verdiği önemle ayırt edilir. Meditasyon anlamına gelen Çince zuochan ve Japonca zazen kelimeleri Ch'an/Zen kelimesinden türetilmiştir. Bu nedenle Batı'da yalnızca bir meditasyon pratiğinden ibaret olarak algılanan Zen aslında Budizm'in bir kolu, bir dindir. 20. yüzyılın ortalarından itibaren Batı'da bir felsefe, bir yaşam tarzı, bir sanat akımı vb. olarak yaygınlaşmıştır. Ancak bu batılı bakış açısı, Uzakdoğu'daki Zen Budistlerin çoğunluğu tarafından paylaşılmamaktadır.

Zen Farsçada kadın demek… yani ilk duyduğumda kadın ustası zannettim :))) ilahi ben:)) bunu fıkrayla bağdaştıramadım pek, esasında halen daha fıkraya gülebilmiş değilim:)))

birde araştırırken zen hikayeleri buldum

Yeni bir öğrenci Zen ustasına yaklaştı ve şöyle sordu: "Eğitimim için kendimi nasıl hazırlamalıyım, usta?" Zen ustası yanıt verdi: "Beni bir çan gibi düşün; bana hafifçe dokunursan küçük bir ses çıkacak. Güçlü vurursan, yüksek bir ses duyacaksın!...

2- Tenno, on yıllık çıraklıktan sonra Zen hocası rütbesini elde eder. Yağmurlu bir gün, ünlü Zen ustası Nan-İn'i ziyarete gider. İçeri girdiğinde usta onu bir soruyla selâmlar: "Tahta takunyalarını ve şemsiyeni kapı önünde mi bıraktın?" "Evet," diye yanıtlar Tenno. Zen ustası devam eder: "Şemsiyeni ayakkabılarının sağında mı solunda mı bıraktın?" Tenno soruyu yanıtlayamaz; henüz "Tam farkındalık" olayına erişemediğini anlar ve Nan-İn'in yanında çırak olup on yıl daha çalışır!...

(hadi canım 10 yıl daha mı:)

3- Bir öğrenci, Zen ustası Suzuki Roshi'ye(hocası motorfabrikatörü galiba) sorar: "Neden Japonlar çay fincanlarını ince ve kolayca kırılır bir şekilde yapıyorlar?" Usta yanıtlar: "Fincanlar kırılgan değil, sen onları nasıl tutacağını bilmiyorsun sadece! Kendini çevreye uyumlu hale getirmelisin!..."

4- Bir üniversite profesörü bir gün Japon Zen ustası Nan-İn'i ziyarete gider; amacı Zen hakkında bilgi edinmektir. Nan-İn profesöre çay ikram eder ve fincanını iyice doldurur; fincan dolduğu halde çayı koymaya devam eder. Profesör fincanın taştığını görünce dayanamaz ve sorar: "Fincan doldu, taşıyor! İçine daha fazla bir şey alamaz! Usta Nan-İn yanıtlar: "Bu fincan gibi siz de kendi fikirlerinizle dolusunuz. Fincanınızı boşaltmadan size nasıl Zen'i gösterebilirim ki?"

5- Bir dövüş sanatları öğrencisi hocasına gider ve sorar: "Ben kendimi sizin savaş sanatı sisteminizi öğrenmeye adadım. Bu konuda ustalaşmam ne kadar sürer?" Hoca yanıtlar: "10 yıl!" Öğrenci sabırsızlıkla konuşur: "Fakat ben daha kısa sürede usta olmak istiyorum. Çok çalışacağım. Her gün pratik yapacağım, gerekirse günde 10 saatten fazla çalışacağım!" Hoca bir an düşünür ve yanıt verir: "20 yıl!"

6- Bir öğrenci meditasyon hocasına gider: "Meditasyonum felaketti. Dikkatimi toplayamadım, ayaklarım ağrıdı, uykum geldi, korkunçtu!" Hoca sakince yanıtlar: "Bu geçecek!" Bir hafta sonra öğrenci yeniden hocasına gelir ve şöyle söyler: "Meditasyonum harikaydı! Kendimi çok farkında, çok barış dolu, çok canlı hissediyorum! Gerçekten harika!" Hoca yine sakince yanıtlar: "Bu geçecek!"

7- İki adam rüzgarda dalgalanan bir bayrak için tartışıyorlardı. Birincisi, "Gerçekte hareket eden rüzgardır," dedi. İkincisi, "Hayır rüzgar değil bayrak hareket ediyor!" dedi. Oradan geçmekte olan bir Zen ustası konuşmayı duydu ve onların yanına geldi: "Ne bayrak ne de rüzgar hareket ediyor; hareket eden, sallanan yalnızca zihindir!"

8- Yaşlı bir adam kaza eseri bir nehre düşmüştür ve yüksek bir şelaleye doğru gitmektedir. Etraftakiler hayatı için endişe ederler. Adam, mucizevi bir şekilde şelalenin altından sağ olarak çıkar. Herkes ona nasıl sağ kaldığını sorar; yaşlı adam yanıtlar: "Kendimi suya uydurdum, suyu kendime değil!"

9- Bir Japon savaşçı düşmanlarına yakalanır ve hapse atılır. Ertesi gün sorguya çekileceği, işkence edileceği ve idam edileceğinden korktuğu için o gece uyku tutmaz. Ancak bir süre sonra ünlü bir Zen ustasının sözleri aklına gelir: "Yarın gerçek değildir, bir yanılsamadır! Tek gerçek 'Şimdidir!' Bu sözleri düşündükçe savaşçı rahatlar ve uykuya dalar.

10- Ruhanî hoca ve onun havarileri akşam meditasyonuna başlamışlardı; manastırda yaşayan bir kedi çok gürültü yapıyor ve dikkatleri dağıtıyordu. Hoca kedinin akşam duaları esnasında bağlanmasını emretti. Yıllar sonra, hoca öldüğünde bile kedi meditasyon esnasında bağlanmaya devam etti. Sonunda kedi de öldü. Manastıra bir başka kedi getirildi ve bağlandı. Yüzyıllar sonra, ruhanî hocanın izinden gidenler meditasyon pratiği esnasında kedilerin bağlanmasının dinsel önemi üzerine ilimsel yazılar yazdılar...

Şimdi Zen’in engin hakikate espritüel yaklaşması üslup olarak Nasrettin Hoca’nın fıkralarını nasıl da çağrıştırıyor? Dine, yaşama, ölüme bakışı. En korkunç olaylara, hırsızlara, üçkağıtçılara verdiği cevaplar nasıl da çarpıcıdır.
Koca bir göle maya çalması kadar, karısının ölümünü küçük kıyamet, kendi ölümünü büyük kıyamet olarak görmesi, eşeğiyle dağda konuşmaları, fil için Timur’a gidişi, Azraille pazarlıkları, her biri eşsiz bir görmenin izlerini taşır. Dünyanın merkezinin bulunduğu konum olduğunu iddia edecek kadar zeki, bilginin her şey demek olmadığını kanıtlayacak kadar paradoksaldır.
Bence Nasrettin Hoca bir Türk Zen Ustası’dır .

Mezarının her yanı açık(!) koca kilitli kapısı her zaman Zen tapınaklarının “geçitsiz geçit” sözlerini anımsatır bana. Tek başına duran boyut kapılarını. Gören gözlerin akıllarında açılacak kapıları.

Sorun şu ki;Nasrettin hocanın çırakları olmamış, zamanında anlaşılamamış, bize sadece Nasrettin hoca anlatıla gelmiş, öğrenci tarzı bir ileti olmamış, dolayısı ile biz Nasrettin hocada kalmışız fikirleri orada kalmış… ama zen ler olayı felsefeye çevirmişler ve şimdi bütün dünya zenleri biliyor bir tek biz bilmiyoruz çünkü bizim zen lere ihtiyacımız yok Nasrettin hocamız var…değerlerimize sahip çıkmalıyız yoksa bizden başka kimse değerimizin farkında olmaz…

Hiç yorum yok: